12 yaşında annesini kaybeden Georgie’yi anlatan, yönetmen Charlotte Regan’ın ilk uzun metrajı Hırçın muzip bir baba- kız hikâyesi.
Bu yılki İstanbul Film Festivali’nin açılış filmi de olan Hırçın uzun yıllar klip yönetmenliği yapmış Charlotte Regan’ın ilk uzun metrajı. 12 yaşında Londra’da annesinin ölümünden sonra tek başına kalan Georgie’yi anlatan film küçük kızın eğlenceli bir öyküsü.
Bu yıl Sundance’da Büyük Jüri Ödülü alan Hırçın’ın her ne kadar dokusu, biçimi, anlatımı apayrı olsa da yakın zamanda Türkiye’de dijital bir platform ile belli salonlarda gösterime giren ve de bir hayli popüler olan Aftersun’a uzaktan bir kan bağı var. Bu kan bağına geçmeden önce biraz filmden bahsedelim. Film bir elektrikli süpürgenin yaptığı temizliği takip ederek açılıyor. Yerlerin her kıvrımına özenle giren süpürge başlığı özellikle örümcekleri es geçip yoluna devam ediyor. Devamında kadraja giren küçük bir kız çocuğunun koltuk üzerindeki yastıkları düzeltip tüm işini de bitirdikten sonra duvarda asılı duran ve üzerinde ‘Yasın Evreleri’ yazan kâğıttaki başlıklardan birini işaretlediğini görüyoruz. Yasın evrelerini büyük oranda atlattığını söylese de Georgie o koltuğun yastıklarını tıpkı annesinin yaptığı şekilde düzenliyor…
‘Amcam Winston Churchill’
Londra’nın yoksul semtlerinden birinde yaşayan Georgie, annesi öldükten sonra tek başına yaşamaya çalışan, sosyal hizmet görevlilerini ‘Winston Churchill’ adlı amcasıyla kaldığına ikna eden, Ali adındaki arkadaşıyla bisiklet çalıp satan 12 yaşında bir kız çocuğu. Filmi böyle anlatınca bir hayli absürt duruyor ama aksine Amca Churchill’i ya da tek başına yaşamadığına herkesi ikna eden bu kıza muzip bir hava yüklüyor yönetmen Charlotte Regan. Filmin genel anlatımını da bu muzipliğin sırtına yüklüyor. Tam da Sundance Film Festivali’nde sevimli ama buruk bir gülümseme bırakabilecek bir tatta film. Hatta yer yer bu muzipliği anlatımı farklı şekillere sokarak yapıyor. Örneğin seyirci bir belgesel havasında Georgie’yi anlatan birilerini izliyor. Georgie’yi Winston Churchill adlı amcasıyla kalıyor sanan sosyal hizmet görevlileri, mahalledeki kız grubu, üçüz kardeşler, öğretmeni ve bisiklet parçaları sattığı genç kadından dinliyoruz. Ve ona ilişkin bildiğimiz en önemli özellik ise ‘hırçın’ oluşu.
Aftersun İle Kan Bağı
Filmin ilk etabı bu belgeselvari bölümlerden ve Georgie’nin tek başına kalmak içi nasıl bir sistem kurduğunu anlatarak başlıyor. Sonrasında Georgie’nin hayatı ona bakmaya gelen ve ilk kez gördüğü, annesiyle onu terk eden babası ile değişiyor. Buradan sonra hikâye baba kızın bir şekilde uyum yakalamaya çalışması üzerine ilerliyor. Zira Georgie, akıllı ve tek başına hayatta kalmaya inat eden bir karakterken babası ise daha çocuksu, sorumluluk duygusu zayıf bir adam. Baba ve kız arasındaki ilk çatışma tam olarak burada başlıyor.
Peki, bu filmin neden Aftersun ile uzaktan da olsa bir kan bağına sahip olduğunu iddia ediyorum? Aftersun’da biz babasını kaybetmiş bir kadının çocukluğunda geçirdiği anlarını izledik. Aftersun’da Georgie ve babasının ilişkisinin tam zıttı, uyumlu bir baba kız vardı. Hatta izleyenlerin sıradan bir tatilde, güçlü bağları olan ikilinin hikâyesi diyebileceği bir uyumdu bu. Biz onları Fethiye’de izledik, nerede ve nasıl yaşadıklarını bilmiyorduk. Tek bildiğimiz boşanmış, genç bir çiftten babanın, o yaz kızıyla sakin bir tatili birlikte geçirdiğiydi.
Londra’da izlediğimiz bu muzip baba kız hikâyesinde ise Aftersun’da görmediğimiz o yaşam alanındayız. Fakir bir mahalle, ayrı bir çift, hayatta tutunamamış anne, babalar ve onların çocukları. Bu defa babanın hayata tutunamadığı noktadaki o sınıfsal meseleyi, bir otel bilekliği ya da denize düşen bir deniz gözlüğü ile anlamak zorunda değiliz üstelik. Bir kız çocuğunun babasıyla bisiklet çaldığı, kenar mahallede yaşadığı bu hayatı doğrudan görüyoruz. Anlatılan muzip ya da melankolik fark etmiyor, hikâyenin sonu toplumsal olarak alt sınıflardaki dağılmış, tutunamamış ailelerin ve çocukların resmini çiziyor bize…