yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

KORONA GÜNLERİNDE İKTİDAR VE ÖZNE

ZELİHA KURUDUCU

“Dünya bizi mahveder ama aynı dünya mahvoluşumuzu, hayali değil, gerçek deneyimlerle telafi eder”.
Crispin Sartwel
 

Her şey bir anda oldu. Ansızın. Covid-19 ya da gündelik kullanımıyla Korona salgını hemen hemen bütün dünya insanını bir çırpıda bacaklarından yakalayıp onu olduğu yere bağlayıverdi. Uzun süredir içinde bulunduğumuz bu küresel sağlık krizi kendi içinde birden fazla neden-sonuç ilişkisine sahip kuşkusuz. Yarattığı global açmazın birçok farklı boyutlarını tartışmak da mümkün. Bu yazıda yaşanan bu olgunun “liberal özne,” “kendilik pratikleri” ve “dijital teknolojilerle” ilişkileri incelenmiş olup, teorik altyapısı oluşturulurken Michel Foucault, Byung-Chul Han, Franco Bifo Berardi gibi teorisyenlerin kavram ve fikirlerinden faydalanılmıştır.

Bu bağlamda buradaki tartışmayı iki ayrı boyut üzerinden yürüteceğim. Bir; sıklıkla evde kalmamızın salık verildiği Korona günlerinde, gerçekten de söylenildiği gibi “hayat eve (ya da daha çok ekrana) sığar” mı? İki; şayet “hayat eve sığar” ise ya da sığmak zorundaysa, “iktidar pratikleriyle” öznenin kesintisiz uyarılması ve bu sayede kendini oyalaması üzerine kurulu neo-kapital sistemin hayatın eve sığdırıldığı bu süreçte bizlere sunabildiği yeni kendini oyalama pratikleri nelerdir? Tüm bu yaşananlar gerçekten de kimi düşünürlerin, yazar-çizerlerin iddia ettikleri gibi kadim öğretilerin en mühim parçası, “kendini bilme” veya “kendilik pratikleri” üzerine özgür ve bir o kadar da otantik bir keşif fırsatı sunmakta mıdır? Öte yandan bireysel, toplumsal ve küresel ölçekte yaşanan bu kriz başarılı yürütülmekte midir, değil ise arkasında yatan olası dinamikler nelerdir?

Her şeyi yapmaya/yapabilmeye kadir olduğuna inandırılmış neoliberal özne, iş evde tek başına kalmaya geldiğinde de iddia edildiği kadar güçlü, güvenilir ve kendi yaşamı üzerinde söz sahibi midir? Mart 2020’den beri hayatı eve sığdırma desturuna itaat etmeye çalışsak/çalıştırılsak da global dünya toplumu ve en özelinde Türk toplumu, bu konuda pek başarılı olmuş görünmüyor. Bunun sebepleri, evrimsel süreçte insanın konumu ve doğası üzerine söylenenleri destekleyebilir elbette; fakat benim özellikle bu yazıda ele almayı tercih ettiğim mevzu şudur: Geç modern dönem performans öznesinin üretim-tüketim ve girişimci yapısının hemen hemen hiçbir performans gösterisi sergilemesi mümkün görünmeyen bir mekânda yani evde kalmak zorunda olmasının yarattığı içsel ve dışsal çelişki meselesi. Görünürde her ne kadar özgürce harcayabileceğimiz bolca zamanımız (gerçekte bize ait olan zamanın tekrar bize iktidar tarafından bahşedilmesi), özgür ve rahat hissedebileceğimiz biricik güvenlik vaat eden evlerimiz olsa da biz bu süreçte ne gerçek anlamda özgürce kendi zamanımızı yaşayabiliyoruz ne de kendimizi evlerimizde yeteri kadar özgür ve güvende hissedebiliyoruz. Korona Günleri’nde global dünyada yaşananlara karşı koyabilme noktasında Homo Sapiens’in yeteri kadar psikolojik donanıma sahip olmadığı görülüyor.

Dünyanın her yerinde salgınla birlikte toplumsal bir regresyon yaşanırken, birey(sel)leşme yolunda en temel ihtiyacımız olan güvenlikten de bir hayli yoksunuz şu an. Tıpkı “heyecan kapitalizmiyle” uzun zamandır kullanıldığımız gibi (Han, 2019, p. 49), kaygı kapitalizminde de yine özgürlüğü kullanılan bağımlı birer çocuklarız. Ya da sembolik anlamıyla modern köleler! Byung-Chul Han ise yüzümüze çarpan bu gerçeği şu ifadelerle dile getiriyor: “Kendini özgür sanan performans öznesi aslında bir köledir” (Han, 2019, p. 12).

Uzun süredir insanın merkeziyetini kaybettiği, “iktidar pratiklerinin” kölesi olduğu ve bundan ötürü yoğun ruhsal sorunlar yaşadığı bu dönemde (kimi uzmanlara göre kaygı çağı), kaygı ve buna karşı güvenlik ihtiyacı salgınla tekrar tırmanışa geçmiş, üzerinde düşünülenleri ve söylenenleri yeniden gündeme getirmiştir. Son elli yıl boyunca bu olgu üzerine pek çok söylem üretilmiş olsa da şu an en önemli fark kaygılarımıza kaynak gösterecek, tüm insanlığın aynı düzlemde bir araya gelebildiği ortak bir düşmanın olduğu gerçeği. Berardi’nin de işaret ettiği gibi son tahlilde en geniş anlamıyla tüm insanlığın global bir düşmanı var artık: “biyo-virüsler”!

Berardi çalışmalarında “tekno-finansal otomat” karşısında zihinsel bir çöküşün uzun süredir varlığından bahsederken, şu an ki bu kaotik süreci değerlendirir ve yaşanan global krizin finansal bir kriz olmadığının altını çizer. Yaşanan kriz bir sağlık krizidir. Bedenin krizi ve çöküşü. İkame yeri bedenlerimiz olan “biyo-virüsler”, yeni formuyla Covid-19, küresel ölçekte insan bedenin çöküşüne sebebiyet verir. Bu aynı zamanda bedende ikamet eden ruhun (kimi felsefe veya inanışlara göre düşünüldüğünde) da çöküşü anlamına gelmektedir. Burada çöküş artık sadece zihinde değildir; krizin beden ve ruhta oluşturduğu hasar da ciddi boyutlardadır. Beden kendi faniliğinin unutulmuş hakikatini tekrar faniye dayatmış, faniliğinin ve kırılganlığının korunması adına hayatını eve sığdırmak zorunda kalmıştır. Hareketsiz, enerjisi çekilmiş, köşeye sıkışmış bir bedendir bu. Ruhun formunda yaşanan bozulmanın genel belirtileriyse şöyle sıralanabilir: genel hareketsizlik, teslimiyet, korku (yaşam ve/ya ölüm), kaygı, güvensizlik ve gelişim sürecinde geri basamaklara dönme (regresyon). İçsel ve dışsal çelişkinin bir boyutu burada yaşanmaktadır: neo-liberal öznenin deneyimlediği bu sağlık krizinin çözümüne yönelik (ister “kendilik” ister “iktidar pratikleri” olsun) dayatılan her şeyin aynı zamanda özneyi başka formlarda yeniden ruh-beden-zihin krizine sokması. Kısaca bir tür kısır döngü.

Hal böyleyken öznenin herhangi bir “kendilik” veya “iktidar pratiklerini” icra edebilmesinin önü de tıkanmaktadır. Mesela içinde bulunduğu krizle öznenin ölüm korkusunu aşması zaten mümkün değilken, bir iktidar pratiği örneği olarak “sokağa çıkma yasağı” insanlar tarafından sağlıklı bir şekilde uygulanamamakta ve sistemi sekteye uğratmaktadır. Bu ise daha çok toplumsal kriz, daha baskın “tekno-iktidar pratiklerinin” toplumsal hayatta dayatılması demektir. Bu noktada yaşanan sağlık krizini çözmek aynı zamanda krizi kızıştırmak, insanın kendi bedeni üzerinde hakimiyetini daha fazla yitirmesi, iktidar pratiklerinin özne üzerinde daha çok hakimiyet kurması demektir. Kendiliğinden her geçen gün biraz daha vazgeçmek zorunda kalan özne var olan sistem içinde hem içsel hem dışsal bir sıkışmanın içine hapsolmuştur. Uygulanan “iktidar pratikleri” ve tahakkümlerinin özne üzerindeki bu gibi etkilerin yanı sıra, kadim geleneklerden taşınan, öznel deneyimlerle keşfedilen veyahut yine iktidar tarafından önerilen kendini evde oyalama pratikleri diye adlandırabileceğimiz daha çok “tekno-saplantılı” performanslar da özneye bir avuntudan daha fazlasını sunamamakta. Zaten neo-iktidarın öznesi, artık bilinçli, güçlü iradeye sahip, kendini bilen ve kendi yaşamının sahibi bir birey değildir. Tam aksine kendisinin efendisi, performans/başarının faili gibi görünse de kendisini sömüren, “aynı zamanda sömürülendir de. Fail ve kurban birdir burada” (Han, 2017, p. 70).  “Öznenin kendi iradesiyle kendisini fedasıdır (ve) bu yeni bir kendini biçimlendirme tekniğidir” (Martin& Gutman,&Hutton, 2019, p. 61).

Özne artık herhangi bir şey yapmak için dışarıdan izin almak zorunda değildir. Bu süreçte hayatını eve sığdırabildiği takdirde iktidar için sorun yoktur. Hız toplumunda oradan oraya koşturarak performans sergilerken şimdi sıra eve geldiğine göre bolca zamanı da varken yapılmamış yemekler rahatça yapılabilir, okunmamış kitaplar raflardan inebilir, izlenmemiş filmler izlenmek için sıralanabilir. Çokluğun boca edildiği alternatifler yığını içinde özne bu çoklu yığın içinden özgür iradesiyle seçim yapmak durumunda kaldığında bunu kendisi için yapabilecek merciler bile hazırdır. Uzun uzun okunması gerekenler, dinlenmesi gerekenler, izlenmesi gerekenler listesi bir tuş kadar yakınındadır! Artan oranda enformasyon ve evde yapılabilecekler listesi yine de insanın kendisine bir tür aydınlanma getirmez. “Enformasyon yığını hakikat oluşturmadığı” (Han, 2017, p. 61) gibi tüm bunlar insanın kendi hakikatine de yakınlaşmasını sağlayamaz. Sonuç olarak ilgili tüm pratikler kendiliğe hizmet edecek nitelikten bir hayli uzaktır, özne ise daha en baştan böyle bir yola (kendini bulma) çıkma motivasyonunu yitirmiştir. En nihayetinde elinde kalan, bir çocuğun kendini oyalama pratiklerinden daha öte bir yaşantı değildir. Hatta bu bir yaşantı değildir; bedeni evinde, zihni dijital dünya içinde hapsolmuş, mekân ve zamanda sıkışmış karman çorman bir yığılmadır daha çok.

Öte yandan yaşanan krizin bir diğer önemli boyutu Berardi’ye (2020) göre “biyo-virüslere” karşı devreye giren “enfo-virüsler” sorunsalıdır. Berardi “enfo-virüsleri” şöyle tanımlar: bedende ikame eden “biyo-virüslerin” her türlü medya kaynağıyla buluşup semiyotik ağa bağlanması ve katılmasıyla oluşan, biyolojik bir virüsün psikosferde semiyotik bir virüse dönüşmesi süreci. Berardi bu sürecin zihinsel ritmi yavaşlaması, enerjinin daha fazla sıkışmasına davetiye çıkarması ve sistemin soyut işleyişini geriletmesi gibi etki ve sonuçlara sahip olduğunu iddia ediyor. Son tahlilde bu durum Berardi’ye göre (2020) bir tür “psikolojik deflasyon.” Hal böyle iken neo-liberal öznenin “psikososyopolitik” düzlemde çöküşüne tanıklık ettiğimiz söylenebilir. Tüm bunlar bize yaşanan bu sağlık krizinde hem Türk toplumunun hem de küresel ölçekte tüm insan ırkının neden beklenen başarıyı sağlamakta yetersiz kaldığını konunun işaret edilen boyutları doğrultusunda açıklayabiliyor. Ve başarılı olma, büyüme, gelişme, üretkenlik, hız desturları bir kez daha doğa tarafından alaşağı ediliyor. Gerçek şudur ki: modernitenin ve teknolojinin geldiği son nokta ve Aydınlanma’yla başlayan modern aklın serüveni ikinci en büyük hayal kırıklığını yaşıyor şu an (Birinci kırılma I. ve II. Dünya Savaşları olarak ele alındığında). Bu noktada kriz sadece bir sağlık krizi olmaktan da çıkıyor.

Pekâlâ, insanlık olarak geldiğimiz noktada neler yapabiliriz? Geçmiş üzerine yeniden düşünmek bir işimize yarayabilir mi? Foucault’a (2019) göre “geçmiş üzerine düşünmenin bize öğreteceği şey içerisinden özgürce tercih yapabileceğimiz seçeneklerimizin olduğudur”. Berardi’ye (2020) göre ise gelinen nokta, yani 2020 yılı “insanlık tarihinin çözüldüğü […]- insanlar yer yüzü gezegeninden kaybolduğundan değil, insanlık kibrinden usanmış yer yüzü gezegeni, insanlığın Will zur Macht’ını imha etmek için mikro-kampanyalar başlattığı” (Berardi, 2020, p. 4) tarihsel bir süreçtir. Ve Berardi (2020) bize şunu önerir: içinde yaşanılan mevcut neoliberal mekanizmalara karşı direnmek. Berardi’ye (2020) göre bu direniş ancak öznenin kendisini kuran bilgi, iktidar ve etik yapılarını, arzu ve korkularını sorgulaması ile mümkündür. Hem kendine (iç) hem ötekine (dış) odaklı, eşitlikçi, dayanışmacı, adaletli özgürlük pratikleri. Byung-Chul Han ise iktidar pratiklerine direnişin yolunu “budalalıkta” görür. Ona göre “budalalık neoliberal tahakkümün iktidarına, sınırsız iletişimine, sınırsız gözetlemeye karşıdır. […] budala modern mutezildir, heretiktir. Herezi köken olarak seçim anlamına gelir. Bu anlamda heretiğin seçim özgürlüğü vardır. Günümüzde heretik bir bilinç geliştirmek her zamankinden daha acildir” (Han, 2019, p. 87). Sonuç olarak Homosapiens’i aydınlığa çıkaracak olan yol şudur: hem kamusal hem de öznel olan, uzun vadede faydalı, ilişkisel, bağlantı değil bağ odaklı, seductive araçların psikosferde salındığı tatmin araçlarından azat edilmiş daha iyi ve daha özgür bir dünya için gerekli yeni yönelim araçları ve bilinç.

KAYNAKÇA

Han, B.C. (2019). Psikopolitika: Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikleri. (Çev. H. Barışcan). İstanbul: Metis Yayınları

Han, B.C. (2017). Şeffaflık Toplumu. (Çev. H. Barışcan). İstanbul: Metis Yayınları

Luther, H.M.& Gutman. H.& Hutton. P.H. (2019). Kendini Bilme: Bir Michel Foucault Semineri. (Çev. J. C. Yapıcıoğlu). İstanbul: Profil Kitap

Berardi, B. (2020).  “Desire, Pleasure, Senility, and Evolution” (Çev. Ç. Uluğer). Erişim adresi: https://terrabayt.com/kultur/arzu-zevk-ihtiyarlik-ve-evrim/

Berardi, B. (2020).“Beyond the Breakdown: Three Meditations on a Possible Aftermath” (Çev. Ç. Uluğer). Erişim adresi: https://terrabayt.com/dusunce/arizanin-otesi-olasi-akibetimiz-ustune-uc-tefekkur/

Coşkun, B. (2020). Covid 19 Salgını ve Kendilik Etiği. Erişim adresi:  https://terrabayt.com/dusunce/covid-19-salgini-ve-kendilik-kaygisi-etigi/

diğer yazıları