yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

Sinemanın savaşı, savaşın sineması

Birinci Dünya Savaşı’nın bitişinin üzerinden yüz yıl geçti. Geriye kimi sınırlar, yaşanmışlıklar bıraktı. İkinci savaş, ilkine kıyasla bizim topraklara daha az, yeryüzünün öteki bucaklarına daha çok acı getirdi. Sinemanın bakış bucağı ise bizim memleketin çok uzaklarında şekillendi savaş döneminde.

Savaşın başladığı 1914 yılında henüz çok toydu sinema. Olanakları nispeten daha gelişmiş ülkelerde, savaşın propagandası için kullanılmaya başlandı yine de sinema.  Bu propaganda, kimi ülkelerde daha “kaba” kalırken, kimi ülkelerde cephe gerisini, savaşın vatan için mecburi olduğunu anlatan filmler yoluyla yapıldı. Bu yazıda ABD, Fransa, İngiltere, Almanya, Rusya sinemaları odağa alınarak, savaşın sinemaya etkilerini ele alacağız.

Bazı sinema tarihçileri tarafından Türkiye’de sinemanın başlangıcı olarak kabul edilen, “Aslında öyle bir hiç film olmadı” yönünde tevatürlere sebep olan, kaydı kaybolmuş Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı filminin “çekildiği” 1914’ün yaz aylarında, pek çok olaya şahit olundu. Panama Kanalı açıldı, D. W. Griffith’in Bir Ulusun Doğuşu (Birth of a Nation) filmi çekilmeye başlandı, Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand bir suikasta kurban gitti. Panama kanalı açılınca ABD filmlerini uzak diyarlara gönderme olanağı buldu, Bir Ulusun Doğuşu filmi sinema dünyasını her bakımdan derinden etkiledi, Franz Ferdinand’ın öldürülmesi ise, patlamak için kıvılcım arayan Dünya Savaşı’nı tetikledi.

SAVAŞIN ÖNCESİNDE SİNEMA

Savaş başlamadan önce ABD’de yaklaşık 10.000, İngiltere’de ise 5.000’in üzerinde sinema perdesine film ışıkları düşüyordu. Rusya’da ise, ülkenin geri kalmışlığına rağmen, St. Petersburg ile Moskova’da toplam 200 kadar sinema salonu bulunuyordu.[1]

Bu dönemde sinema izleyicileri, üst sınıflardan ziyade, emekçilerdi. Çok da muteber bir konumu olmayan sinemaya dair, Çar II. Nikolay’nın 1913 yılında “Bence sinema son derece boş, gereksiz, hatta zararlı bir eğlence türü. İnsanın bu fasa fiso işleri sanatla eş tutması için aklından zoru olması gerekir” dediği rivayet edilir. [2] Dönemin filmleri de istisnalar haricinde derinlikten uzaktır epeyce. Bu makus kaderi yıkmaya çalışan yapıtlar arasında, İtalya’da çekilen Quo Vadis (1912) ile Cabiria (1914) sayılabilir. (Bu filmlere YouTube’dan ulaşmak mümkün)

Yukarıda bahsi geçen Bir Ulusun Doğuşu (1915) filminin tanıtım ilanlarında, “çok önemli not” olarak şunlar yazıyordu: “Bir Ulusun Doğuşu yalnızca en üst sınıf sinemalarda, seçkin sinema zevkine mukabil fiyatlarla gösterilecektir.” [3] Gerçekten de öyle olmuş, normal ücretin birkaç misline satılmıştı bu filmin biletleri. İlerleyen dönemde, savaş propagandası filmleri arttıkça da sinema giderek itibarlı hale geldi.

SAVAŞ DÖNEMİ FİLMLERİ

Somme Muharebesi (1916) filmine dair, Birleşik Krallık hükümdarı V. George “ordumuzun neler yaptığı, neleri başarmaya çalıştığını anlayabilmek için, halkımızın bu filmi görmesi gerekir” demişti.[4] Kısa süre içerisinde, filmler güvenilir bir bilgi kaynağı olarak görülmeye başlanmış, savaşı anlatan filmlerin gerçekten de savaş meydanında çekildiğini kanıtlamak için olsa gerek, bu filmlerin afişlerine “resmi” damgası basılır olmuştu.

Bu “resmi” damgasının bir nedeni de, sansürdü elbette. Ne de olsa, Amerikan İç Savaşı’nda, muharebe meydanlarının gökten balonlarla çekilen fotoğrafları büyük avantajlar sağlamıştı, öyle her cephenin görüntüsü her sinema salonunda gösterilemezdi. Ordunun izin verdiği ölçüde çekim yapmak serbestti ancak her ülkede. Kimi ülkelerde bu izin hiç çıkmıyordu. Mesela Almanya’nın, Somme Muharebesi’nin yarattığı uluslararası etkiyi kırma amacıyla, savaşı anlatan filmleri çekmesi, 1917’ye kadar sarkmıştı. Hızla hazırlanan propaganda filmlerinden bir tanesi olan Somme’daki Kahramanlarımız (1917), doğrudan İngilizlerin filmine bir cevaptı.

Savaş filmleri, daha çok cephe gerisini konu alıyordu, kısmen teknik olanaksızlıklar yüzünden. Koşan, talim yapan askerler, siperlerin durumu gibi görüntülere yer veriliyordu çokça. Muharebe meydanının tozu, dumanı, ışıksız vakitlerdeki çatışmaları, kayda almayı ya imkânsız hale getiriyor ya da çekilse bile kimseye bir anlam ifade etmiyordu. Griffith’in deyimiyle, “dramatik olamayacak kadar kaba” sahneler ortaya çıktığından dolayı, “savaşıyormuş gibi yapan” askerler konmuştu Somme Muharebesi’ne. Bu sahneler, sanki gerçekten karşıda ateş edilen bir düşman varmış gibi, “Askerlerimiz düşmana rahat vermezken…” gibi ara yazılarla veriliyordu filmde.[5]

SAVAŞIN SİNEMAYA ETKİLERİ

Savaş boyunca hem yönetmenler hem sinema salonları “davaya katkı sunan” işler ortaya koyma yükümlülüğüyle karşılaşmıştı. Kimi ülkelerde salonlar, ülke işgal edilince kapanıyordu, Almanya’nın Belçika’yı işgalindeki gibi. Bunun söz konusu olmadığı yerlerde, zaten ekonomik darboğazla, kıtlıkla yüz yüze olan halkın sinemaya gitmesi, artan bilet fiyatları nedeniyle zorlaşıyordu. Ayrıca sinemalar, muhtemel bir hava saldırısında kolayca hedef alınacağından, insanlar bombalanma korkusuyla evlerinde durmayı tercih edebiliyordu. Fakat her şeye rağmen, imanını kavi tutmak, savaşın durumunu görmek için sinemaya gidenler sayesinde, izleyici sayısı savaş boyunca sürekli olarak artmıştı.

Savaş öncesinde sinemada Fransa, İtalya, Danimarka filmlerinin hükümranlığı söz konusuydu. Örneğin bizim topraklarda çoğunlukla Fransa’dan getirilen filmlerin gösteriliyordu. Savaş sonrasında ise, başta Almanya ile Rusya olmak üzere pek çok ülke ulusal sinemasını güçlendirmeye başlamış, hepsinin ötesinde ise dünyanın yepyeni süper gücü ABD’nin Hollywood sineması, dağıtım olanaklarının artması sayesinde tartışmasız bir hakimiyet kazanmıştı. Hollywood’u bu denli ünlü kılan etmenlerin başında, savaş vardır yani.

Birinci Dünya Savaşı, günlük yaşamın inşasını pek çok yönden şekillendirdiği gibi, sinemayı da kültürel yaşamın merkezine yaklaştırdı. Hem önemli bir endüstri haline geldi, hem de “sinema mucizedir” dedirtti anlatım gücüyle. 1913 yılında Rus Çarı “fasa fiso bir iş” demişti sinemayla ilgili. 1922 yılında ise hem Rusya hem sinema değişmişti. Yeni bir çağ açılırken Lenin, “unutmayın ki, bütün sanat dalları içinde, bizim için en önemli sanat sinemadır.” diyordu artık. [6]

 


DİPNOTLAR

[1] Sayısal verilerin kaynağı: encyclopedia.1914-1918-online.net/article/filmcinema

[2] Aktaran: Taylor, Richard: Film Propaganda: Soviet Russia and Nazi Germany, Londra 1979, s. 35.

[3] https://earlyirishcinema.com/2016/09/14/the-birth-of-a-nation-in-ireland-autumn-1916/

[4] “The King And Somme Film”, The Times, 6 Eylül 1916, s. 9.

[5] Filmin tümünü görmek için: youtu.be/xQ_OZfaiUlc

[6] Lenin, Collected Works, Cilt 42, s. 591.

Olgun Dursun
diğer yazıları