yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

Bebop Caz: Asabi, Huzursuz ve Taşkın

Kalın çerçeveli siyah gözlük, keçi sakal ve bere… 1940’ların başında, müzik yapısı yanı sıra özgün dış görünüşlü müzisyenlerin geliştirdiği Bebop’un cazın geleneksel bir müzik türü mü, isyankr bir alt kültürü mü olduğu hâlâ tartışılmaktadır. “Cazı anlamak için Bebop’u anlamak gerekir. Bugün yapılan müziğin temeli özde 1940’larda ve 1950’lerde çalınmış olanlardır. Her biri Bebopçudur.” demiştir bir caz tarihçisi.

Caz, klasik müzikle karşılaştırıldığında kısa bir tarihe sahiptir. Ancak geçirdiği değişimler çok daha radikal ve çarpıcıdır. Kölelikten özgürlüğe geçişin sıkıntılı yıllarından sonra müzik, beyazların dünyasında ayakta kalabilmelerinin bir yolu olduğundan siyahi müzisyenler için yaşamsal bir önem taşımaktadır. New Orleans’dan bugüne tek bir ırmakta akar, ancak tarzları evrilir. Döneminde devrim diye nitelendirilen her caz tarzı, bir sonraki dönemde modası geçmiş bulunur. Neyin popüler olduğunu toplum belirler.

1930’ların sonuna doğru ekonomik ve siyasi karmaşa içinde Blues’un yoğun karamsar tavrı dinleyicinin zaten zor olan hayatına renk katma ihtiyacına cevap veremez olmuştur. Swing, dört vuruşluk ritmiyle dans sever kitleye kendisini sevdirir. İnsanlar dans salonlarını doldurmaya başlar. Caz artık yerleşmiş, ticarileşmiş ve piyasa özellikle dans müziği yapan büyük orkestralarla dolmuştur. O zamana kadar New Orleans genelevleri ve Chicago’daki kaçak içki satılan barlar ile ilişkilendirilen caz, Swing sayesinde dans salonlarına taşınmıştır.

Swing dönemi her şeyden önce bir karşılıklı ekonomik bağımlılık sistemi idi. Dans müziğinin diğer kitlesel eğlence biçimleriyle bütünleşmesi, daha önce hiç görülmemiş derecede teknolojik gelişmelerle gerçekleştiriliyordu. Radyo, kayıtlar, filmlerden oluşan yeni medya, tüm pazarı New York ve Los Angeles’tan kontrol edilen yapım ve yayma ağlarına mahkum etmeye başlamıştı. Çok değil, sadece 10-20 yıl önce, özellikle de siyah dansçı ve müzisyenler, popüler müzik endüstrisi tarafından neredeyse hiç görülmezdi. Swing dönemine ise tanıtım mekanizmaları, konser ayarlama ajansları, radyo yayınları ve kayıt sözleşmeleri içeren bir sistem hakim olmuştu. Bu sistemin dışında var olmak ya bir yetersizlik sonucu ya da bir başkaldırma eylemiydi.

Caz müzisyenliği, o yıllarda suç dünyası ve boksla beraber siyahların başarı sağlamalarına olanak verilen az sayıda iş alanından biriydi.  Erken caz döneminden itibaren, siyahi müzik ve dans, dayanılmaz bir eğlence ürünü olduğunu beyazlara kanıtlamış ve siyah sanatçılar eğlence, enstrüman çalan, besteci ve söz yazarı olarak sisteme biraz daha doğrudan dahil olmuştu. Duke Ellington, Louis Armstrong gibi siyah ünlüler örneğin siyah ve beyaz izleyicilerden eşit ölçüde ilgi görüyorlardı.

Ancak, 2. Dünya Savaşı, büyük Swing orkestralarının altın çağına darbe indirdi. Herkes doğal olarak savaşla ilgileniyordu, eğlenceye zaman yoktu, büyük orkestralar kendilerini tekrara girmişti. Sayıca çok fazla olan büyük orkestralar birbiri ardına dağılmaya başladı. Çoğu müzisyen işsiz kaldı. Plak yaparak ve küçük caz kulüplerinde çalarak hayatlarını kazanmaya çalışıyorlardı. Frank Sinatra, Nat King Cole ve Sarah Vaughan gibi vokalistlerin Swing gruplarından daha popüler hale gelmesiyle Swing’in gelişmesi durmuştu.

1940’ların başında, bazı genç müzisyenlerin caz ile ilgili farklı fikir ve çalma anlayışları vardı. New York’un Harlem mahallesinde Minton’s Playhouse isimli kulüpte beyazların yapamayacağı tarzda müzik yapmayı kendilerine amaç edinen bu genç müzisyenler bir araya geliyorlardı. Onlar cazın, insanları sadece eğlendiren, dans ettiren bir müzik olmadığını göstermek istiyor ve özellikle de siyahi müzisyenlerin yaptığı cazın standartlarını yükseltmek için mücadele ediyorlardı. Cazda yumuşaklık yerine hıza, basitlik yerine karmaşıklığa, eğlence yerine sanata öncelik veriyorlardı. Geniş bir dinleyici kitlesi edinmekle ilgilenmiyorlardı. Solocular sanki yanlış notalar çalıyorlarmış gibi tuhaf melodileri ya çok yavaş ya çok hızlı çalıyordu. Bunlar, o dönem için ultra modern sayılırdı. Genç devrimcilerin yaptığı aslında bir rejimi yıkıp bir başkasını kurmak değildi. Onlar sadece geleneklerden hareket ederek, Swing’in müzikal ve kültürel popülaritesine karşı başkaldırı olan bir tarzı geliştirmişlerdi. Yeni melodik cümleleri birbirlerine anlatmak için “Bebop” gibi kelimeler kullandıkları için yeni müziğin ismi böyle kalmıştı.

Bebop’un oluşumu, 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ve savaşın korkunç yıkıcı yıllarının ardından ortaya çıkan Avrupa ve Amerikan halkının iyimser havasıyla aynı zamana denk gelir. Ticari olmadığı öne sürülse de Bebop dikkat çekmeye başlar. Melodik bir yapıdan ziyade daha çok hızlı tempo ve doğaçlama ile tanımlanır.

Caz müziğinde yeni sayfa açan müzisyenlerin arasında yenilikçi trompetçi Dizzie Gillespie, egzantrik fikirleriyle tanınan piyanist Thelonious Monk, özgün stiliyle saksafoncu Charlie Parker, piyano dâhisi Bud Powell ve davulcu Kenny Clarke vardı. Charlie Parker örneğin, doğaçlamalarında melodik ve armonik geleneklere meydan okumaktaydı.

Swing ve modern caz arasındaki keskin çizgi olarak kabul edilen Bebop, cazın eğlenceden sanata dönüşümüdür. Caz artık dans müziği olmaktan çıkmıştır. İlk defa, özellikle doğaçlama soloları olmak üzere, müziği ciddi bir şekilde dinlemek öncelikli olmuştur. Bebop müzisyenleri, seyircilerin performanslarına katılmaları için değil müziği dinlemeleri için gelmelerini bekliyorlardı. Buna nihayet uyum gösterip alışabilen müzikseverler ömürleri boyunca Bebop’a bağımlı oldular.

Swing’in akılda kalan melodik, bazen şarkılı yaklaşımlarına karşılık Bebop saldırgan, karmaşık ve kimilerine göre yorucudur. Bebop, o dönem için çok ileri bir adımdı ve müzisyenler ticari baskıları düşünmeden bu müziğe yönelmişti. O dönem popüler olduğu üzere özellikle kadın vokalistlerle çalışan çok az Bebopçu müzisyen vardı. Bilinen standart parçaları doğaçlama kısımları ile tanınmaz hale getiriyorlardı.. Eğlendirmeye yönelik caz geleneğinin önemli figürlerinden Anita O’Day, şöyle açıklar bu yeni dönemi: “Seyirciler sallanırken kendimi daha iyi hissediyorum; o zaman ben de sahnede rahatlayabiliyorum”. Louis Armstrong da dahil olmak üzere pek çok klasik caz müzisyeni, eğlence ve dans yerine, dinlemek için yapılan bu yeni müziği gürültülü olarak kınıyordu.

Savaş sırasında peş peşe alınan vergiler nedeniyle gece kulüpleri küçük topluluklar çalıştırmaya başlamıştı. Bu durum Bebop müzisyenlerinin iş bulmasını kolaylaştırdı. Amerikan Müzisyenler Federasyonu (AMF), plak satışlarından pay alıyordu. Plak endüstrisi, sesli sinema ve radyonun popüler olmasıyla zaten zor günler yaşamaktaydı. Bu yüzden Bebop yeraltı kulüplerine inmişti. Ayrıca, 1943’te AMF grevi yüzünden plak kayıtlarının da yasaklanması, resmi Bebop kayıtlarının çok az yapılmasına neden olmuştu. Plak yasağı kalktıktan sonra da Bebop sanki bir gecede ortaya çıkmış bir müzik türü gibi algılanmış, büyük orkestralara alışmış olan geniş kitleler bu müziği yadırgamıştı.

1945’te savaştığı ülkelerden evlerine geri dönen Amerikalı askerler, büyük dans orkestralarını dinlemeyi beklerken duydukları bu hırçın sert müzikler ile tam bir kültür şoku yaşadılar. Blues’dan beri caz müziğinin içinde olan isyankârlık, Bebop’un saldırgan, hırslı ve sıradan bir dinleyici için fazla teknik olması ile Swing’in popülaritesine hiçbir zaman ulaşamadı. Bopun karmaşık yapısı, gösteri dünyasının isteklerine uymayışı cazı sadece sanat konumunda sınırlıyordu. 1948’de 33 devirli plakların piyasaya çıkması ile büyük plak şirketleri Bebop’un Swing’den sonraki yeni para makinası olabileceğini umdular. Kitle iletişim araçları Bop müziğe ilgi göstermeye başladı, başlıca sanatçıların giyim tarzlarından, kazara 90 derece eğilmiş olan trompetinin yeni tonunu beğendiği için o şekliyle çalmaya devam etmiş trompetçi Dizzie Gilespie gibi ana karakterlere odaklandılar.

Dizzie Gillespie’nin sahne şovları ve seyirciyle diyalogları bir istisna idi. Onun dışındaki Bebop müzisyenleri seyirci ile daha az iletişim halinde, kendilerini eğlence dünyasının değil sanat dünyasının bir parçası olarak görüyorlardı. Cazın popüler müzik olmaktan uzaklaşmaya başlaması bu dönemdir. Üstelik, savaş sonrası geniş kitleler, artık dışarı çıkıp müzik dinlemek yerine aile kurmak ve iyi bir işte çalışmak endişeleriyle boğuşuyorlardı. Televizyonun 1940’ların sonlarında yükselişi de Bebop’un dinleyici kitlesini azaltmasına neden oldu. İyi çalınması zor olan bu müziğin geniş kitleler ve eleştirmenler tarafından anlaşılması zor olmuştur.

Üstüne üstlük, caz müzisyenleri iyice kötü şöhrete sahip olmuşlardı. Alkollü yerlerde gece geç saatlere kadar çalmaları, gündüzleri uyuyarak geçirmeleri muhafazakâr Amerikan halkını cazdan uzaklaştırdı. Alkolik ve uyuşturucu kullanan müzisyenlerin durumu narkotik haber olarak basında çokça Bebop’un orta sınıfa uygun olmayan bir müzik türü olduğu şeklinde yer bulmaya başlamıştı.

Tepki, cazı Bebop ustalarından öğrenen onlara yıllarca çıraklık eden Miles Davis’den geldi. Cool denilen yeni akım, çılgınlıktan uzak, ağırbaşlı bir müzik sundu. 1950’lerde plak şirketleri de Bebop’a ilgisini yitirmeye başladı, Cool caz’a doğru yelken açmaya başladılar. “Bebop müzisyenleri, izleyicilerin oturup müziği dinlemeleri yerine dans etmelerini tercih etselerdi çoğu müzikseveri kaçırmayabilirdi“ der bazı caz eleştirmenleri.

Bugün, dönüp de bu dönemde yapılan müziklere baktığımızda Bebop kısa ömrüne rağmen ondan sonraki caz müziğinde doğaçlama, grup yapısı, armoni üzerindeki etkisinin çok güçlü olduğunu görüyoruz. Swing gibi önceki caz tarzlarında dinlediğimiz parçalar bugün bize nostaljik gelebilir, ancak Bebop her zaman günceldir.  Caz tarihinin en önemli müzisyenleri o dönemde çalmıştır. Davulcu Max Roach, “Bugünkü müzisyenler ne çalarlarsa çalsınlar, bizim 40 yıl önce bulduklarımızın etrafında dönüp duruyorlar”der. Charlie Parker da tam da ona yakışan bir yorumda bulunmuştur: “Çaldığıma sadece müzik denmesi beni mutlu eder.“

Bebop albümleri dinleme önerileri:

  1. A Night In Tunisia
    Charlie Parker
    The Complete Savoy & Dial Master Takes
  2. Salt Peanuts
    Dizzy Gillespie Quintet
    In Person
  3. Ko Ko
    Charlie Parker’s Reboppers
    High Flying Bird
  4. ‘Round Midnight
    Thelonious Monk
    The Complete Columbia Studio Recordings
  5. Ornithology
    Charlie Parker
    The Complete Savoy & Dial Master Takes

The Birth of Bebop: A Social and Musical History Scott DeVeaux – University of California Press, 1999, Cazın içinden Cüneyt Sermet, Pan Yayıncılık 1990, Bebop Book, Scott Yanow Miller Freeman Books, 2000,

Caz Kitabı, Joachim Berendt, Ayrıntı Yayınları, 3.basım 2010, The Jazz Life, Nat Hentoff, Da Capo Press, 1975

Nazlı Toprak
diğer yazıları