TOLGA ARAS
Segâh Makamı’nda Esra Kahraman, bazen hüzünlü bazen de mizah yüklü ve hep mücadeleyle örülü anlatımıyla 1970’lerden 1980’lere dek âdeta bir panorama oluşturmuştu.
Romanların karakterleri, devrimci mücadele içinde yer alanlara yabancı gelmemişti. Çünkü evlerde, sokaklarda, mahallelerde, şehirlerde ve kırsalda tuzağa düşürülen ve kurulan tuzaklardan kurtulup hayatta kalabilen öznelerdi onlar.
Kahraman, Segâh Makamı’nda anlatıcı ve tanık sıfatıyla karşımızdaydı; insan kalmanın ve daha güzel bir dünya yaratmanın, devrimciliğin özünü oluşturduğunu vurguluyordu. Bu anlatıma karakterleri sarıp sarmalayan baskılar, cinayetler, absürt suçlamaların yanı sıra hümanizm ve aşk da dâhildi. Yoldaşlığın gücüyle canlı tutularak geleceğe taşınan umut ve unutmaya karşı geliştirilen direnç de… Başka bir deyişle, gerçekleşmesi istenenler, kişilerin kendi hakikatini arama arzusuna dönüşmüştü.
Turuncu Zamanlar’ın avukatı Demre; hayatındaki gizemleri çözmeden anlamın eksik kalacağına inanıyordu. Arayış serüveninde, yolunun kesiştiği, kadınların, erkeklerin, LGBTİ+ bireylerin hikayelerine, öldüresiye sevenlerin savurduğu hayatlara derman sunabilmek için çabalayışına da tanıklık etmiştik.
Sonu olmayan umut kadar kalıcı bir yara yoktur, denilse de belirsizlikleri gün yüzüne çıkarmaktan vazgeçmemişti. Kolaya sırtını dönerek çıktığı zorlu yolculuk boyunca, herbir keşifte kendi hakikatine daha da yaklaşmıştı.
Segâh Makamı ve Turuncu Zamanlar’da, hesaplaşmadan çok çözümlemelere yer veren Kahraman, yeni romanı Kör Mağara Balıkları’nda bu yaklaşımını derinleştiriyor. Yazar, yeni kuşak ile 78’lilerin samimi, yalın ve tarihî gerçeklere dayanan iletişim kanallarını açma yolunda kurmacayı ve hakikati birleştirerek, Güneydoğu’ya uzatıyor adımlarını.
‘KARANLIK ÇAĞ’IN İKİLEMLERİ
İnsanın insana ağır geldiği zamanlarda, geçmişin sahici ilişkilerini algılayabilmenin güçlükleri var elbette. Romanda, insanların birbirlerine hemdert oldukları dönem, tanıkların naif ve hümanizmden yana attıkları zarlar sayesinde belirginleşiyor. Kör Mağara Balıkları, konuşanlar, susanlar, zulme uğrasa da insanlığından ödün vermeyenler, zorluğu bertaraf etmenin formüllerini keşfedenler aracılığıyla o dönemin insanlarıyla yüzleşmemizi sağlıyor.
Geriye dönüşlerle karakterlerin dününü ve romandaki şimdiki zamanı anlatan Kahraman, görmek-kör olmak, işitmek-sağırlaşmak, konuşmak-susmak gibi ikilemlerin ortasına atıyor okuru. Küçük çıkarlar uğruna ağaya biat edenler ve zulme başkaldıranlar arasındaki gerilime tanık olsak da esas mesele, “karanlık çağ”a karşı verilen topyekûn mücadeledir.
Zorlu iklime rağmen, ölümü değil yaşamı yücelten Civan, direnmenin gereğini; “Hepimiz aşağılanmayla, tükenmişlikle sınanıyoruz. Kurtuluşumuz suskunluğumuzla doğru orantılıdır. Aksi hâlde kelimeler itirafları, itiraflar da yalanları kışkırtır. Sonu gelmeyen suçlarla boğuşuruz. Temiz havayı hayal bile edemeyiz” sözleriyle dile getiriyor.
Darbe aynı zamanda, ana karakterlerin dillerini, kültürlerini, geçmişlerini de tüketmeyi amaçlıyor. Hayatta kalabilmek adına, işkencehânelerde “emanet gülüşlere”, dayanışmaya ve dört duvar arasında kurulan hayallere tutunanlar hakikatin törpülenemeyeceğine inanıyorlar.
Çünkü, “hayat; uzak geçmiş, yakın geçmiş, şimdiki geçmişten oluşan, geniş geçmiş zamanlar geçididir…”
ZALİMLERİN ZAHMETİ…
Kahraman, zamanlar arasındaki geçişi, geniş geçmişle ifade ediyor. “Etrafı zamansız ölülerin mezar taşlarıyla, tepeleri asırlara, yıkımlara, yangınlara meydan okuyan yalçın dağlarla çevrili kavruk kasabada” başlayan serüven bilinçle, devrimci mücadeleyle, dostlukla, sevgiyle, özveriyle buluşması ve umutlarının işkence odalarında imtihan edilmesi, dolduruyor zamanı.
Dört duvar arasında, gölgelerin aydınlığı ve acıların da güzel anıları kovaladığını hissetseler de insan kalabilmeyi başarıyorlar. Meseleyi, yenmek ve yenilmek ikilemine sıkıştırmadan, yakın geçmişin güzel ve umutlu günlerine, dayanışmaya ve aşka tutunuyorlar. Yani, suya, toprağa, ağaca ve insana duydukları hasretle, kurdukları hayalleri yeşertmeye söz veriyorlar.
Kör Mağara Balıkları’nda Civan, Sude, Sami, Ruşen, Ferhat, gibi karakterler öne çıksak da romanın asıl kahramanı hızla akan, umudu yeşerten, yıkıp geçen ya da geçmek bilmeyen zaman. “İnsanın insana zahmeti değil de zalimlerin insana zahmeti olduğuna” inananların kör mağaralardan kör kuyulara sürüklendiği zaman…
Kahraman, böyle bir zamanın tanıklığına çağırıyor okuru.