yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

SENNUR SEZER: ‘SANAT İNSANA İNSANI VE HAYATI VE BUNLARIN ANLAMINI ÖĞRETMEKLE GÖREVLİDİR’[1]

Adı: Sabahattin
Soyadı: Ali
Baba Adı: Ali Selâhattin
Ana Adı: Hüsniye
Doğum Tarihi: 25 Şubat 1907
Doğum Yeri: İğridere-Gümülcine
Nüfusa Kayıtlı Olduğu Yer: Ayvalık
Mesleği: Yazar
Ölüm Tarihi: 2 Nisan 1948
Ölüm Yeri: Sazara Köyü-Kırklareli
Ölüm Nedeni: Cinayet
Katilin Adı: Ali Ertekin
Cinayet Nedeni: Milli Duygular
Katilin Mesleği: Ordudan silah hırsızlığından kovulmuş erbaş, bir süre emniyet örgütünde çalışmış, Bulgaristan’a adam kaçıran bir örgüt üyesi.
Katilin Aldığı Ceza: Dört yıl hapis. 28.12.1948’de Birinci Şube’ye çağrılarak ifadesi alındı.      15.10.1950’de Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesi’nce dört yıla hüküm giydi. Aynı yıl af kanunu ile salıverildi.
Sabahattin Ali’nin Yapıtları: Şiir: Dağlar ve Rüzgâr (1934); öykü: Değirmen (1935), Kağnı (1936), Ses (1937), Yeni Dünya (1943), Sırça Köşk (1947); roman: Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940), Kürk Mantolu Madonna (1943); piyes: Esirler (1936); çeviri roman: Fontamara.

Kurucuları Arasında Bulunduğu Gazete, Dergi: Yeni Dünya (1945, Cemil Baykurt’la), Marko Paşa, Merhum Paşa, Malum Paşa, Ali Baba (1946-1947 Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’la). Dergi ve gazetelerdeki yazıları Hikmet Altınkaynak tarafından “Sabahattin Ali- Marko Paşa Yazıları ve Ötekiler” adıyla 1987 yılında kitaplaştırıldı.

Hakkında Yapılan İncelemeler: Sabahattin Ali Dosyası- Kemal Sülker (1968), Sabahattin Ali/ Hayatı, Hikâyeleri, Romanları- Asım Bezirci (1974), Sabahattin Ali Olayı- Kemal Bayram Çukurkavaklı (1978), Sabahattin Ali- Filiz Ali Laslo- Atilla Özkırımlı (1979), Filiz Hiç Üzülmesin-Filiz Ali (1996).

Sanatı, insana insanı, hayatı ve bunların anlamını anlatmakla görevli sayan, öykü ve romanlarında, köylü ve işçinin durumunu irdeleyen, aydın ve yarı aydınların durumlarını bir geçinme yolu saydıkları için eleştiren Sabahattin Ali’nin kısa yaşam öyküsünü özetlemeye çalıştım yukarıda. Buna “yıkıcı propaganda”, “hakaret” vb. yüzünden açılan davaları, tutuklamaları ve mahkumiyet ya da aklanmaları eklesem liste epey uzayacaktı.

Sabahattin Ali, üstündeki baskılardan bunaldığı için, yurtdışına kaçmak istediği savıyla, milli olduğu söylenen duygularla 2 Nisan 1948’de öldürüldü. O sırada M. A. Aybar’ın Zincirli Hürriyet gazetesindeki bir yazısı yüzünden kovuşturmaya uğramıştı. 16 Haziran’da bulunan ölüsü teşhis edilemedi. Kamuoyu öldürüldüğünü aylar sonra öğrendi. Cesedinin gömülü olduğu yer belli değil. Bir başka deyişle “mezarı yok”. Kırklareli’nde, Sazara Köyü yakınlarında, öldürüldüğü yere yakın bir köy çeşmesi onun adını taşıyor. Yine oralarda, bir dağ koyağında bir kaya, onun “simgesel mezarı”. Kayanın üstünde, dizeleri çakılı: “Benim meskenim dağlardır”.

Diyeceğim şu, yolunuz Kırklareli’ne uğrarsa, yol kenarındaki bir çeşmeden su içip serinlerken anın Sabahattin Ali’yi. Köy çeşmelerinin hepsi Sahabattin Ali Çeşmesi’dir. Ya da daha iyisi, bir kitabını alıp okuyun. Neden öldürüldüğünü daha iyi anlayın. Ölümü amaçlayanların hevesi kursağında kalsın. Çünkü yazarlar kitaplarıyla yaşar.

[1] Sennur Sezer’in 1997 yılında Evrensel gazetesine “Vedat Korkmaz’ın dikkatine! Pazar Yazısı…” notuyla gönderdiği bir yazı.

diğer yazıları