yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

BİTMEYEN HİKÂYE: HASIR ŞAPKA KORSANLARI

“Toprak insanı topraktan, deniz insanı da sudan yaratılır.

Topraktan olanlar toprağa dönerler, sudan olanlar akıpdenize karışırlar.”[1]

Balıkçı’nın “Aganta!” narası gibi, Luffy’nin “hasır şapkası” da emanetten gelir ve emanet edilir bize. Bin yılların hikayesinin yeniden tezahürüdür OnePiece.

Denizler ve adalar, tarihin her döneminde özgürlüğün ve korkunun imgeleri olagelmiştir. Korsanlar Kralı Gol D. Roger, Dünya Hükümeti tarafından yakalanır ve idam edilir. Son sözlerinde meşhur hazinesi OnePiece’i kastederek bütün insanlığa; “Orada… Gidin ve alın, sizindir…” der. Ve hikâyenin 20 yıl öncesinden Büyük Korsanlar Çağı’nı başlatır.

Bir zamanlar Türkiye televizyonlarında “Lastik Çocuk” adıyla kısıtlı bir bölüm sayısıyla yayınlanmış OnePiece dizisi bu şekilde başlar. “Lastik çocuk Luffy” denize açılırken ufkun ötesindeki o nihai amaçla çıkar yola; OnePiece’i bulup “Korsanlar Kralı” olmak. Bu amaç ufkun ötesindedir şüphesiz, çünkü Luffy hikâye boyunca asla ufka bakmaz yahut görmek istemez. Dağ haydutları ve iki kardeşiyle birlikte kavga, gürültü içinde geçmiş bir çocukluktur onunkisi. Tayfasını denizden seçmeyi tercih eder; çünkü ona yola çıkabilecek insanlar değil, çoktan yola çıkmış yoldaşlar gereklidir. Tayfada herkes birbirinin “nakama”sıdır. Tayfasıyla kurduğu ilişki de bu minvalde ilerler; çünkü Luffy hiç kimseyle materyalist bir ilişki kuramaz. Onun hayatla kurduğu ilişki bizim dünyamıza bakıldığında metafizik bir yerden kurulmuştur. Onun evreninde canavarlar, devler, şeytan meyveleri, yani insan bilincinin yarattığı bütün fantastik varlıklar kol gezmektedir. Bir canavara yaklaşımı onu mideye indirmek yahut evcilleştirmek olabilirken, diğer insanlarla kurduğu ilişki de basit ve akışkandır. Hiç kimse üzerinden sabit çıkarlar yaratmadığı gibi, kendi üzerinden de bu ilişkinin kurulmasına müsaade etmez. Yardım ettiği, uğruna canını dişine takarak mücadele ettiği onca insana rağmen asla bir liderlik dürtüsü yoktur. Kahramanlık sıfatını da kesinlikle reddeder; çünkü kendi söylemiyle “kahramanlar yemeğini paylaşmak zorundadır”. Cinsellikten yoksun ve ideolojiler üstü bir arkadaşlık zaafı olan bu karakter, rasyonalitenin dışarıda bıraktığı “saf insan”ın ütopik bir yansımasıdır.

Açık denizin ya da denize açılmanın hikayesi bin yılların en derin anlatımlarını yaratmıştır. İlk Çağ’dan beri insan, maneviyatını denize zincirlemiş gibidir. Anabasis: Onbinlerin Dönüşü, Odysseia gibi eserlerin ne için yazıldığını sorabilecek olsaydık, karşımızda mecburiyetten bağımsız bir cevap olabileceğini sanmıyorum. Yaşamın kendisinin içine düşmek ve bununla birlikte gelen o lanetlenmişlik dürtüsü… Bütün bu maceralarda ortak bir şekilde var olan, bu çaresizliğin getirdiği kenetlenme ve bir arada kalma zorunluluğudur. Aynı zamanda Hugo Pratt’ın yakışıklı kaptanı CortoMaltese gibi, avucundaki kader çizgisini kendisinin çizmesidir insanın. Dolayısıyla OnePiece karşımıza üç bin yıllık bir geleneğin de mirasçısı olarak çıkmaktadır.

Üç büyük güç vardır OnePiece evreninde; Korsanlar, Devrim Ordusu ve Dünya Hükümeti. Korsanlar ve Devrim Ordusu görünürde en itici güçtür. İlki maddi arzuların yahut manevi teamülün bir yansımasıdır. Yapıcı olduğu kadar yıkıcı da olmak zorundadır. İkincisi ise Dünya Hükümeti’ne bağlı devletlerin –ki aristokrasiyle yönetilmektedirler– halklarını özgürleştirmeyi hedefler. Dünya Hükümeti’nin doğrudan karşısındaki tek güç budur.

Dünya Hükümeti meşruluğunu “kayıp yüzyıl”dan almış hiyerarşik bir mekanizmadır. Bu yüzyılda ne olduğu bilinmemekle birlikte üzerine bir çalışma yapmak da yasaklanmıştır. Hükümet kendini bu karanlığın üzerinden bir kurtarıcı gibi göstermiş ve yüzlerce yıl toplumlar üzerindeki iktidarını böylece muhafaza etmiştir. Bir aygıt olarak korku ise en büyük silahıdır. Bir muktedir olarak yıkıcı gücünü kullanmaktan asla çekinmez. Teknolojisinin kudreti, mafyatik ilişkileri, katliamları… hepsi “düzen”in gereksinimleridir. Düşmanlar her zaman orada bir yerdedir. Bunlara küçük çocuklar da dahildir…

Bütün bunların üstünde durur Hasır Şapka Tayfası. Herhangi birine temas ettiği anda kök salmadan sarmaşık gibi dolaşmaktadır. Dostluğu da düşmanlığı da sınırı olmayan bir mücadele azmiyle kurar. Her şeyi feda etmek mümkündür bir “nakama” uğruna. Çünkü bu evrende gökyüzüne çıkmak da, suyun altına inmek de mümkündür. Evrende ne varsa hepsine değebilmek, tanrıları yeryüzüne indirip, yerin altına itilmişlere gökyüzünü gösterebilmek.

Liberal dünyanın bir ürünü olarak çıksa da OnePiece’teki özgürlük inancı kendini orada konumlandırmaz. Topyekûn itaati yok sayan bir tayfanın hikayesidir bize anlatılan. Öyle ki kendi tayfasının Luffy’nin kaptanlık sıfatına itaati bile çoğu zaman sorgulanabilir durumdadır. İtaat içeride ya da dışarıda olmanın bir ölçütüdür sadece. Çünkü tayfa bir bütün de olsa aslında herkes kendi hayalinin peşinden yolculuk etmektedir. Dünyanın en büyük kılıç ustası olmak, dört denizin birleştiği yeri görmek, dünyadaki bütün hastalıkları iyileştirebilmek gibi… Nitekim dayatılan bir özgürlük değil, dolaylanmış bir uyanış hali vardır. Bu da mahkumiyeti değil, en kötü ihtimalle motivasyonu besler.

Hasır Şapka tayfasında “baba” olgusu da kendini ilginç bir yerden kurmaktadır. Luffy babasını hiç tanımaz, merak bile etmez. Patriarkın koşullarının herhangi birini taşımamaktadır. Diğerlerinde de yarı benzer bir babasızlık profili çizilmektedir. En azından genetik bir mirasçılık kabulü yoktur. Tayfada sadece Usopp karakteri öz babasının mirasçısı konumundadır. İronik olarak tayfanın en korkak figürüdür ve hayali babası gibi “Denizlerin Cesur Savaşçısı” olmaktır. Çocukluğundan beri kendi yalanlarına sığınmaktadır. Dolayısıyla Luffy ve tayfası kendi sosyal varlığını yoldaşlık üzerinden kurmaktadır. Deniz de böyledir; sonsuz, akışkan ve lacivert bir yoldaşlık.

OnePiece’in yaratıcısı Eichiro Oda’nın dikkate değer bir ironisi vardır; Şeytan Meyveleri. Bu meyveyi yiyenler olağanüstü güçlere sahip olurlar fakat bir şartla: “Suda bir çekiçten farksız olmak”. Düşersen boğulmaya mahkumsundur. Güç, özgürlüğün önünde bir engel konumundadır. Uyarmaktadır aslında; kolay yoldan güç istiyorsan, yüzmekten vazgeçeceksin. Güç, ateşten bir gömlektir burada. Gemiyi de seni de yakabilir. Dolayısıyla neyin üzerinde durduğun ve kiminle beraber durduğun her zaman safi güçten daha önemlidir.

Ve tabi ki OnePiece’te itaatsizlik şiddet süzgecinden geçmek zorunda kalır. Luffy, adasından ayrılırken karşısına çıkan canavara tek bir yumrukla cevap vermek zorundadır. Dünya Hükümeti’nin meşru ordusu Donanma ile yumruk yumruğa dövüşmek zorundadır. Yoluna çıkan “kutsal” bir faşiste yine yumruğunu vurmak zorundadır. Bazen bir dostuna ilham vermek için dayak yemek zorundadır. Bedelsizliğin ve beraberinde gelecek teslimiyetin reddinin gerçek bir savunucusudur. Ölümle barışıktır fakat cellatlarıyla asla…

OnePiece insanlığın denize hasretini betimlemektedir. Bize, o ilk yelkencilerin, ilk kürekçilerin, ilk dümencilerin hatıralarını taşımaktadır.

Bugün yaşadığımız dünyayı yeniden yorumlamak zorundayız. Mücadelenin sınırlarını ve bir aradalığı belirleyen her koşul yeniden gözden geçirilmelidir. Özgürlüğü var oluş zemininde zeminsiz kılmak, meşaleyi denize taşımak ve medeniyetin sularında yeniden dirilmek gerekiyor. Denizler bize muhtaç olmayabilir fakat biz, karadakiler, çoktandır “Onbinler’in Yürüyüşü”ne başlamış durumdayız. Yeni bir Korsanlar Çağı bizi arzulamaktadır. Alternatif bir evren, fantastik bir dünya, popüler kültür ürünü yahut milyar dolarlık bir piyasa; OnePiece serisine nasıl bakarsak bakalım, mesaj gayet açık: “Orada bir yerde, hepsi sizindir; Gidin, Alın!”.

Bink’inSake’sini teslim edeceğiz!

Denizin esintisini takip ederek, dalgalara binerek!

Uzaktaki tuzlu derinliklerde! Neşeli bir akşam güneşinde

Kuşlar halka halka şarkı söylemekte!”[2]

 

[1]Balıkçısı, Halikarnas. Aganta Burina Burinata! İstanbul: Bilgi Yay, 2017.

 

[2]https://onepiece.fandom.com/wiki/Binks%27_Sake (erişildi: 9 22, 2019).

Ali Mert Kaplan
diğer yazıları