yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

NEDİM YILMAZ: NAZİLERİN ESİR POLİTİKASI VE SANATÇI KATLİAMLARI

Almanya’da Hitler’in iktidara gelmesinden sonra faşistler hızla devlette örgütlenerek her kurumu ele geçirdi ve ardından II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar özelde Avrupa, ama genelde tüm dünyayı etkileyen bir katliamlar dönemi başlamış oldu. Nazilerin ırkçı fikirleri nedeniyle pek çok halk önce fişlendi, ardından toplu infazlar yoluyla soykırıma tabi tutuldu. Sonraki süreçte “üstün Alman ırkına sömürge olacak” topraklara gözünü diken Nazi liderleri Sovyetler Birliği’ne savaş açtı.

Nazi Almanyası’nın Sovyetler Birliği’ni işgal etmek için başlattığı Barbarossa Harekâtı sonrası tam bir katliam yaşandı. II. Dünya Savaşı’nın Doğu Cephesi’ndeki çatışmalar sırasında 1941-1945 yılları arasında yaklaşık 5,7 milyon kişi tutsak edildi ve tüm esirlere kasıtlı olarak kötü muamele uygulandı. Bunlardan 3,1-3,3 milyon arası kişi vahşet ortamında yaşamını yitirdi. Nazi Almanyası “Lebensraum” olarak bilinen doğu bölgelerinde yaşam alanı elde etmek ve bölgeyi sömürge haline getirmek amacıyla Sovyet coğrafyasına topyekûn bir imha savaşı başlattı ve Genel Doğu Planı hazırlayarak bölgede soykırım ve etnik temizlik politikaları uyguladı. Nasyonal sosyalizme dayanan ırkçı ve antikomünist tutumları nedeniyle savaş sırasında ele geçirdiği esirleri yok etme yolu izledi. Nazi liderleri bu kapsamda çok sayıda bildiri yayımladı; Barbarossa Kararı isimli emir Nazi subaylarına yargısız infaz yetkisi verirken, ardından yayınlanan Komiser Emri adıyla bilinen belge ise siyasi komiserlerin tamamının derhal idam edilmesini emretti. Esir alınanlar sadece savaşılan askerler değildi, Komünist Parti çalışanları, herhangi bir Sovyet organında görev yürütenler, Sovyet sanatçıları, aydınları ve çatışma bölgelerindeki tüm siviller esir kapsamına alındı. Nazi liderleri Açlık Planı hazırladı ve savaş sonrasında yaklaşık 30 milyon insanın açlıktan öleceği varsayıldı.

Naziler savaş boyunca Sovyet sanatçılarını ve aydınlarını özellikle yok etmek istedi. Sanatın ve sanatçıların Sovyet toplumundaki etkisini kırmanın Nazilere karşı direnen halkların direncini kıracağına inanan Naziler sayısız sanatçıyı esaret altına alıp topluca infaz etti. Bu yazıda Nazilerin savaştaki amaçları, savaş esirlerine uyguladığı politikalar ve sanatçılara yönelik uygulamaları yer almaktadır.

NAZİLERİN SOVYET ESİRLERE KARŞI UYGULADIĞI POLİTİKANIN KAYNAKLARI

Nazi Almanyası savaş esirlerine yönelik çok sayıda karar aldı. Nazilerin özünde Sovyet insanına karşı tutumu nasyonal sosyalizm ideolojisinin ırkçı görüşlerine dayanıyordu. Tüm savaş süresince Nazi Almanyası Silahlı Kuvvetleri’nin (Wehrmacht) eline geçen tüm ülkelerdeki savaş esirlerinin öncelikle ırklarına bakıldı. Kökeni Anglosaksonlardan gelen kişiler Nazi hiyerarşisinin en üstünde yer alıyordu ve bu kategorideki Fransa, Belçika, Hollanda ve Norveç’ten gelen esirler en “insancıl” muameleye tabi tutuldu. “Untermensch” olarak ifade edilen görüş doğrultusunda “alt insan” olarak görülen ulusların nüfusu soykırımla azaltılmaya çalışıldı, Slav kökenli esirler (Polonyalı, Yugoslav, Rus vb.) en kötü muameleye maruz kaldı. Esir hiyerarşisinin en altında ise Kızıl Ordu mensubu askerler, siyasi komiserler ve sanatçılar yer aldı ve çok vahşi muameleye tabi tutuldu.

Her şeyden önce; Nazilerin Sovyet esirlere karşı tutumu Nazi Almanyası’nın Sovyetler Birliği’ne karşı yürüttüğü savaşın amacının bir yansıması idi. Hitler ve diğer Nazi liderlerinin gözünde yürütülen savaş basit bir çatışma değil, “Asyalı barbar insanları yok etmek” üzere yürütülen ideolojik ve ırksal bir savaştı. Nazilerin savaş öncesi hazırladığı Genel Doğu Planı’na (Generalplan Ost) göre; savaş sırasında işgal edilen bölgelerde soykırım ve etnik temizlik uygulanacak, Orta ve Doğu Avrupa’daki bölgelerdeki Slavlar yok edilip Almanya’nın sömürgesi haline getirilecekti. Gereksiz görülen diğer milletlerden insanlar ise Sibirya’ya taşınıp doğrudan veya çalıştırılarak dolaylı yollarla öldürülecekti.

NAZİLERİN ESİRLERE YÖNELİK ESİR PLANLARI

Harekât başlamadan önce 27 Mart 1941’de Nazi Silahlı Kuvvetleri (Wehrmacht) komutanlarından Walther von Brauchitsch, Barbarossa Harekâtı’nda görev alan komutanlara Sovyetlere karşı girişilecek savaşın “bir ırkın diğer ırka karşı yürüttüğü bir savaş” olacağını ve savaşı kazanmak için “gerekli tüm şiddetin gösterileceğini” ifade etti.  Üç gün sonra Hitler, Nazi ordusunun üst komutanlarının katılımıyla gerçekleştirdiği toplantıda Sovyetler Birliği ve Sovyet halkıyla ilgili niyetlerini ayrıntılı olarak ifade etti, esirlerin kategorize edildiği planı açıkladı ve işgal savaşında “sınırsız acımasızlık kuralları” uygulanacağını belirtti. Naziler “savaş sonrası ortak kader” kavramını reddetti ve tüm siyasi komiserleri ve bununla birlikte gelecekte yeniden Sovyet yönetiminin doğmasını engellemek için bütün Sovyet entelijansiyasını (aydınları) yok etmeyi amaçladı. Bu kapsamda siyasi komiserler özel olarak hedef gösterildi, çünkü bu kişiler Sovyetler Birliği’nde orduyu halk kontrolü altında tutmak ve bürokrasiye karşı mücadele etmek için denetleyen sivil siyasi görevlilerdi ve pek çok sanatçı da bu kategoride görev almıştı. Bu nedenle on binlerce sanatçı tutsak edildi ve topluca infaz edildi.

Wehrmacht 13 Mayıs 1941’de “Barbarossa Kararı” isimli emri yayınladı. Bu emir, savaş esirleri de dahil olmak üzere Nazilere karşı ilişkilerinden şüphelenilen herhangi bir kişi hakkında işgal topraklarındaki Nazi subaylarına doğrudan yargısız infaz yetkisi verdi. Böylelikle toplu katliamların yolu askeri emir yoluyla açılmış oldu ve bu emir sonucu oluşan “yargı yetkisi”, Sovyet siyasi komiserlerinin ve sanatçılarının yargısız öldürülmesi uygulamasının ilk “yasal” temeli haline geldi. Ardından 6 Haziran 1941 günü “Komiser Emri” yayınlandı. Belgede siyasi komiserler “direniş, nefret ve zulüm taşıyıcıları” olarak nitelendi ve her siyasi komiserin derhal idam edilmesi emredildi. Bununla birlikte emre göre Nazilere yönelik doğrudan mücadeleye girmeyen veya “düşmanca eylemlere” doğrudan katıldığından şüphelenilmeyenler idam edilmeyip Doğu Cephesi’nin geri planında faaliyet Nazi birimlerine teslim edilecekti.

Naziler uluslararası sözleşmeleri ihlal ederek yalnızca Kızıl Ordu askerlerini değil, ek olarak Komünist Parti’nin ve Sovyet devlet organlarının tüm çalışanları, yaşına bakılmaksızın çatışmalar sırasında geri çekilen veya teslim olan tüm erkekleri de (çoğu durumda genel olarak 16-55 yaş arasında olan tüm erkekleri) esir aldı. Sanatçı olanlar ayrıldı ve derhal siyasi komiser statüsüne dahil edildi. Naziler işgalin ilk günlerinden savaşın bitimine kadar esirlere son derece vahşice muamele etti, teslim olmaya çalışan pek çok insanı vurdu veya sonradan topluca infaz etti. Bu durum Nazi propagandasının etkisiyle ilişkiliydi, zira Naziler Sovyet insanında korku uyandırması amacıyla mümkün olduğu kadar çok öldürmeyi teşvik etti.

ESİR KAMPLARINDAKİ DURUM

Birçok savaş esiri kampı genellikle odun ve dikenli tellerle çevrilmiş bir alana kuruldu. Bu durum, esirlerin kendi kamplarını sıfırdan kendileri inşa etmek zorunda kalmalarına neden oldu. Daha da kötüsü Hitler, Sovyet savaş esirlerinin “Altreich” denilen Nazi Almanyası’nın savaş öncesi sınırları içinde tutulmasını yasakladı, çünkü burada komünist propaganda yapacaklarından korkuyordu. Sonuç olarak esirler Sovyetler Birliği’nin savaş ve işgal nedeniyle yıkılan bölgelerine yerleştirildi. Buralarda esirlere yeterli yiyecek ve uygun yaşam koşulları sağlamak çok zor bir durumdu ve zaten Naziler bu koşulları kasıtlı olarak sağlamadı.

Hemen hemen esir düşen her Sovyet insanı, ölüme neden olacak bir durum yoksa bile Nazilerin sağladığı yaşamsal gereksinimlerinin, barınma şartlarının, sağlık hizmetlerinin ve çalışma koşullarının uygunsuz olmasına bağlı olarak ölüme mahkum oldu. Esirler sonbahar ve kış aylarında açık alanda yağmur, kar gibi mevsimsel olaylara karşı herhangi bir koruma olmadan kalmak zorunda kaldılar. Esirlerin kaldıkları yerler çoğunlukla kendi elleriyle kazdıkları ilkel hendekler veya sığınıklardı. Çoğunlukla iyi ısıtılamayan bacasız bir odada çıplak toprakta ya da çimento zeminlerde kalmak zorunda bırakıldılar. Kamplardaki sağlık tesislerinin durumu korkunç boyutlardaydı. Esirlerin kullanacağı su hiç yoktu veya ihtiyacı karşılamayacak kadar azdı, ayrıca temizlik ürünlerinden de mahrum edildi. Bunun sonucu olarak esirlerin kalabalık şekilde kaldığı kamplarda alan yetersizliği ile birlikte iç çamaşır ve yatak eksikliğinden dolayı yaygın olarak bitlenme görüldü.

Esir kamplarındaki yemek durumu son derece kötüydü. İşgal başlamadan önce Wehrmacht, esirlere en düşük seviyelerde yiyecek verilmesini emreden bildiriler yayınladı. Savaş ilerlediğinde Nazi personeline, ön cephelere ve Sovyetlerin ulaşım altyapısına uzak mesafelere merkez depolardan yeterli miktarda malzeme tedarik etmenin son derece zor olduğu ortaya çıktı. Bu durum sonrasında, 1941 ve 1942’de bütün Nazi ordusunun Rusya kaynaklarıyla besleneceğine karar verildi. Bu amaçla Naziler Sovyetler Birliği’nin en verimli tarımsal alanlara sahip güney bölgelerindeki gıdalara büyük ölçüde el koyma niyetindeydiler. Zamanla Nazi planları daha da büyük bir ivme kazandı; el koyulan gıdalar yalnızca cephede asker beslemekle kalmadı, aynı zamanda Nazi Almanyası’nın kendi sivil nüfusu için savaşı aşırı masraf olmadan sürdürmesine izin verdi. Dahası çıkartılan bu emirler Sovyet sanayisini geriletmenin yanı sıra, Sovyetler Birliği’ni sanayi öncesi döneme geri döndürme amacı da güttü. Nazi liderleri bilinçli olarak bu emirleri çıkardılar ve planların uygulanması sonucunda yaklaşık 30 milyon insanın açlıktan öleceği varsayıldı. Bu nedenle gerek Sovyet halkı gerekse günümüz dünyası bu emirleri bildirileri “Açlık Planı” olarak adlandırdı. Nazi liderleri kasıtlı olarak milyonlarca kişinin açlıktan ölmeyi planladığı durumda Sovyet halkının savaş esirlerinin kaderine daha fazla önem vermeyeceğini bekledi. Esirlere çok az miktarda kötü kalitede yiyecekler verildi ve bu nedenle esirler son çare olarak ot, ağaç kabuğu ve çam iğneleri yemek zorunda kaldılar. Kamplarda yamyamlık yaygınlaştı.

Kamptaki gardiyanlar esirlere büyük zulüm ettiler. Çoğu kez günlük rutin olarak coplarla, kırbaçlarla, tüfeklerle ya da köpeklerle dövüldüler, işkencelere tabi tutuldular ve kötü muameleye maruz bırakıldılar. Örneğin yiyecek yokluğu sebebiyle esirlerin mutfak atıklarının alması veya kalabalıktan şikayet etmesi çoğu kez dayak, işkence ve kötü muamele ile sonuçlanırdı.  Nazi lideri Eugen Müller 25 Temmuz 1941’de yayınladığı bildiride, gardiyanların savaş esirlerinin ilk isyan belirtilerine karşı derhal silahlarını kullanmalarını ve esirlerin uyarılmadan vurulmalarını emretti. Ayrıca gardiyanların yaşayacağı tereddütlerin ciddi bir tehlike doğuracağı vurgulandı. Emirde açık olarak “Sovyet savaş esirlerine karşı şefkat gösterme girişimleri ağır şekilde cezalandırılacaktır. Gurur ve üstünlük duygusu her zaman görünür kalmalıdır.” yazılıydı.

Esir kamplarında meydana gelen ölümler 1941 sonbaharı ile 1942’nin ilk çeyreği arasında zirveye ulaştı. Örneğin, Eylül 1941’de Maladzyechna’daki geçici toplama kampında günde ortalama her 100 kişiden biri ölüyordu. Kamplarda hüküm süren koşullar o kadar kötüydü ki, esirler çoğu zaman gardiyanlardan kendilerini vurmalarını istedi. Sadece Polonya topraklarının bir kısmının işgali sonucu kurulan Genel Hükûmet’teki kamplarda 21-30 Kasım 1941 tarihleri arasında 45.690 esir öldü (günde yaklaşık 4.600). Kasım ayında ölen esir sayısı 83 bin civarıydı. Durum kışın gelmesiyle birlikte daha da kötüye gitti. Aralık 1941’de Beyaz Rusya ve Baltık devletlerindeki kamplarda 68 bin kişi öldü. Ukrayna’da esir alınan yaklaşık 134 bin kişiden infazlarla birlikte Ocak 1942’ye kadar günde ortalama 6 bin kişi yaşamını yitirdi. Aşağıdaki listede özellikle ağır koşulları ve yüksek ölüm oranlarıyla öne çıkan Stalag ve Oflag adı verilen Sovyet esir kampları yer almaktadır;

 

Kamp adı Yer Açıklama
Dulag 126 Smolensk
(Rusya)
Kampta günde 150-200 arası savaş esiri hayatını kaybetti
Dulag 127, Dulag 185, Stalag 341 Mogilyov
(Belarus)
Her bir kampta 30 bin-40 binarası Sovyet savaş esiri hayatını kaybetti. Hayatta kalan tanıklar, kampların yakında “ceset dağlarının” olduğunu ifade ettiler.
Dulag 131 Babruysk
(Belarus)
1941-1944 yılları arasında kampta yaklaşık 30 bin Sovyet savaş esiri öldü. Kamptaki ölümlerin bir kısmı ana kamp binasında çıkan yangında, bir kısmı canlı canlı yakılarak bir kısmı ise gardiyanlar tarafından vurularak gerçekleşti.
Dulag 162 Stalino

(Ukrayna)

Kamp şehir merkezinde, dikenli tellerle çevrili küçük bir bölgede kuruldu. Kampta kalıcı olarak yaklaşık 10 bin kişi vardı. Küçük bir alana sahip bu kampta savaş esirleri ancak ayakta durabiliyorlardı. Kampta yaklaşık 25 bin kişi hayatını kaybetti.
Stalag 307 Dęblin
(Polonya)
1941-1944 yılları arasında kampta yaklaşık 180 bin Sovyet askeri kaldı. Yaklaşık 80 bin esir açlık, soğukluk, hastalık ve gardiyanların kötü muamelesi sonucu öldü.
Stalag 319 Chełm
(Polonya)
1941-1944 yılları arasında kampta yaklaşık 180 bin Sovyet askeri kaldı. Savaştan sonra kamp mezarlığında 60 bin kişinin cesedi bulundu. Ayrıca tanıkların ifadelerine göre 30 bin civarında kişi savaş sona ermeden önce Naziler tarafından yakıldı.
Stalag 324 Ostrów Mazowiecka
(Polonya)
Kamp savaşın başlamasından önce kuruldu. Kampta bina yoktu, dikenli tellerle çevrili bir tarlayı kapsıyordu. Kamp 1942 kışına kadar faaliyet yürüttü. Kampta yaklaşık 80 bin esir kaldı. Kamp mezarlığında savaştan sonra 41 bin civarında ceset bulundu.
Stalag 325 Zamość
(Polonya)
Açlık, soğuk algınlığı, hastalıklar ve gardiyanların kötü muamelesi sonucu yaklaşık 28 bin Sovyet savaş esiri bu kampta hayatını kaybetti.
Stalag 336 Kaunas

(Litvanya)

Kamp, ​​Kaunas Kalesi ‘nde kuruldu. Açlık, hastalıklar, soğuk ve gardiyanların kötü muamelesi sonucu yaklaşık 35 bin kişi burada hayatını kaybetti. Bu sayının 13.936’sı kamptaki ‘hastanede’ ölen esirlerdir.
Stalag 352 Minsk
(Belarus)
Belarus’taki en büyük savaş esiri kampıydı. Görgü tanıkları, bu kamptaki esirlerin zorlukla hareket edebildiğini ve doğal ihtiyaçların ancak bulundukları yerde giderebildiklerini söyledi. Kampta yaklaşık 109.500 kişi hayatını kaybetti.
Stalag 366 Siedlce
(Polonya)
Kamp şehirde yer alan askeri kışlada kuruldu. 1941-1944 yılları arasında yaklaşık 23 bin Sovyet savaş esiri bu kampta öldü.

 

SİYASİ KOMİSERLERE VE SANATÇILARA ÖZEL MUAMELE

Sovyetler Birliği kurulduğu dönemden bu yana sanata son derece önem atfetmişti ve birçok kültür merkezleri inşa ederek halkın sanata olan ilgisini daima artırmıştı. Sanatçılar ve aydınlar pek çok alanda faaliyet yürüttü; ülkenin en uzak yerlerindeki okuma yazma oranının yükseltilmesinden, ekonomik gelişmelerdeki faaliyetlere, halkın temel ihtiyaçlarını konu alan eserler yaratmaktan, siyasi komiser olarak ordu içerisindeki bürokratik tutumlardan uzaklaşma görevlerine kadar pek çok alanda sanatçılar ve aydınlar hep görev başındaydı.

Savaş sırasında Sovyet siyasi komiserlerin ve sanatçıların derhal öldürülmeleri için özel bir çaba sarf edildi. Çünkü Sovyet sanatçılar, tıpkı Nazilerin beklediği gibi, savaşın başından beri Nazi karşıtı eserler yaratıyorlardı ve halkın faşizme karşı motivasyonunu artırıyorlardı. Savaş döneminde yüz binlerce sanat eseri ortaya çıktı, sayısız film çekildi, şarkılar yazıldı, etkinlikler düzenlendi, kitap ve şiirler basıldı, direnen Sovyet halkını betimleyen heykeller, tablolar üretildi. Naziler bu gerekçelerle esir aldığı sayısız Sovyet sanatçıyı anında infaz etti. Öldürülmeyip esir alınan tutsaklar ise idam edilmek üzere Wehrmacht işgalindeki bölgelerdeki toplama kamplarına veya yerleşim yerlerinden çok uzak bölgelere götürüldü. Uzak yerlere götürülen esirler ya kilometrelerce yol yürütülerek ya da insanlık dışı şartlarda trenlere doluşturularak taşındı. Nakledilen esirlerin büyük bir kısmı zaten yolda ölüyordu. Esir kamplarında sistematik infaz yöntemleri uygulandı. Örneğin bazı toplama kamplarında beyaz önlüklü Nazi görevlileri esirlerin boyunu ölçmek bahanesiyle esirleri duvarlara dayadı. Özel tasarlanmış bir alan bulunan duvarda esirlerin boyunları vuruldu ve cesetleri hızlıca yan odaya atıldı. Ardından sıradaki esirler getirildi ve sistematik bir şekilde infazlar gerçekleşti. 35-40 arası infazdan sonra cesetler bir kamyona yüklendi ve mezarlık kısmına atıldı. Bazı esirler ise infaz edilmeyip Nazi doktorları tarafından tıbbi deneylere maruz bırakıldı, kasıtlı mikrop enjeksiyonu ile pek çok ilaç ve preparat denemeleri gerçekleştirildi. Öldürülen esirlerin kafatasları Nazi üniversitelerinin antropolojik bölümlerinde incelendi ve buralarda “aşağı ırk” kafatasının bir modeli olarak sergilendiler.

ZAFERE GİDEN YOL

Naziler Sovyet esirlerine karşı tutumlarını gizlemiyorlardı ve bu nedenle esirlere yapılan katliamlar tüm Sovyet halkları arasında hızla yayıldı. Bu nedenle pek çok yerde Sovyet direnişi sertleşti ve Sovyet halkının “haklı savaş verdiğine” yönelik inancı arttı. Hatta savaş sonrası yargılanan Nazi generalleri bile yayınladıkları Barbarossa Kararı ve Komiser Emri’nin, katliamlar nedeniyle kaybedecek bir şeyi kalmaması nedeniyle sivil halkın orduya yazılıp savaşa girmesine neden olduğunu belirtti. Savaş sonrası kurulan Nürnberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi, yaşanan olayları “Mahkeme Sovyet savaş esirlerine yapılan muamele insanlık dışı olarak nitelendirdi. Bu kadar çok sayıda kişinin ölümü yalnızca bireysel gardiyanların eylemleri veya kamplardaki kritik yaşam koşullarının sonucu değildir. Öldürmek için yapılan sistematik planların sonucudur.” ifadeleriyle yaşananların savaş suçu, barışa karşı suç ve insanlığa karşı suç kapsamında olduğuna hükmedildi. Savaş sonrasında esaret altındayken hayatını kaybeden bazı kişilere Sovyetler Birliği’nin en yüksek dereceği onur madalyası olan Sovyetler Birliği Kahramanı unvanı verildi. Nazilerin elindeyken kamplarda isyan çıkartan ve direniş hareketleri örgütleyen bazı Sovyet askerleri bu nişana layık görüldü. Kahraman ilan edilen savaş esirleri pek çok Sovyet posta puluna konu oldu, çok sayıda sokağa ve caddeye isimleri verildi ve anıtlar inşa edildi. Günümüzde halen bu kişiler büyük kahraman olarak anılmaktadır.

KAYNAKLAR

  • Anders, Władysław (1997). Klęska Hitlera w Rosji 1941–1945 (Lehçe). Polska Fundacja Kulturalna. ISBN: 0850652928
  • Beevor, Antony (2000). Stalingrad (Lehçe). Książka i Wiedza. ISBN: 8305131351.
  • Davies, Norman (2008). Europa walczy. 1939–1945 (Lehçe). Wydawnictwo „Znak”. ISBN: 9788324010103
  • Krasnov, B.B. (1986). К суду истории: записки военного прокурора (Rusça). Privolzh Vol. yayınevi
  • Megargee, Geoffrey P. (2009). Front Wschodni 1941 (Lehçe). Świat Książki. ISBN: 9788324712304
  • Otto, Reinhard; Keller, Rolf; Nagel, Jens (2008). Sowjetische Kriegsgefangene in deutschem Gewahrsam 1941–1945: Zahlen und Dimensionen (Almanca), Vierteljahrshefte für Zeitgeschichte (4): 557–602.
  • Polyan, Pavel (1996). Жертвы двух диктатур. Остарбайтеры и военнопленные в Третьем рейхе и их репатриация (Rusça). Ин-т географии РАН, Ин-т по изуч.
  • Rayfield, Donald (2005). Stalin and His Hangmen: The Tyrant and Those Who Killed for Him (İngilizce). Random House. ISBN: 978-0375757716
  • Snyder, Timothy. (2011). Bloodlands: Europe between Hitler and Stalin. Random House. ISBN 9780465032976
diğer yazıları