yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

Her Madalyayı Boynuna Takmayan Şair: Benjamin Zephaniah

Daha önce hemşirelerin sadece kadın

Daha önce polislerin sadece erkek

Daha önce şairlerin sıkıcı insanlar olduğunu düşünüyordum.

Taa ki kendim de onlardan biri olana kadar

Benjamin Zephaniah’nın “Taa ki” dediği aslında 10 yaşında olduğu zamandır. Jamaikalı bir annenin, Barbedoslu bir babanın İngiltere-Birmingham’da doğan oğlu. Yoksulluğun etkisiyle 13 yaşında okulu terk etmesine rağmen okumaya, şiir yazmaya ve müzikle uğraşmaya oldukça meyillidir o yıllarda. Daha sonra, “Sokak politikası” adını vereceği Jamaika şiiri ve müziği onu çok etkilemiştir. “Sokak politikası” olarak ifade etmesi ise özünde isyancı şiir ve müzik vurgusu yapmak içindir.

Profesör, şair, müzisyen, yazar, tiyatrocu, sinemacı, televizyon programcısı, aktivist ve devrimci.

Benjamin Zephaniah’nın çocukluğu Birmingham’da geçti. Şiire ilgi duyduğu ilk yıllarda kiliseye giderek orada programlara katıldı. 15 yaşında ilk sahne gösterisine çıktı. 22 yaşında ise ilk şiir kitabını yazdı. Şiire 8 yaşında ilgi duymaya başladığını anlattığı bir programda, küçüklük hayalini “Bir gün şiirler yazacağım ve bunları şarkı sözleri olarak besteleyeceğim” sözleriyle anlatıyordu. Ve bunu başardı da.

Birmingham ve çevresinde çok sayıda Asyalı ve Afrikalı yaşıyordu. Irkçılık ciddi bir sorundu. Zephaniah, ırkçılığı iliklerine kadar hissediyor, ona karşı mücadeleyi örgütleme eğilimine de girmeye başlıyordu. 15 yaşından sonra hayatı tamamen değişen bu genç ne şiirden ne müzikten ne de sosyal adalet mücadelesinden bir adım geri attı. Titremedi. Gerekirse Londra’ya sık sık giderek ırkçılık illetine karşı mücadele hatlarını genişletti.

“BEYAZLARIN SİYAH OLMALARINI BEKLEMİYORUZ”

Amerika’da George Floyd’un polis tarafından canice katledilmesi, İngiltere’de de ciddi tepkilere neden oldu. 100 bin, 200 bin, yarım milyon insanın katıldığı yürüyüşler yapıldı. Bu kitlesel eylemlerin içerisinde “Adalet” başlığı dikkat çekiyordu. Zephaniah Londra’daki bu kitlesel eylemlere Manchester’dan gelerek katılıyordu.

Eylemlerde, daha çok beyaz İngiliz gençlerin olması dikkat çekerken, “büyük” medya kuruluşları bu eylemleri sanki siyahların beyazlara karşı eylemleriymiş gibi yansıtıyordu.

Zephaniah, bu eylemlere ve siyahların ne istediklerine ilişkin soruya şu cevabı vermişti: “Sadece ABD’de değil, İngiltere’de de kurumsal ırkçılık diz boyu. Floyd’u katledenler kurumsal ırkçılığın bir parçasıdır. O polislerle birlikte, kurumsal ırçılığın bekçisi bu hükümetlerden de hesap sorulmalıdır. Biz beyazların siyah olmalarını beklemiyoruz. Tek beklediğimiz, kurumsal ırkçılığın yapıldığı siyahların anlaşılması, empati kurulması ve onlarla ortak mücadeleyi örgütlemesi. Başka da ne bekleyebiliriz ki? Tıpkı; kadına yönelik şiddeti anlamak için kadın olmak gerekmediği gibi. Babam yıllarca anneme şiddet uyguladı. Ben bu durumdan çok etkileniyordum. Annemi çok iyi anlıyordum ve büyüdükçe birlikte mücadele etmeyi de öğrendim.”

“ÖLMEDEN ÖNCE GÜNEY AFRİKA VE FİLİSTİN’İ ÖZGÜR GÖRMEK İSTİYORUM”

Güney Afrika’nın Batının, yani İngiltere’nin baskı ve sömürüsünden kurtulmasının mücadelesini Londra ve Birmingham sokaklarında verdi. Filistin de hep gündemindeydi. 1970’lerin başında başlayan ve ’80’ler, ’90’lar, 2000’lerde devam eden mücadelesi, öldüğü 7 Aralık 2023’e kadar aralıksız sürdü. Belki binlerce mekânda konuştu, yazdı, anlattı. Ama hepsinde şu cümleyi üzerine basa basa haykırıyordu: “Ölmeden önce Güney Afrika ve Filistin’i özgür görmek istiyorum.”

Toplumsal konularda çok duyarlıydı. Üzüntülerini belli etmeyecek kadar sonraki hamlesini hesaplardı. Düşmana “zil takıp oynama” fırsatı vermezdi. Beğendiği bir adayın seçimi kaybetmesi, başka bir ülkeye İngiltere’nin savaş açması ya da ırkçı bir saldırı karşısında dik durmayı ve sonraki adımı hesaplamayı en iyi becerenlerdendi. Dünyanın tüm ötekilerinin dertlerini kendi derdi olarak benimsemişti. Yazdığı şiirler, şarkılar ve hatta kitapları bu dertle ortaya çıkıyordu. Türkiye’de Kor Kitap tarafından yayımlanan Sığınmacı Çocuk kitabı, Zephaniah’ın yine aynı dertle kaleme aldığı bir kitap. 14 yaşında Etiyopya’da yaşayan Afrikalı bir çocuğun savaş nedeniyle altüst olan hayatını konu alan kitap, savaş mağduru olan çocukların, mülteci konuma düşen ailelerin sesini yükseltiyor.

“İMPARATORLUK YAZAN BİR MADALYA BOYNUMA TAKAMAM”

Yıl 2003. Irak ve Afganistan işgal edilmiş ve işgalin başrolünü de İngiltere oynamıştı. ABD’nin yanında saf tutmuş İşçi Partisi iktidarının başında Başbakan Tony Blair vardı. Bu savaşın, ne tür yalan ve uydurma gerekçeleriyle yapıldığını İngiltere halkının %75’inin yanı sıra Benjamin Zephaniah da çok iyi biliyordu. Savaşı durdurmak için tüm gücüyle uğraştı. Hatta Londra sokaklarında 2 milyon kişinin katıldığı yürüyüşü güçlü kılan isimlerden biriydi. Her şeye rağmen bu savaş ve işgal gerçekleşti ve milyonlarca insanın hayatına mal oldu.

Yılın sonuna gelindiğinde, her yıl olduğu gibi monarşinin başında duran kişi, (o zaman Kraliçe II Elizabeth tahttaydı) yılın “en başarılı vatandaş”larına unvanlar dağıtıyordu. Benjamin Zephaniah’ya da bir unvana laik görülmüş: OBE unvanı. Yani, Britanya İmparatorluk Nişanı.

Haber Zephaniah’ya verildiğinde o bu durumu başta sessizlikle karşıladı. Çünkü bir hesabı vardı. Öyle sessiz sedasız bir “Reddi unvan”da bulunmak istemiyordu. Derhal Channel 4 kanalında John Snow’un sunduğu ana haberleri arayarak gece bültenine katılmak istediğini sebepleriyle birlikte yetkililere iletti. Hazırlıklar yapıldı ve ana habere başka unvan sahipleri de çağrıldı. Zephaniah, yayına bir kitapçıdan bağlandı ve John Snow’un ona verilen nişana dair yönelttiği sorusuna şu cevabı verdi: “Ben kraliçenin ilgisini çekmek için ya da bir unvan almak için yazmıyorum. Ben halkımın dertlerini şiirimde ifade etmeye çalışıyorum. Okullardan, toplum merkezlerinden ya da kültür sanat kurumlarından onlarca ödülüm var. Bu ödülleri aldığım için çok gururluyum. Ama hayatım boyunca imparatorluklara, onların kolonileştirme ve kölecilik sistemlerine karşı mücadele ettim. Şimdi de üzerinde ‘İmparatorluk’ kelimesinin olduğu bir unvanı boynuma takamam. Bu çok büyük bir ikiyüzlülük olur.”

Benjamin Zephaniah’nın bu sözleri üzerine, daha önce OBE unvanı alan ve stüdyoda bulunan Asya göçmeni yazar Yasmin Alibhai-Brown, “Benjamin Zephaniah’nın bu unvanı reddederken öne sürdüğü sebepleri dinledikçe, aldığım OBE unvanının ne kadar yersiz olduğuna karar verdim ve şu dadikadan itibaren bu unvanı Kraliçe’ye geri iade edeceğim.” diyerek ona verilen unvanı monarşiye geri iade etti.

“KOMÜNİST ÇİN”DE KAPİTALİZMİ ÖĞRENMEK

Değişik zamanlarda Çin ve Kuzey Kore’yi ziyaret eden Zephaniah, bu ülke ziyaretlerinden sonra kapitalizmi daha iyi anladığını ifade etmişti. “Komünist dünya” olarak sıkça Batılı ülkelerde lanse edilen Çin ve Kuzey Kore ziyaretlerinin sebebini şöyle açıklıyordu: “Batılı politikacıların söylediklerinin hiçbirine inanmamak gerektiğini anlamıştım artık ve sonunda Çin, Kuzey Kore ve Rusya’yı ziyaret etmek ve insanların yaşamlarını doğrudan görmek istiyordum. Kuzey Kore ve Rusya ziyaretlerimin ardından ‘Komünist Çin’ diye söz edilen ülkeye gittim. Aylarca kaldım ve her şeyi yakından izledim. Çin hükümeti ve politik çevrelerin yanı sıra halkın da önemli bir bölümünün işi gücü para kazanmak, başkalarını sömürmek olduğunu gözlerimle gördüm. Kapitalizmin en köklü ülkesi olan İngiltere’de doğup büyümüş olmama rağmen, kapitalizmi tam olarak anlamamıştım. Ama Çin’e gidince anladım kapitalizmin ne olduğunu. İnsanlar kendilerine ‘komünist’ denmesinden rahatsız oluyorlar. Çünkü komünist değiller. Sırf eski geleneklere uygun söylemler kullanıyorlar. Çin bayağı bayağı kapitalist bir ülkedir.”

Zephaniah, 65 yıllık ömrüne onlarca kitap sığdırdı. Konserler verdi, filmlerde oynadı. Ünlü şair, 7 Aralık 2023 tarihinde beyin tümörü nedeniyle hayatını kaybetti.

Arif Bektaş
diğer yazıları

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir