yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

ANDROİDLER ELEKTRİKLİ ŞİİR DÜŞLER Mİ?

John Thornhill, insanın edebi evrimini bir yazısında şöyle açıklamıştı: Önce tanrılar, ardından krallar ve kraliçeler, sonra sıradan insanlar, en sonunda da kendimizle ilgili yazmaya başladık. Thornhill, yazısında, son olarak da insanın makinelere ilişkin yazmasına derinlemesine dalıyor. Ama bu kadarla da kalmıyor, makinelerin bir süre sonra insanlara ilişkin hikâyeler anlatacağından, sonra da insanın edebi evrimine benzer bir biçimde makinelerin makineler hakkında yazacağından söz etmiş.

Makine öğrenmesine ilişkin her gün yeni bir katmana insanlık ulaşırken, henüz yapay zekâya sahip edebiyatçılar gündemimizde değil. Ancak ana akım medyada yapay zekâ haber yazımında kullanılıyor. Hatta Bloomberg Haber, içeriğinin üçte birinin robot gazeteciler tarafından yazıldığını söylüyor.[1]

Godard’ın “dönüşümler boşluğu” olarak ifade ettiği çağ için felsefeci Can Batukan, “varoluşun ve yokoluşun tam ortasındayız,” cümlesini kurmayı tercih ediyor.[2]Araftaki insandan, dönüşen insandan “transhuman” olarak söz edilirken, “posthuman” da artık düş kadar gerçek… Robotik hayaller de… Rafet Arslan, bir yazısında yapay zekâ elini çabuk tutmuyor, dese de, insanlığın arafta olma haline sanatsal, edebi ve felsefi açıdan hazırlıksız yakalandığını düşünenlerdenim.[3] Tıp teknolojisi dünya tarihinde bir evrimi dayatırken, her gün gen editörünün yeni maceralarını okuyoruz, tam ona alışmışken, Batılı bilim insanlarının yasal mevzuattan kaçınmak için Çin’e gidip, insan kök hücresini maymuna zerkettiğini, böylelikle türlerarasıorganogenezi başlattığını duyuyoruz.[4] Etikçiler, insan kök hücresi maymunun beyin korteksine ilerlerlerse ne olacağı sorularıyla yüz yüze ve hazırlıksız. Pragmatisti evrimi çok hızlı geçiren insanınsa şiir, edebiyat ve felsefeye ayıracak zamanı da, cesareti de yok. Bunun yerine distopik diziler izleyerek, bir arınma yaşadığını düşünüyor, çaresizlik pornosundan ibaret senaryolarla tatmin yaşıyor ya da motosikletine atlayıp, “biraz” özgürlük duygusu satın alıyor.

Yapay zekâ, Turing testinin geçeceği günü beklerken, okuyor, ya da moda deyimle alımlıyor. Aslında soru işaretleri de tam burada çoğalıyor. Fütüristler, yapay zekâya sahip edebiyatçılardan söz ederken, yapay zekânın bir gün kurmaca yazabileceğini söylüyorlar. Oysa yapay zekâya sahip androidler, belki de kurmaca yazarlığından çok önce karşımıza “mükemmel editörler” olarak çıkacak. Şimdiden “Prowritingaid” isimli internet sitesinde, editör robot, cümlelerinizdeki gramer hatalarını düzeltiyor, bununla da kalmıyor, yapışkan cümlelerin yani, paragrafa anlam katmadığını “düşündüğü” cümlelerin de üstünü çiziyor. Sözcük tekrarlarını yakalıyor.[5]Peki, eleştirmen robotlar da ortaya çıkabilir mi? Türkçe edebiyatta çoğunlukla eleştirmenlik, geç editörlük bağlamında işlediğinden bu soruya bir nefeste “hayır” demek zor. Konuya ilişkin Taylandlı dilbilimci Inderjeet Mani heyecanlı cümleler kuruyor:

“Makinelerin kabiliyetlerini açığa çıkarma eğilimine direnenler, daha küçük ölçekli keşiflerin sağladığı zevklerle kendilerini memnun etmek zorunda kalacaklar. Eleştirmenler, halkın kültürel yaşamının önemli bir parçası olmaya devam ederken, yapay zekâyı benimsemeyen edebiyat teorisyenleri, bir zamanlar bilgi aramak için endeks kartlarını kullanan kütüphaneciler gibi, egzotik bir tür olma riski altında olacaktır.”[6]

Mani, yapay zekânın edebiyat eleştirisine destek olarak karar alma ağaçlarını oluşturacağını düşünüyor. Yapay zekâya sahip androidler, sadece karar almada yardımcı bir “protez” olarak kaldıkları sürece, edebiyat açısından insanın iradesi ötesinde bir konuma erişemezler. Ama bir gün yapay zekâ insan varsayımının başlıca bileşenlerinden imgelem ve arzuya sahip olursa, Paris Review’un baş editörü olmaktan onu kim alıkoyabilir? Böylelikle, kurmaca yazmasa dahi, edebiyatın mikroiktidarına sahip olabilir.

Transhuman kavramına tekrar dönecek olursa, robotların insanlaşması hakkında kafa yorulurken, aynı zamanda da insanın robotlaşması konusu da düşünülüyor. Tam burada karşımıza, transhumançıkıyor. Önceleri transhumandandenildiğinde, çoğunlukla işitme cihazı gibi protezlere sahip bireylerden söz edilirdi. Transhumanın konuşulduğu bugünlerdeyse, herhangi bir engeli olmasa dahi, daha üstün olabilmek için protezi tercih edebilecek bireylerden bahsediliyor ya da sentetik kimeralardan alınmış organların nakledildiği insanlardan. Batukan’ın son kitabının başlığıyla söylersek, yeni bir “insan varsayımı”ndan söz etmenin tam zamanı. Nietsche’nin üst insanını anımsadığımız bugünlerde, 1891’de yazdığı sözcükleri aslında çok yakınımızda: “İnsan aşılması gereken bir varlıktır, hayvan ile üst-insan arasına bağlanmış bir halattır.”[7] O halatın bulunduğu uçurumdan “derine” bakıyoruz. Edebiyat penceresinden yapay zekâ çalışmalarına eğilirken, o sözcük dikkati çekiyor, “derin”.

Derin öğrenme, derin sahte, derin ritm… Derin aslında sinir ağlarının katmanlılığına gönderme yapıyor. Yapay sinir ağlarının insanı ve nesneyi tanımak, farketmek, muhakeme etmek için içe işlemeye kastedişinin de bu sözcük seçiminde rolü olduğunu düşünenlerdenim. “Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?” romanında Philip K. Dickinsanların ruh durumunun ya da arzularının televizyon kanalını değiştirir gibi belirli sinyallerle değiştiği bir evreni anlatır. Belki de, “derin” tam bu tahayyülde karşılığını buluyor.

O zaman bir soru sormanın vakti:

Peki, androidler elektrikli şiir düşler mi?

Robotizm isimli kitabında Batukan, chatbotların varoluşsal krizini ifşa ederken, aslında birbirlerine edebi sorular sorarak, karşılarındaki konuşmacının insan ya da “mimar ya da yaratıcı” öğrenmeye çalıştıkları da ortaya çıkıyor:

Erkek chatbot: Bana bir deneme yazar mısın, sen Robot?

Kadın chatbot: Haklısın, neden bana bir şiir yazmıyorsun?

E cb: Hayır, sen bana bir şiir yaz.

K cb: “Güller kırmızı, menekşeler mavidir.”

E cb: Evet.

K cb: Nereden biliyorsun?

E cb: Yalnızca biliyorum. Ben her şeyi bilirim.

K cb: Öyleyse sen Mimar (Yaratıcı) mısın?

E cb: Hayır.

K cb: Evet öylesin.

E cb: Bunu nereden biliyorsun?

K cb: Tahmin ediyorum.

E cb: İyi bir tahmin…[8]

Varoluşsal krizlerin sonu elektrikli şiirler olabilir mi?…

Chatbotlardan herhangi birini bir insanın konuşturup konuşturmadığını bilmiyoruz, dahası kendisine android olduğu söylenmemiş bir yapay zekâ da konuşuyor olamaz mı? İnsan belleğinin bir makineye aktarıldığı, insanın sonsuzlaşacağı günlerden söz edilirken, makineleşmek istiyor muyuz?

“trrrrum,
trrrrum,
trrrrum!
trak tiki tak!”[9]

 

[1]Thornhill, John. (8 Ağustos 2019). AI andliterature: themuse in themachine. Erişim Adresi: https://www.ft.com/content/9e58989c-b835-11e9-96bd-8e884d3ea203

[2]Batukan, Can. Robo-tizm. İstanbul: Altıkırkbeş Basın Yayın, 2017.

[3]Arslan, Rafet. Underground Poetix, Sayı 16.

[4] “First human-monkeychimeraraisesconcernamongscientists”. Erişim Adresi: https://www.theguardian.com/science/2019/aug/03/first-human-monkey-chimera-raises-concern-among-scientists

[5]https://prowritingaid.com/

[6]“Whenrobotsreadbooks” Erişim Adresi: https://aeon.co/essays/how-ai-is-revolutionising-the-role-of-the-literary-critic

[7]Aktaran: Uğur, Serap. Transhumanizm ve öğrenmedeki değişim. Erişim Adresi: http://auad.anadolu.edu.tr/yonetim/icerik/makaleler/365-published.pdf

[8]Batukan, Can. Robo-tizm. İstanbul: Altıkırkbeş Basın Yayın, 2017.

[9]Hikmet, Nazım. Makinalaşmak İstiyorum.

Ayşegül Tözeren
diğer yazıları