Futbol üzerine memlekette yapılmış en iyi film olan Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’ın başat sözüdür: “Hayat futbola fena halde benzer.”Film, bu benzerliği, aşkın her türlüsünden siyasete kadar ayak uzatarak, hakkını vererek işler.
Ve Albert Camus’nün dillere pelesenk olmuş sözü: “Ahlaka dair bildiğim ne varsa futboldan öğrendim…” Bu klişeleşmiş söze rağmen, Türkiye’de futbola hâlâ bir ‘ada’ muamelesi yapılmak isteniyor. İlla olacaksa da bu bir ‘cennet ada’ olmayacaktır! Zira burası, 1-0 geriye düştüğünde “Vur, kır, parçala bu maçı kazan” diye bağırarak, ‘cehennemi atmosferler’ yaratmayı seviyor!
Dürüst olmak lazım, ama pek değiliz: Yanındakine dirsek atarak metrobüste yer kapmayan çalışanlar, Burak Yılmaz üzerinden ahlaki tutum geliştirdi yıllarca… Hakeza ihalelerde her türlü hile hurdayı kullanan; siyasi nüfuzu devreye sokan bir iş insanının kulüp başkanı olduğunda ‘fair’ olmasını beklemek de neyin nesi? Futbolla siyaset de meşin yuvarlağın bu topraklarda ilk dönmeye başladığı günden beri iç içe. Dün ‘parti’den besleniyordu bu gün de ‘kamu’dan. Bizde bu iki kavramın en doğru okuması da ‘iktidar’dır.
İki taraf da bu ilişkiden memnundur. Hâkimle hakem arasında doğru bir orantı var. Tam bu noktada Simon Cuper’in meşhur kitabına adına veren cümleyi hatırlamalı: “Futbol asla sadece futbol değildir…”Bu önermenin kendisini en iyi somutladığı ülkelerin başında Türkiye gelir; ezelden beri… Osmanlı’dan cumhuriyete ve ‘Yeni Türkiye’ye kadar siyaset meşin yuvarlağa hep ayak uzattı
OSMANLI DÖNEMİ
Osmanlı’da futbolumuz imparatorluğun izdüşümlerine sahipti. Gayrimüslimlerin takımları ağırlıktaydı. Bugün yaşayan en eski kulübümüz gayrimüslimlerin Kurtuluş Spor Kulübü olsa da, görmezden gelinerek, “Beşiktaş” deniyor. Kaldı ki Beşiktaş’ın futbol şubesi de 1903’te değil, 1909’da kuruldu. İstibdat rejimi futbola bir ‘örgüt’ muamelesi yaptığından, tebaasının kulübü Beşiktaş’a sadece jimnastik ve barfiks gibi aktiviteler bahşetmiştir!
Yine de kulüp üyesi şehzadeler Ömer Hilmi (1910-13 arasında başkanlık da yapar) ve Abdülhalim, siyah-beyazlılara büyük destek sağlar. Sık sık hafiyelerce karakola çekilen sporcular saray tanışları sayesinde serbest kalır.
Beşiktaş’ın Osmanlı’da tescil edilen ilk kulüp olmasında da Hareket Ordusu mensupları Fuat Balkan (ki sonrasında başkanlık da yapacaktır) ve Mazhar Kazancı’nın rolü vardır. Zaten Balkan, evinin alt katını kulübün merkezi yapar. Meşrutiyetin ilanından sonra Osmanlı’da siyasetin futbolla dirsek teması daha görünür olur. 1911’de Macar Kolojvar’ı ağırlayan Galatasaray, 1080 kuruşluk bileti ‘Zat-ı Şahane’ye, 324 kuruşluk bileti de ‘Veliaht Hazretleri’ne gönderir! Bir nevi saraya kombine satar!
Beşiktaş sırtını saray çevrelerine, Galatasaray da Mekteb-i Sultani’ye dayar. Sırtı pek olmayan tek takım Fenerbahçe’dir, ki 1911’de dağılmaktan sadece bir kişi; Yahya Berki sayesinde kurtulur. Üyelerden Galip Bey, istifa mektubunu uzattığında Yahya Berki, “Ya ben istifamı kime vereyim” der. Aldığı cevap şu olur: “Sen de Allah’a ver…” Ama Yahya Berki, Allah’a istifasını vermez ve dağılan Fenerbahçe’yi yeniden toparlar. İttihat ve Terakki’den Elkâtipzade Mustafa Bey de omuz verir. Hulusi Bey, Sabri Bey, Dr. Nazım Bey gibi İttihatçıların yanı sıra, sarayın damadı Ömer Faruk Efendi de Fenerbahçe koltuğuna oturur.
İttihatçılara kapıları kapatan Galatasaray, Talat Paşa’nın Altınordu’su ve İttihatçıların yönetimine girdiği Fenerbahçe’ye karşı mevzi kazanmak için Halim Paşa’yı fahri başkan yapar…
İttihat ve Terakki, esasen futbolda bölünmüştür! Siviller Fenerbahçe’de toplanırken askerler Altınordu’ya arka çıkar. Talat Paşa, Altınordu’yla Fenerbahçe’yi zayıflatmaya çalışır. Fenerbahçeliler cepheye gönderilirken, Altınordulular çayırlarda top koşturur! Ne var ki gün gelecek Altınordu, Fenerbahçe’ye katılıp tarih olacaktır! İşgal döneminde İttihatçı üyeler tutuklanınca Fenerbahçe yine zora düşer. Kurtuluş Savaşı’na destek vermesi nedeniyle kapatılması için bildiri dahi yayımlanır.
TEK PARTİ DÖNEMİ
Can Kozanoğlu bu dönemi şahane özetler: “Dünyada WM, Türkiye’de CHP!” Tek parti döneminde sporcular ‘Gazi Gençliği’ sistemiyle partinin de doğal üyeleridir. Model Nazi Almanya’sından ithal. Almanya’da ‘Hitler Gençliği’ modelini kuran Dr. Carl Diem, davet edildiği Türkiye’de de ‘Gazi Gençliği’ modelini önerir! 1936’da, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı lağvedilerek yerine CHP’ye (o zaman CHF) bağlı Türk Spor Kurumu kurulur. Kurumun başına geçen isimse çok tanıdık: Adnan Menderes. Bir genelgeyle tüm spor bölge başkanlıklarına CHP il veya ilçe başkanlar getirilir. Sporcular milli müsabakalarda yakalarına CHP rozeti takar! Bu arada elit oyunculardan bir de ‘Halkevleri Futbol Takımı’ kurulur. Ömrü kısa olsa da Sovyetler Birliği ile özel bir maç yapar. Elbet üç büyükler CHP ile ilişkiye girer.
FENERBAHÇE KAPATMA TEHDİDİ
Mehmet Şükrü Saracoğlu, henüz maliye bakanıyken Fenerbahçe’nin başkanı olur. Daha 1929’da da kulübün bugün de kullandığı stadın mülkiyetini İttihatspor’dan alıp sarı lacivertlilere devreder. Fakat ‘eski İttihatçılar’ bu mülk devrinden rahatsızdır. 1934’teki olaylı Galatasaray-Fenerbahçe maçından sonra iki kulübe de ağır cezalar verilir. Fenerbahçe mahkemeye gideceğini açıklayınca, Doğu Beyazıt Milletvekili Halit Bayrak, kulübün kapatılmasını ve mülklerinin de alınmasını ister. Fenerbahçe, Şükrü Saracoğlu’nu başkan yaparak tehlikeyi bertaraf eder! Saracoğlu ile 16 yılda sayısız şampiyonluk kazanılır. Bir nevi ‘Saracoğlu başbakan, Fener şampiyon’! 1946’da adını taşıyan Başbakanlık Kupası’nı kazanan Fenerbahçe’ye örtülü ödenekten 5 bin lira da verir!
Tek parti döneminde Beşiktaş da benzer ataklar geliştirir. Şeref Bey’in ölümü ve miras kavgası kulüpte üç grup doğurur. Beşiktaş’tan da Galatasaray’da olduğu gibi, bir Güneşspor doğmasını Recep Peker önler. Nasıl mı? 1937’de koltuğa oturarak! Beşiktaş’ın resmi sitesinde Peker’in adı yoktur. Kulüp muhtemelen bu başkanlığı ‘fahri’ saymaktadır. Kimi kaynaklara göre Peker, 1931-46 arasında fahri başkanlık yapar. Bu arada Peker, Çırağan’ın bahçesini 99 yıllığına kiralayarak, Beşiktaş’ın stat sorununu çözer…
G.SARAY’I YAKAN ATEŞ: GÜNEŞSPOR
Yönetimi eleştiren gazeteci Eşref Şefik’in kulüpten ihracı Galatasaray’da parçalanmaya neden olur. Camianın etkin ismi Yusuf Ziya Öniş ve 27 arkadaşı 1933’te kulüpten ayrılır. Bu parçalanma esnasında ünlü yazar Peyami Safa, “Galatasaray’da cumhuriyet ilanı zamanı gelmiştir” der. İş Bankası’nın başındaki Celal Bayar’a yakın başka isimler de peşi sıra ayrılır ve Ateş-Güneş Kulübü’nü kurar. Kuruluş gayesi de şudur: “Gençleri, ülke savunmasına hazırlayacak şekilde yetiştirmek.” Tenisten denizciliğe kadar, birçok branşa sahip kulüp, CHP’nin ‘spor kulübü modeli’ oluyordu.
Atatürk’ün de büyük şefkat gösterdiği Güneş, yüksek paralarla futbolcu alarak, Galatasaray’ı yok etmeye oynar! Galatasaray da yanmaktan kurtulmak için TBMM Başkanı Kazım Paşa’yı fahri başkan yapar. Başkanı ‘Türk Irkı ve Dünyaya Yayılışı’ konulu konferanslar veren Güneşspor’un isim babası Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı 19 Mayıs da kulübün bayram günü olur. 2. ligde son sırada yer alan bir takımla birleşip birden en üst lige çıkar. Galatasaray ile daha ilk maç olaylara sahne olur.
Güneş maçındaki olaylardan ötürü bir maç seyircisiz oynama cezası alan Galatasaray’a bu maç oynatılmaz. Böylece Aslan, bir maçı eksik olduğu için 1936’da ligi 2. bitirir. 1937’de iki kulübün maçı yine olaylara sahne olunca, İsmet Paşa, “Bütün kulüpleri kapatırım…” diye demeç verir. Aslan, bu olaydan sonra Güneş’e karşı biraz pasif bir tutum sergiler.
AKILLARA ZİYAN AVERAJ
1938’de aynı puanla ligi bitiren Beşiktaş, Fenerbahçe ve Güneşspor averajla ilk üçte sıralanır. Atılan-yenilen gol hesabına göre şampiyon Beşiktaş’tır. Ancak, siyasetin güdümündeki futbol idaresi, akıllara ziyan bir buluşla, Güneş’i şampiyon ilan eder. Bu averaj mucizesi şöyledir: Takımların attıkları gol sayısı, yediklerine bölünür. Böylece averajı en kötü olan Güneş en yüksek ortalamayı tutturup mutlu sona ulaşır! Beşiktaş ise birincilikten üçüncülüğe düşer! Güneş, Atatürk’ün ölümünden hemen sonra; 1940 sonlarında batar, Galatasaray da rahat bir nefes alır…
DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİ
Demokrat Parti (DP) iktidarıyla beraber Fenerbahçe Başkanı Şükrü Saracoğlu, görevi, ünlü şekerci Ali Muhiddin Hacı Bekir’e devreder. Hacı Bekir’den sonra DP’li Osman Kavrakoğlu, 1955-58 arasındaysa kulübün efsanesi ve aynı zamanda DP’li olan Zeki Rıza Sporel göreve gelir. Aga Erozan ve Medeni Berk de diğer DP’li başkanlar olur. Berk’in başkanlığı üzerinde özellikle durmalı.
Fenerbahçe, çıkmaza giren stat yapım işini çözmek gayesiyle kulüp başkanlığına Başbakan Yardımcısı Medeni Berk’i getirir. Ve Başbakan Adnan Menderes, stat için para isteyen kulübe, “Biz bir tek köyümüzün içme suyuna 30 milyon harcarken, Fenerbahçemiz için yapacağımız hizmette sınır tanır mıyız” der. Ama iki ay sonra 27 Mayıs olur ve Berk de Yassıada’ya gönderilir.
Fenerbahçe eski başkanlarından Doktor Nazım Bey, Atatürk’e suikast davasında idam edilmişti. Kulüp, tüm baskılara rağmen Medeni Berk’i görevden almaz, hatta Yassıada’ya futbolcuların imzaladığı bir poster dahi gönderir. Yöneticilerin karakola çekilmesi, işkenceler ve nihayet kapatma tehdidinden sonra Fehnerbahçe, Berk’in yerine Hasan Kamil Sporel’i başkan seçer. İkinci başkanlığa ise Yassıada’da gözaltında olan Fahri Atabey’i seçip kısmen direnişi sürdürür.
Fenerbehçe’nin siyaset için daha cazip bir kulüp olduğu aşikâr. Misal 1958’de ‘Vatan Cephesi Ocakları’nı kuran DP, radyo yayınlarında ünlü Fenerbahçelilerin kendi cephelerine geçtiğini duyururken, karşı atağa geçen CHP’liler de verdikleri gazete ilanlarında kendilerine katılan Fenerbahçelileri duyurur!
SU ADA ASLAN’IN
Galatasaray’ın DP açılımı 1950’de, Güneş’i kurup kendisini yok etme noktasına getiren Yusuf Ziya Öniş ile olur. Çünkü Öniş, Celal Bayar’a çok yakındır! DP Milletvekili Sadık Giz de 57-59’da koltuğa otur ve başkanlığın bir meyvesi de Su Ada olur.
Beşiktaş, 1957’de DP milletvekili Nuri Togay’ı başkanlığa getirir. Togay’ın 3 yıllık başkanlığında araya kısa süreliğine bir diğer DP milletvekili Enver Kaya da sıkışır. Siyah beyazlılar DP ile belki en güçlü ittifakı 1950-54 arasında fahri başkanlığı verdiği başbakan Adnan Menderes ile yapar! Beşiktaş, ABD’ye giden ilk kulübümüzdür. 1950 yılının 21 Mayıs- 11 Haziran tarihleri arasındaki turnenin DP iktidarınca desteklendiği belirtilir. Bu futbol seyahatinin gayesi ABD’de Türkiye namına olumlu bir imaj yaratmaktır. Başarılı sonuçlar alan ve sadece bir kez kaybeden Beşiktaş da yüzleri güldürür.
27 MAYIS DARBESİ VE UYUM
‘Futbolun 27 Mayıs’a uyum yasaları’nın şahikası Beşiktaş’ın bir eylemidir. Cemal Gürsel adına düzenlenen kupada Beşiktaşlı futbolcular sahaya, her birinin üzerinde yeni devlet reisinin isminin bir harfi yazılı olan formalarla çıkar. Böylece 11 Beşiktaşlı futbolcu yan yana dizildiğinde formalarının göğsünde şu isim okunur: CEMAL GÜRSEL… Aynı Beşiktaş, Adalet Partisi iktidarında partinin genel sekreterliğini de yapmış olan milletvekili Talat Asal’a başkanlık koltuğunu verir!
Fenerbahçe ise 1962’de CHP-AP koalisyonu kurulunca başkanlığa CHP’li İsmet Uluğ’u, yardımcılığına da AP’li Faruk Ilgaz’ı seçerek, koalisyon yapar! 65’te Demirel İnönü’den, Ilgaz da Uluğ’dan koltuğu alır. Demirel, gidip gelirken, Ilgaz, 2 yıl haricinde 1980’e kadar Fener’i yönetir. Bu arada 1962-63 sezonunda Başbakan İsmet İnönü, küme düşmeyi kaldırır ve o sezon lig iki grup halinde 22 takımla oynanır.
1970’LER: ASKER YENİDEN SAHADA
Beşiktaş’ın 70’lerde başkanlığını yapan Agasi Şen, 27 Mayıs sürecinde askerdir. Tek parti döneminde tüm sporcuların CHP’li olduğunu söylemiştim. 70’lerde Bülent Ecevit de belki bir latife olarak, benzer bir talepte bulunur. Karaoğlan, 1973-74 şampiyonu Fenerbahçe heyetini kabul ederken, “Acaba şampiyon Fenerbahçe takımı futbolcularını bir törenle CHP’ye kaydedebilir miyiz?” deyiverir.
12 Mart’ın da tesiriyle, askerler futbolda sık sık boy gösterir. Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur, Fenerbahçe’nin soyunma odasına inip oyunculara taktik ve moral verir. Ne de olsa futbolun strateji ve taktikleri de askerlik kavramlarından beslenir! Aynı Batur, Fenerbahçe’nin Gençlerbirliği’nden transferin son günü aldığı Urfalı İhsan’ın nüfusla ilgili işlemlerinin yetişmesi için Diyarbakır’a askeri jet yollar. Yine askerken kışlayı sık sık izinsiz terk eden Fenerbahçe Cemil Turan, maç için gittiği Trabzon’da gözaltına alınıp tutuklanır. Fenerbahçeli Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Cemil’e özel bir af çıkartır!
12 EYLÜL VE ÖZALLI YILLAR
12 Eylül yönetimi, darbeden 1 ay sonra Fenerbahçe Kulübü’nden futbolcuları Ankara’ya getirmesini ister. Sebep? Tanışmak! Ankaragücü’nü Türkiye Kupası’nı kazandığı için otomatikman en üst lige aldıran Kenan Evren, bir Fenerbahçe maçında “Bu Bahtiyar çok hırçın, yakışmıyor Fenerbahçe’ye” deyince durumdan vazife çıkartan Ali Şen, ertesi yıl Bahtiyar’ı satar!
Tüm futbol dünyası, Turgut Özal’ın sporda yaptığı tesisleşmeye katkısını öve öve bitiremez. Özal da futbolla sıkı temas kurar. Cezaevlerine dair sorunları dile getirenlere “Boş verin cezaevlerini, Galatasaray’a bakın Galatasaray’a” diyerek, yanıt verir! ‘Dört eğilimi’ partisinde birleştiren Özal, Fenerbahçe’yi de adeta ‘5. eğilim’ olarak kullanır. Muhsin Batur gibi taktik veren Özal, “Arif aksıyor, yerine yedeklerden birini koyun” derken, bir gece Rıdvan Dilmen’i evinden aldırıp Harbiye Orduevi’ne getirtir. Özal, şaşkın durumdaki Rıdvan’a “Seni çok özledim ve merak ettim. Sakatlığın ne oldu, ne zaman oynayacaksın, gel bir çorba içelim” der. İleride Holger Osieck kadro dışı bıraktığında da Rıdvan’ı kadroya Özal aldırır. Görüldüğü üzere Dilmen, devletin zirvesiyle hep idman halindedir.
1983 seçimleri esnasında ellerini ovuşturan bir kişi vardır: Ali Şen… Özal ve MDP Genel Başkanı Turgut Sunalp’in Fenerbahçe yarışı ona “Keşke HP Lideri Necdet Calp bizi ziyarete gelse. Ben bunu bir tür alışveriş olarak görüyorum” dedirtir.
1988’deki seçimlerde Tahsin Kaya’yı devirmek isteyen Fenerbahçe’nin önde gelen isimlerinden Semih Bayülken, Özal’a giderek, “Bize bir isim önerin” der. Özal, dolaylı olarak bazı isimler ansa da seçimi Kaya kazanır! O Kaya, bir gün seçim otobüsünde Özal’ı yakalayıp elini öperken, sonraki başkan Metin Aşık da Başbakanlık Kupası töreninde el öper.
Özallı yıllar Avrupa dahil Galatasaray için altın sayfalara sahne olur. Sarı kırmızılılar Ali Uras’ın yerine Özal’ın bacanağı ve ANAP’lı Ali Tanrıyar’ı başkan yapar ve 14 yıl sonra şampiyonluğu kucaklar. Bu arada Galatasaray devriminin mimarı Jupp Derwall, ilk yıllarında başarısızdır ve başkan Uras göndermek ister. Ancak Özal, “Türkiye’nin tanıtımına büyük fayda sağlıyor” diyerek engeller.
Beşiktaş’ın Özal’ı ise Semra Özal’dır! Siyah beyazlılar da Özallı yıllarda güzel günler görür ve bu dönemler için Semra Hanım’ın hamiliğine hep vurgu yapılır. Bu arada Ankaragücü’nü bir gecede alt ligden üst lige çıkaran Evren’e nazire yapan Özal, 1986-87’de yaşanan şike tartışmalarından sonra küme düşen Bursaspor ve Kocaelispor’u yeniden üst lige aldı.
90’LI YILLAR: GALATASARAY SEVDASI
90’ların siyaset-futbol ilişkisinin sembolleri Galatasaray sevdalarını açıkça ortaya koyan Mesut Yılmaz ve Mehmet Ağar’dır. Yılmaz, başbakanlık konutuna bayrak asarken, Ağar da sık sık Terim’in yanında görünür. Avrupa şampiyonluğuna gidilirken 4 yıl üst üste yaşanan şampiyonlukta bu ilişkiye hep göndermeler yapılır. Fenerbahçe taraftarı, Yılmaz’a “Sandıkta görüşürüz” pankartı açarak tepki bile koyar. Beşiktaş’ın 90’larda siyasetle olan münasebetlerinde dönemin OHAL valilerinden DYP’li Ünal Erkan ve CHP’nin bakanlık da yapan önemli isimlerinden Hikmet Çetin üzerinden yürür. Bu yıllarda Fenerbahçe’deyse ‘askerlerin takımı’ imajı daha da güçlenir.
2000’LERDEN BUGÜNE
‘Eski Türkiye’den ‘Yeni Türkiye’ye geçilen bu dönemde siyaset-futbol ilişkisi çok daha kurumsal bir hal alır. Siyasetin de futbolun da yıldızı: Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bu döneme dair futbol-siyaset ilişkisi de Başakşehir üzerinden okunacaktır. Batı dünyasında da futbol ve siyaset ilişkisine dair sayısız örnek bulmak mümkün. Ne var ki gelişmiş Avrupa ülkelerinde bu tür bir alışkanlığın artık silindiğini söylemek mümkünken bizde güçlenerek devam ediyor. Galiba temel sorun da bu. Bu sorun da hayatın diğer alanlarına siyasetin müdahalesinin azaltılmasıyla ancak giderilebilir…