Şiir çevrelerinde artık daha sık aralıklarla gündeme geliyor antoloji tartışmaları. Tam bitti derken bir yenisi başlıyor. Bu defa konu Cenk Gündoğdu’nun hazırladığı “2000’ler Şiir Antolojisi”. Antoloji tartışmalarının aslında şiirle bir ilgisi yok. Şiir ortamına dönük, şiir çevrelerini ilgilendiren bir kültürel, sosyal “etkinlik” denilebilir bu tartışmalar için(!). Öyleyse şu sorulabilir: Antolojiler niçin tartışılıyor, neden eleştiriliyor? Çünkü… Evet… Masum değil hiçbiri…
Bir antolojiden beklenen sözlükler, ansiklopediler gibi kültürel, tarihsel, toplumsal bir sorumluluk aldığının farkında olmasıdır.Antolojilerin önemi içlerinde bir söz, bir bildiri bulundurmasından gelir.Amacı sadece pazar değildir; bireysel ve toplumsal hafızayı kuşatmayı da kapsar. Antolojinin edebi ve etik yasasıdır, hazırlayan kişi ya da kişilerin öznelliklerini aşan bir seçme yapmaları. Aynı zamanda antoloji adının vaadidir bu. Hazırlayanların sorumluk yükleyen de bu değerlerdir. Nesnel ölçütlerle, kişisellik bir yana konularak hazırlandığı konusunda kuşkuya yer bırakmaması önemlidir. O yüzden antolojiler de tıpkı ansiklopediler, sözlükler gibidir.
Yayımlanan antolojilerin çoğunun masum olmadığı düşüncesine yol açan genellikle gelişigüzel bir seçme, dengesiz, tutarsız bir derleme tanımlamasını geçersizleştirecek nitelikten yoksunluktur.
Bir seçme de olsa, her seçme gibi antoloji için yapılan seçme de bir öneridir. Ama iddialı bir öneridir. Çünkü kişisel olma niteliğini daha baştan aştığı varsayıldığı için adı, bilmem kimin şiir defteri değil, antolojidir.
Öte yandan her antoloji, aynı zamanda yeni olma iddiasıyla hazırlanır, yayımlanır. Bu tür çalışmaları yeni yapan oluşturdukları çerçevenin, o çerçevenin içinde yer alan toplamdan yansıyan sözün, bildirinin yeniliğidir. Antoloji ya da benzeri bir çalışmanın sözünün, bildirisinin yeni olmasıysa, onun doğrudan doğruya var olan iktidara yöneldiğini gösterir. Bunun bir talep mi ya da tehdit mi olarak ortaya çıktığı fark etmez. Hedefi yalnızca yerleşik olana eklemlenmek için bir boşluk arayışı da olabilir. Var olan iktidarı yerinden etmeyi de amaçlayabilir. O nedenle de sırf bir talep ya da tehdit olarak kalmaz. Doğrudan doğruya kendi sözünün, kendi mesajının iktidarını amaçlar. Hani birkaç yıl önce yine bir antoloji tartışması, eleştirisi sürecinde söz alan bir yazıda denildiği gibi: “Her antoloji, bir kanon teklifidir. Ve her kanon bir iktidar manzumesidir.” (Mesut Varlık t24.com)
Ancak hiçbir antoloji kendi halinde, basit bir kanon teklifi olmakla sınırlı kalmaz. Kanon teklifi de zaten basit bir teklif değildir. Öyle kalmaya da hiç niyeti yoktur. O nedenle konunun özünde tam anlamıyla bir iktidar sorunu ve onunla ilgili hesaplaşma vardır. İktidar, hep olduğu gibi bu konuda da sahiplerinin başını döndürür, talep edenlerin gözünü kamaştırır. Ama daha da önemlisi kirletir. Tabii ki ruhen de kirletir.
Antoloji tartışmalarında sıkça yinelenen bir sahne var. Hangi nedenle olursa olsun daha ilk eleştiri gelir gelmez, antolojileri hazırlayıp yayımlayan kişilerin adına “bilir kişiler”(!) üst perdeden söze giriyor derhal. Yöneltilen eleştirileri, eleştirilenler adına onlar karşılıyor. Tartışmaların yönünü, kapsamını tayin ediyor, tamam bitti dediklerinde de masayı deviriyorlar. Onlar için esas olan “antolojilerle ilgili temel sorunu, işin özünü konuşalım, tartışalım” diyenlerin sesinin kısılmasıdır. Aslında amaçlanan, antolojiler aracılığıyla şiir okuruna ne tür şiir önerildiğinin sorgulanmamasıdır. Aman tartışmanın buraya yönelmesini istemezler.
Antoloji tartışmalarını bir kez daha gündeme taşıyan Cenk Gündoğdu’nun hazırladığı “2000’ler Şiir Antolojisi” oldu.
Cenk Gündoğdu’nun antolojisinde, kendi giriş yazısının yanı sıra dört kişilik seçici kurulun görüşüne ve 2000’lerin şiiriyle ilgiligerçekleştirilmiş bir de soruşturmaya yer veriliyor.
Gündoğdu’nun bir hayli uzun tutulmuş giriş yazısında seksenlerin, doksanların politik, sosyal, kültürel, hatta iktisadi iklimi uzun uzadıya betimleniyor. Nihayet sıra iki binli yılların kültürel ortamına geliyor. Bilgisayar ve ona bağlı teknolojik aygıtların hayatta yer alması, teknolojinin günlük yaşantımızdaki yerine ve hâkimiyetinin artmasına değiniliyor. Politik durum betimleniyor. Antolojinin konu edindiği dönemin şiiriyle, şiir anlayışıyla bu gelişmelerin ilişkisi saptanmaya çalışılıyor. Çok güçlü bir şiir enerjisinden ve patlamaya hazır bir “estetik kalkışma”dan söz ediliyor. Söz uzadıkça uzuyor. Bir şiir antolojisi için gerçekten bu kadar uzun bir tarihsel betimleme, bir süre sonra anlamsızlaşıyor. Hatta değersizleşiyor. Sözün bu kadar uzatılıp da iki binli yıllarda yazılan ve gelecekte de okunacağı iddiasıyla okura önerilen şiirlerin doğru dürüst bir poetik çözümlemesinin, değerlendirmesinin olmamasına ne demeli? Değişik yönelimlerden, güçlü şiir enerjisinden bahsediliyor. Ama bir hayli yüzeysel kalıyor bu saptamalar. Bu dönemin temel eğiliminin folklorik öğelerden arındırılmış bir şiir olduğu şeklinde tarif edilmesineyse artık pes dedirtiyor. İşte Gündoğdu’nun 2000’ler şiiriyle ilgili ilk tespiti: “1990’ların ve 2000’lerin şairlerinin verimlerinde, yaşam biçimi ve mekânların değişmesiyle birlikte bahsettiğimiz anlamda folklorik öğeler, yerel motifler önceki yıllara göre daha azdır.” Yorumu okuyucuya bırakalım.
Antoloji kolay iş değildir, ama kimse de kimseye zorla antoloji hazırlatmaz. Cenk Gündoğdu da o uzun giriş yazısında bir yerde “ateşten gömlek” giydiğini söylüyor,bu antolojiyi hazırlamakla. Bu tür ifadeler, açıkça söyleyelim,hamasettir; duygu avcılığından öte bir anlam içermez..
Benim değerlendirmem “2000’ler Şiir Antolojisi”nin dengesiz bir antoloji olduğu yönünde. Dengesiz, çünkü isimler seçilirken ağırlık noktası yanlış yere konmuş.. Örneğin “geç doksan” diye adlandırılan dönemde şiire başlayıp iki binli yıllarda şiirde daha görünür oldukları söylenenisimlerin giriş bölümünde adları sayılıp antolojide yapıtlarına yer verilmemiş olması önemli bir denge sorunu oluşturuyor. Bu eksiklik ciddi bir tutarsızlık olarak da görünüyor. Çünkü her ne kadar doksanlı yılların sonunda başlasalar da asıl gelişimlerini iki binli yıllarda yapmış önemli isimler var içlerinde. Örneğin Şeref Bilsel bu isimlerden biri. Yine Asuman Susam eğer “2000’ler Şiir Antolojisi”nde yer bulamayacaksa hangi zamanda yer alacak? Kaldı ki Şeref Bilsel’den çok daha erken şiir yayımlamaya başlamış isimler antolojide yer bulmuş. Adını da verelim. Baki Ayhan T. İki binli yılların şiir antolojisine olsa olsa arkadaş kontenjanından girmiş olabilir. Can Bahadır Yüce de aynı şekilde… Oysa bu her iki isim de poetik olarak olsa olsa, doksanlı yılların şiiri içerisinde bir eğilimi temsil ediyor olabilir ancak. Buna benzer örnekler çoğaltılabilir, ama antolojide kimin olduğu ya da olmadığı değil sorun. Önemli olan dengeli ve tutarlı bir seçimin yapılıp yapılmadığı.
Ancak yine de doksanlardan kimin, neden iki binli yılların şiir antolojisine alındığı ya da kimlerin neden alınmadığına ilişkin bir açıklama olması gerekir. Bu konuda da herhangi bir ikna edici açıklama yok. Yine 2000’ler şiir antolojisi deniliyor, ama giriş yazısında yirmi yıllık bir dönemden söz ediliyor. Cenk Gündoğdu yazısında “Bu çalışma” diyor ve devam ediyor, “yirmi yıllık bir dönemin içindeki arayışı, itirazı, değerlendirmeyi, canlılığı, yeniliği bir arada sunan…” Hangi yirmi yıl? Bu da tabii ki bir başka soru? Neden tutarsız ve dengesiz sanırım daha iyi anlaşılmıştır.
Daha ne denebilir. İki binli yıllarda öne çıkan isimlerin üzerinde durmak yerine, beliren şiir eğilimlerinin, anlayışlarının yansıtılmasını hedeflemek anlaşılabilir. Bu da bir tercihtir. Ama o zaman da seçimlerin bu savla çelişmeyecek tutarlılıkta olması gerekmez mi? Savıyla çelişen bir antolojinin biz söylemesek de bir başkası düşük profilli olduğunu söyleyecektir.
Antolojinin okur için hazırlandığının vurgulanması aynı zamanda satış amaçlı olduğunu da açığa çıkarıyor. Bir antolojinin amacı satışa yönelik, pazardaki pay mı olmalı?
Cenk Gündoğdu’nun, değeri satış rakamıyla ölçülecek bir şiir antolojisi hazırlamayı amaçladığını düşünmüyoruz ama… Nihayet emeğini görmek, hakkını teslim etmek gerekir. Ancak “2000’ler Şiir Antolojisi”nindengesiz, tutarsız ve özü itibarıyla düşüncesinin bulanık,birtakım maluliyetleri olduğunu da belirtmek gerekir.
Sözün özü, bu haliyle antolojiyi ben yengece benzettim. Onun için ister istemez aklıma gelen şu soruyu soruyorum: Acaba tarihte bir yer edinmek için ne kadar yol alabilir, mesafe kat edebilir?
Antolojide elli bir şaire ve onların üç şiirine yer veriliyor. Bu elli bir şair, nasılsa zamandaki şiir yolculuklarını bir yengecin sırtında kalarak sürdürmeyecektir. O nedenle şiir açısından endişelenecek bir şey yok. Antolojinin şiire bir katkısının olduğu da iddia edilemez. Zaten Cenk Gündoğdu da “çalışmasının okura hizmet etmesini” dileyerek bunu söylüyor…