İlk şiirinizi yayımladığınız yeri ve tarihi merak ediyorum. Yayımladığınız dönemin şiir ortamıyla şu anki ortamı kıyasladığınızda belirgin bir fark veya anlayış söz konusu mu?
İlk şiirim 2006 yılında üniversite edebiyat kulübünün çıkardığı Yelken isimli fanzinde yayımlanmıştı. Yirmi yaşındaydım ve bugün olduğu gibi o vakitler de takip etmeye çalışıyordum şiir ortamını. Bugün şiir daha dallı budaklı, daha renkli geliyor bana. İki binlerin ortalarında yine farklı çıkışlar ve çalışmalar vardı. Bugünü etkileyen çok iş yapıldı o dönem. Bugün şiir, lirik dilin hâkimiyetini kırmaya ve başka bir yere evrilmeye çalışıyor. Türkiye her beş yılda bir kırılmaların yaşandığı bir memleket. Siyasi ve kültürel şoklar yaşıyoruz sürekli. Bu, haliyle birçok alanı etkilediği gibi şiiri de etkiliyor. Bu bağlamda düşününce iki binli yılların başı ile iki bin onların sonu arasında fark olması kaçınılmaz. Naif bir dilden daha sert ve cesur bir dile doğru geçti şiir. Olması gereken bu mudur değil midir, zamanla anlaşılır ancak ben bu durumdan şikâyetçi değilim. Lirik şiirler yazmış ve yazmakta olan biri olarak bu hüzünlü şeylerin artık midemi kaldırdığını söyleyebilirim.
Peki, şiirinizin kaynakları ve gelenek mefhumuna ilişkin fikirleriniz?
Şiirimin asıl kaynağı okuyan herkesin fark edeceği üzere insan. İnsanın temel duyguları bazı değişimlere uğrar mutlaka. Bu dönemsel olarak da ait olduğun coğrafya olarak da değişkenlik gösterebilir kişide. Herkes acıyı, mutluluğu, umudu ya da şehveti aynı coşkuyla yaşamaz. Farklılık içinde de olsa bu ve buna benzer temel duygular insan doğasının ayrılmaz bir parçası. Kısaca duymak benim şiirimin en önemli kaynağıdır dersem yerinde olur diye düşünüyorum.
Gelenek mevzusu ise benim için pek çetrefilli bir mesele değil. Ben ilk kitabımda belli bir geleneğin izlerini takip ettiğimi okura fısıldıyorum. Halk Edebiyatı, Garip ve İkinci Yeni beni besleyen kaynaklar arasında oldu o bağlamda. Öte yandan kültürel, politik ve inanç kaynaklı gelenekler de yabana atılmamalı. Dil zaten başlı başına bir gelenektir. Burada önemli olan geleneğin tekrarına ya da daha açık olmak gerekirse taklidine yönelmemek. Şimdinin izlerini taşımayan şiir zayıf şiirdir. Seri üretilmiş ayakkabı koku yapar çoğu zaman. Gelenekten başka tutunacak dalı olmayan şiir de öyledir. Çabuk kenara atılır. Özel yapım ayakkabı masraflıdır, yapımı zordur ancak hem şık hem de uzun ömürlü olur.
Kitap tanıtım yazılarını dışarda tutarak, son dönemin eleştiri ortamı, anlayışı hakkındaki görüşleriniz neler? Dönemin şiirini veya şairlerini merkeze alan eleştirmenlerden bahsetmek mümkün mü sizce?
Eleştirinin en güçlü olması gereken dönemden geçiyoruz. Henüz benim kitabım hakkında bir eleştiri yazısı yazılmadı. Çok kıymetli insanlar kitap üzerine yazdılar ancak eleştiri demem zor onlara. Bu benim üzerinde önemle durduğum bir mesele. Eleştiri meselesi üzerine yakın zamanda eğileceğim. İnsanı rahatsız etmeyen, onu başka bir çalışma disiplinine itmeye gücü yetmeyen metne eleştiri demek zor. Ahmet Erhan’ın tüm şairler kardeştir benzeri bir sözü vardı. Öyle olduğunu kabul edelim. Tüm şairler kardeş ya da dost olsun ve lütfen artık dost acı söylesin. Tüm bunların ışığında eleştiri meselesinin bizde zayıf olduğunu söylemek yerinde olur diye düşünüyorum.
Son olarak, şiirden öyküye de epey bir yöneliş var, buna dair bir değerlendirme yaptığınızda neler söylersiniz?
Edebiyat bir anlatma aracı esasen. Ben, becerebilen insanların bu araçları (şiir, öykü, roman ve diğer türler) kullanmasında bir sakınca görmüyorum. Bu yöneliş eğer yazan kişinin derdini o şekilde de anlatma itkisinden kaynaklanıyorsa mesele yok. Öte yandan şu anlayışla da bir geçiş mümkün olabilir: “Öykü şiirden daha çok okunuyor.” Bizim toplumsal belleğimiz biraz ticaret odaklı sanırım. Öyle bir hafıza var insanlarda. Sığ bir düşünce. Bu market olmak isteyen manavdan romancı ya da öykücü olmak isteyen şaire kadar bu şekilde işliyor. Bu açıdan, yani satma, tanınma ve benzer meseleler çerçevesinde bakmayan herkes saygındır. Ötekileri pek ciddiye alamıyorum.