- İlk şiirinizi yayımladığınız yeri ve tarihi merak ediyorum. Yayımladığınız dönemin şiir ortamıyla şu anki ortamı kıyasladığınızda belirgin bir fark veya anlayış söz konusu mu?
İlk şiirlerim geçtiğimiz Temmuz ayında, Yaşar Nabi Nayır Ödülü’nün açıklanması vesilesiyle Varlık Dergisi’nde yayımlandı. Edebiyat merakım daha çok yakın çevremle olan ilişkilerim ve kendi çalışmalarım üzerinden ilerledi. Ancak şunu söyleyebilirim ki yazmaya başladığımdan beri şiir ortamında çok sert değişimler veya iniş çıkışlar gözlemlemedim. Bu sebeple benim için değişen bir şiir ortamından bahsedemem.
- Peki, şiirinizin kaynakları ve gelenek mefhumuna ilişkin fikirleriniz?
Edebiyat merakım asıl olarak Sait Faik okumaya başladığım lise hazırlık sınıfında ortaya çıktı. İnsana dair olanları içtenlikle ortaya koyuyordu. Sonrasında Türk edebiyatından ve Dünya edebiyatından birçok farklı yazardan etkilendiğimi söyleyebilirim. Türk şiirinde de ismini birçok açıdan anmak istediğim onlarca şair var ancak roman gücündeki uzun şiirleriyle Edip Cansever ve samimi sesiyle Cemal Süreya aklıma ilk gelen isimlerden. Son zamanlarda ise John Ashbery ve David Foster Wallace anlatıcılığımda en çok etkilendiğimi düşündüğüm isimler. Ashbery’nin konuşma diline ve imgeler dışında anlatıcılığa da yüklediği güç ve Wallace’ın birçok güncel problemi çeşitli konulara değinerek detaycı, samimi ve kara mizaha yakın bir mizaha başvurarak işlemesi beni etkiliyor. Sinema da beni oldukça etkileyen bir başka kaynak.
Gelenek çok kapsamlı ve çok anlamlı kullanılabilecek bir kelime. Geleneği bir toplulukta geçmişten gelen kültürel alışkanlıklar olarak ele alırsak söyleyebilirim ki geleneği yazarın bir sorumluluk tavrı içerisinde taşıması gerektiği bir kavram olarak düşünmüyorum. Aksine, gelenek sanatçının hayatında ne kadar etkin bir rol oynuyorsa, kimliğinde ne derece yer tutuyorsa sanatçıyı o kadar kendine bağlıyor. Ancak geleneği kültüre daha paralel bir anlamda önceki kuşakların ortaya koyduğu iş olarak ele alırsak, yazar için birçok şey öğrenebileceği, derinlik kazanabileceği geliştirici bir unsur olarak görüyorum.
- Kitap tanıtım yazılarını dışarda tutarak, son dönemin eleştiri ortamı, anlayışı hakkındaki görüşleriniz neler? Dönemin şiirini veya şairlerini merkeze alan eleştirmenlerden bahsetmek mümkün mü sizce?
Dönemin şiirini yeterince takip edemediğimi düşünüyorum ancak okuduğum kadarıyla güncel şiirin eleştirilerin merkezinde olduğunu düşünmüyorum. Bunun bir eksiklik olduğunu söyleyebilirim. Dergicilik, dönemimizin şartlarında ağır bir yükün altında. Bunda hem kültürel ortamın karşı karşıya kaldığı baskının hem de ekonomik şartların rolü büyük. En azından zamanımızın getirdiği bir kolaylık da var, sosyal medya bu anlamda genişliyor ve güçleniyor. Konuya dönersek dönemin şiirinin kendine yeterince yer bulamadığını düşünüyorum, kaldı ki bu şiirin üzerine yazılmış eleştiriler kendine yer bulsun.
- Son olarak, şiirden öyküye de epey bir yöneliş var, buna dair bir değerlendirme yaptığınızda neler söylersiniz?
Şiir, diğer yazı türleri gibi sanatın ve hayatın çeşitli alanlarından beslenmeye elverişli bir tür. Ve belki de bu konuda diğer türlere nazaran daha bile esnek. Çünkü özellikle şiir için, bir tanımda bulunmak istediğimizde ortak zemin muğlaklaşıyor. Tabii ki böylelikle şiirin kendine has bir yönü olmadığını söylemiyorum, aksine Melih Cevdet Anday’ın sözleriyle şiirin hep şiir olarak kalmasındaki gizi düşündürücü buluyorum.[1] Bunun da yazara daha geniş bir çalışma ortamı verdiğini düşünüyorum. Ancak formatın, yazı türünün yazar için bir problem teşkil etmemesi gerektiği kanaatindeyim; yazar kendine en uygun biçimde yaratacaklarını şekillendirmeli. Buna örnek olarak da farklı türlerden yararlanan birçok sanat eseri var. Bu anlamda ben de öyküleme tekniklerini şiirde kullanmayı seviyorum, ancak yazdıklarımı henüz öykü formunda geliştirmedim. Ancak türler arasında teknik olarak, stil olarak, anlatım olarak kesin çizgiler olmasa da farklı türlerin farklı çalışma disiplinlerinin ne kadar, nasıl birbiriyle uyumlu olacağı bambaşka bir soru. Sorunuza dönersek, dediğim üzere formlar arası yönelişi yazarın kendini ifade etme biçimleriyle ilgili bir durum olarak görüyorum ve bunun dışında şiirden öyküye bir yöneliş varsa bunun okur tarafından daha yoğun kurgunun tercih edilmesiyle ilintili olabileceğini düşünüyorum.
[1] Melih Cevdet Anday, Akan Zaman Duran Zaman, Şiirin Gizi
Everest Yayınları, 1. Basım Eylül 2009, sf. 293.