yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

SERKAN YÜKSEL: GEÇMİŞ, İNSANLIK İÇİN ÇOĞUNLUKLA KARA BİR LEKEDİR.

Tarih, toplum ve bireyin çok katmanlı yapısı içine kendi dinamik ifade biçimlerini yaratan bir sanatçı olarak Serkan Yüksel ile sanat evrenini konuştuk. Yüksel’in “unutmamayı” benimseyerek sosyal ve bireysel hafızayı canlı tutmayı amaçlayan işleri yalanın sınırları içinde kalmayı kabullenmemeye, adım atmaya ve yeniden düşünmeye davet ediyor. Ayrıca sanatçının Sert Bir Rüzgâr Dolaşıyordu Meydanı başlıklı son kişisel sergisi geçtiğimiz ay Karaköy X-ist Galeri’de ziyaretçilere açıldı.

SÖYLEŞİ: ALİ KARATAŞ

Sanatın insanın ve insanlığın tarihinde neleri canlı tuttuğu sorusuyla yola çıkalım isterseniz. 17. yüzyılda yaşamış Fransız yazar Jean Racine, “Sanat, hiçbir şeyden bir şey yapmaktır” şeklinde tanımlamış. İnsanın üretim serüveninde ortaya çıkan ve daima canlı kalan öğeler sizin belleğinizde nelerdir?

Ben çalışmalarımda yaşamsal süreçten besleniyorum.  Sanat denilen olgu, belki hiçbir şeyden doğuyor olabilir, ama bazılarına göre hiçbir şeyin de bir çok anlama geldiğini biliyorum. Dolayısıyla burada sanatın algı ve anlayışında her bireye göre değişkenlik gösterdiğini belirtmek daha doğru olur. Sanatın üretimsel serüveninde benim belleğimde yer eden düşünceler daha çok, insan olabilmenin ve insanca düşünebilmenin ötesine geçip toplumları etkileyen durum ve davranışları okumak, hatırlamak ve de hatırlatmaktan geçiyor. Örneğin, 1980 sürecini henüz 4-5 yaşlarında yaşamış bir çocuk olarak hatırlayabildiklerim sınırlıdır belki. Ama belleğimdeki referanslarla dönüp dönemi ele aldığımda, düşünen ve üreten bir insanın olaylara nasıl bakması ve tepki vermesi gerekiyorsa o şekilde tepki verdiğimi düşünüyorum. Geçmiş, insanlık için çoğunlukla kara bir lekedir. Tarih herkesin bildiği zaferleri yazar, o kara lekelerin her biri ise insanı insan yapar.

Yalan ve hakikat kavramları arasındaki çelişki sizin düşünce evreninizde hangi gerilimler ve çağrışımlar üzerinden devam ediyor?

Yalan ve hakikat kavramlarını ben biraz bilindik bir hikâye olarak tenceredeki suyun içerisinde yaşamaya çalışan kurbağa ve aynı tenceredeki istakoza benzetiyorum. Başlarda ikisi için de her şey güzeldir. Tercihleri olmasa da, birlikte ne kadar mutlu yaşayabiliyorlarsa  o kadar mutlu yaşamaya devam edebilirler. Su ısıtılmaya başlandığında durumları değişecektir. Kurbağa ılık bir suyun keyfine varıyorken ıstakoz için aynı şey söylenemez. Ama ikisinin varacağı sonuç aynıdır. Biri sessiz çığlıklar atarken diğeri keyifle o sona yaklaşır.  Keyif aldığını zannedip yanılandan çok sessiz çığlıklar eşliğinde sonuna haykıran taraf benim için daha insancıl ve dirençlidir.

Metaforları ya da ana çizgileri doğuran bu çatışma alanı içinde başka neler barındırıyor?

Yalanlarla yaşamak, insanları tek tipleştirerek itaat etmeyi ve düşünmeden yaşayabilmeyi daha kolay hale getiriyor sanırım. Hakikatte ise mutluluğun yeri yok. Bana soracak olursanız, dünya üzerinde mutluluk diye bir kavram da yok aslında. En çok anlık sevinçlerimizden bahsedebiliriz, bu da başlı başına bir mutluluk kaynağı değil.  Bu iki kavram bence insanları bölüyor ve uçsuz bucaksız bir metaforlar ormanına açılıyor. İşte bu metaforlar ormanı galiba benim için huzur ve özgürlük alanıdır.

Bu noktada kullandığınız malzeme ve teknikler üzerinde durmakta fayda var; 20 yılı aşan üretimlerinizde çeşitli materyallerden faydalandınız. Son dönemde ise karakteristik patron kâğıtları üzerinde bir tür kendi yüzleşme cephenizi yaratıyorsunuz. Yüzeydeki kâğıt kesikleri sizin için yeni bir dil mı?

2002 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü’nden mezun olduğum zamandan bu yana, şu an kâğıt üzerine kesimlerini yaptığım çalışmaların desenlerini çizmekteydim. Önceleri bu durum benim için bir arayış ve ihtiyaçtı. Da Vinci’nin “Doğada çizgi yoktur”  sözünün aksine bir şeyleri tasvir etmenin yolunun yine de çizgiden geçtiğini düşünüyor ve karmaşık çizgilerden oluşan, expresif ve kavramsal içerikler barındıran ağlar oluşturuyordum. Bu durum benim için kendi lisanımın arayışı gibiydi. Çizgilerin birleştiği noktaların içini doldurmak deseni koyu hale getirip görünürlüğünü arttıracaktı. Yaklaşık on yıl belirttiğim teknikte sayısız defterlere, kâğıtlara desenler ürettim. 2011 yılında annemin, benim çocukluğumdan aşina olduğum eski moda dergilerinin patron kâğıtlarını gördüğümde o zamana kadar yapmaya çabaladığım tüm sistemin bu kâğıtlar üzerinde var olduğunu düşünerek bu patron kâğıtlarını kesmeye ve desenlerimdeki doldurduğum aralıkları boşaltmaya  başladım. Malzemenin yarattığı bu durum beni çocukluğumda yaşadığım-yaşadığımız- dönemsel hikâyelere götürdü.

İşlerinizdeki katmanlılık ve boyutluluk hangi ihtiyaçtan doğuyor?

İşlerdeki katmanlılık zamanla oluştu ve heykel eğitimi almamın bu konuda büyük etkisi olduğunu belirtmeliyim. Önceleri çizgi ve leke etkisinin her halini düşünüyorken, leke yerine koyduğum iç doldurmaların renklere dönüşümü ve ardından renklerin yerini kesimlere bırakması beraberinde çok katmanlılığı getirdi. Bu durum benim kendi gelişimim için bir ihtiyaçtı ve belirttiğim süreçlerden geçerek uzun soluklu bir şekilde var oldu.

Yüzeylerde yarattığınız boşluklardaki titizlik ortaya çıkan imgeleri güçlendiriyor. Bu imgelerin ardında farklı disiplinlerden gelen çağrışımlar da söz konusu. Sanatın diğer dallarıyla etkileşme pratiğiniz nasıl işliyor?

Müzik ve edebiyattan beslendiğimi belirtmek isterim. Örnek olarak;  X-ist galeride, Sert Bir Rüzgâr Dolaşıyordu Meydanı isimli son sergim ismini Enis Batur’ un 2002 yılında çıkardığı  Bir Varmış Bir Okmuş isimli kitabındaki bir cümleden alıyor. Genel olarak William Tell hikâyesinin anlatıldığı bu çok başarılı kitapta, benim aynı yıllarda karaladığım ve üzerine yıllarca düşündüğüm çalışmaların metinsel halleri var. Günümüz sosyo- politik meselelerine metaforik olarak yaklaşmamı kolaylaştırdığını rahatlıkla söyleyebilirim.  Bunun dışında,  gençlik yıllarında ( ve de hâlâ) heavy metal, punk ve türevi müzikler dinleyen, arkadaşlarıyla underground fanzinler çıkaran biri olarak kolaj resme bakışım farklıydı. Şimdilerde ürettiğim çalışmalar da avangart’ı, kolaj mantığını ve karşı duruşu içinde barındırıyor.

diğer yazıları