Tuğrul Eryılmaz’ın gazeteciliğin temel ilkelerini anlattığı bir dizi semineri takip edip, sınavı vererek, “başarı sertifikası” almaya hak kazanmış biri olmak dışında, gazeteciliğe ilişkin bir birikimim yok. Bu yüzden, “yeni gazetecilik” ve “edebi gazetecilik” hakkında ahkâm kesecek olmam, haddimi aşmak olarak görülebilir.
Dijitalizasyonun yaşamımızın her alanına sızdığı yeni bir çağ dönümüne doğru ilerlerken, iletişimle ilgilenenler başka bir gazetecilikten söz ediyor. Bu başka gazetecilik içinde, “edebi gazeteciliği” de konuşmaya başlayacağımızı düşünüyorum.
Yeni gazetecilik içinde anılan ifadelerden olan “edebi gazetecilik”, edebiyat hakkında gazetecilik yapmanın karşılığı değil, “edebi olarak gazetecilik yapmak” olarak açıklanmakta. Edebi olarak gazetecilik yapmak, edebiyat tekniklerinden yararlanırken, bilgi olarak gazeteciliğe ilişkin olanı kullanmaktır. Bu bağlamda bir gazetecinin, edebi gazetecilik türünde yazabileceğini varsayabiliriz. Ancak bilgi olarak gazetecilik kullanıldığından tersi, pek de mümkün görünmemektedir.
Yeni gazetecilikte, konvansiyonel gazetecilikten farklı olarak kurumsal bir yazım tarzından öte, uzun araştırmalar sonucu edinilmiş, dramatik bileşenlerle canlı olay örgülerinin medyaya taşındığı görülmektedir. Aslında bu unsurlara, Eryılmaz’ın da uzun süre yöneticiliğini üstlendiği Nokta dergisinde, daha genel olarak yetmişli yılların sonundan beri medyaya damgasını vurmuş olan Gelişim Yayınları dergilerinde rastlanabilmektedir.
Edebi gazeteciliği anlatmak için birçok kavram kullanılmıştır. Bu kavramlardan en dikkat çekici olanlar, kurgusal olmayan yaratıcı ya da edebi metin ifadeleridir. Ayrıca gerçekliğin edebiyatı da denilmiştir. Ana hattı takip eden bir gazetecilik olmadığı, detaylara, keçiyolu dar patikalara indiği için, bu tür gazetecilik ayrıntılı gazetecilik olarak da anılmıştır. Edebi gazeteciliğin çağın dayattıklarına bir anlamda yanıt geliştirebileceğine ilişkin ihtimalin sebebi de edebi gazeteciliğin bir diğer ifadesinde saklıdır: “Yavaş Gazetecilik.” Günümüzde dijital medya mecralarının daha yaygın olarak takip edilmesiyle birlikte hakikat ve hız birbiriyle yarışmaktır. Popülizme yakın gazeteciler, ilk haber veren olmayı birincil önemde görebilmektedir. Çünkü bunun karşılığı daha çok beğeni ya da takipçidir. Ya hakikat? Yavaş gazetecilik, ana yolların ardında kalan gerçekliğin de peşine düşmektedir. Bu yüzden, araştırmacı gazetecilik de, savunuculuk gazeteciliği de bu kapsamda düşünülebilir. Savunuculuk gazeteciliği, bir kurum ya da kuruluşun sözcülüğü anlamını taşımamaktadır, evrensel değerlerin medyada savunulmasının karşılığıdır. Akademisyen John C. Hartsock bu tanımların yanı sıra “tasvirci-anlatı gazeteciliği” gibi bir kavram da yaratmıştır. Hartsock, bu metinlerin daha çok ilgi çekişini de insan beyninin algılamada hikâye tipi anlatıma daha yakın durduğunu belirterek açıklamıştır.
Edebi gazetecilik ürünlerinin öncülleri arasında edebiyat türü dâhilinde kabul edilen metinlere rastlanır. Bunların başında, pandemi günlerinde de sıklıkla konu edilen Daniel Defoe’nun Veba Yılı Günlüğü adlı yapıtı gelir. Eser, 1722 yılında yazılmış olsa da 1664-65 yıllarında Londra’daki salgın günlüğünü tutar. Kitapta, bazı yetkililerin ölüm kayıtçılığında yaptıkları gerçeğe uygun olmayan girişimlerden söz ederken, günlük aynı zamanda, kamuyu bilgilendirme anlamında bir gazetecilik faaliyeti olarak da görülebilir. Elbette, salgından yıllar sonra, bu bilgilerin kamuya edebi bir kurgu içinde paylaşılıyor oluşu da edebi gazeteciliğin geleneksel gazetecilikten bir sapma olduğunu göstermesi açısından çarpıcıdır. Defoe, günlüklerde kişisel tarihini aktarma amacıyla yazmaktan çok benzer durumlarla ileride insanlar karşılaşırsa, anlattıklarının bir rehber olma niteliği taşımasını dilediğini yazar. Kendi ifadesiyle şahsen yaşadıklarının kimsenin gözünde “zerre kadar önemi” olmadığının da farkındadır. Edebi gazetecilikte yazar “haber değeri olmayan” yaşamların da izini sürer. Bu anlamda anlatı, edebiyata yaklaşır. Ama unutulmamalıdır ki çoğu zaman hakikat detayda gizlidir.
Edebi gazetecilik kavram olarak ilk kez akademide 1937 yılında Erwin H. Ford tarafından kullanılmıştır; Ford röportajcılığı da bu bağlamda değerlendirmiştir ve hakikate erişimde önemli bir yöntem olduğunu belirtmiştir.
Edebi gazeteciliğin yetmişlerden beri yeni bir uç beyliği türemiştir: Gonzo gazetecilik. Gonzo’nun üç farklı anlam taşıdığı belirtilmektedir. Biri Kanada’da konuşulan Fransızcadaki “ışıldayan yol”, ikincisi İspanyolcadaki “aptallık”, üçüncüsü ise gonzo gazetecilikteki gonzonun karşılığına daha yakın olandır: Amerika’da yaşayan İrlandalıların içki içme yarışmalarında ayakta kalan son kişiyi betimlemek için kullandıkları argo bir kelime.
Gonzo gazeteciliğin ilk örneklerini yetmişli yıllarda Amerikalı gazeteci Hunter S. Thompson vermiştir. Gonzo gazetecilikte metin, sarkastik bir dille kurulmuş olan birinci şahıs anlatısıdır. Thompson, gonzo’nun ilk örneklerini verirken nasıl Cehennem Melekleri adındaki motosiklet çetesinin içine sızdıysa, muhabir “gömülü/embedded” olarak da görev yapabilir. Ancak anlattıkları pek de “haber değeri olan” hikâyeler değildir… Metinlerde kurgu ile gerçeklik iç içedir. Ama sarkastik dil içinde pek de konuşulamayan hakikat saklı olabilir.
Türkçe’de gonzo gazeteciliğin ilk örneklerinden birini; geleneksel gazeteciliğe Nokta dergisindeki ve Radikal 2’de yaptıklarıyla farklı bir yaklaşım katan Tuğrul Eryılmaz, T24’teki “Düzeyli Magazin” köşesinde vermeye başladı. Eryılmaz gazetecilik ölçütlerine ilişkin iletişim fakültesinde de dersler vermiş olmakla birlikte, aslında onunla çalışmanın bir okul yerine geçtiği birçok günümüz gazetecisinin kabulü. Eryılmaz’ın günümüzde gonzo gazeteciliği seçmiş olmasının bile bir mesaj değeri taşıdığı açık. “Düzeyli Magazin” köşesinde, çoğunlukla Cihangir’de olmak üzere entelektüel kesimin yaşamını ironik bir dille aktarırken, pek de geleneksel olmayan biçimde kurduğu muhabir ağıyla ünlü gazetecilerin davetlerinden haber alabiliyor! Dahası edebi gazeteciliğin bir bileşeni olan evrensel değerlere ilişkin savunuculuğu yapıyor. Köşesinde evrensel değerlere bağlı sivil toplum örgütlerine de yer veriyor.
Tuğrul Eryılmaz’ın “Düzeyli Magazin” köşesindeki metinlerden bir ikisine yöntem açısından bakarsak edebi gazeteciliğin uç bir örneği olan gonzo gazeteciliğin örneğini verdiğini görürüz.
Kurguya yakın biçimde haberin içinde sahne tasarımı mevcuttur:
“Karşı komşum Gonca Vuslateri bir süredir yurt dışındaydı. Panjurlar kapalı. Ben de salonumda camlar açık rahat rahat dolanıyordum. Birden ışıkları yandı.
Aslında gelmiş ama o da benim gibi hastanedeymiş. Tabii ki onunki daha lüks bir durum, gıda zehirlenmesi. Benimki zavallı mesane. Karşılıkla geçmiş olsun derken hemen Ajda Pekkan konseri için Bodrum’a gideceğini öğrendim. Oh, yine bir süre evin içinde don paça gezebileceğim adım teşhirci “dirty old man”e çıkmadan.”
Gonzo gazetecilikte anlatıcı ben dilinden kaçınmaz. Tuğrul Eryılmaz da bunu ortaya koymaktan kaçınmaz: “Çok sayıda okurum ve az sayıda fanım magazin haberlerimde ‘Ben, ben’ dememden pek şikâyetçi. Çok etkilendiğimi söyleyemeyeceğim ama son kez kendimi açıklayayım. Ben artık ana akım (hani bizde hiç kalmayan) nesnel olgulara dayanan bir habercilik yapmıyorum. Ben artık ‘Gonzo journalist’im.
Yani, tabii ki yine olgu ve olaylardan yola çıkıp, canımın istediği kadar sübjektif oluyorum çünkü magazinimi kafam keyifliyken yazıyorum sadece. Özetle, her haberimin parçası olmaya çalışıyorum.”
Eryılmaz, Gonzo gazeteciliğin bir diğer bileşeni olan, olayların ya da konunun parçası olmaktan kaçınmaz. “Haber değeri” pek de olmayan detayları aktarmaktan geri durmaz: “Herhalde korona yüzünden olacak, herkes aynı anda gelmesin diye sürpriz saatleri bölünmüştü. İndirimden aldığım ama bana küçük gelen orta pahalı bir t-shirt’ü, Prada poşetine sarıp gittim. Ben fotoğraf çekip yayınlamayayım diye beni pastadan sonra saatine çağırmışlar. Fakat bir Gonzo gazeteciyi hiçbir şeyin durduramayacağını unutmuşlar.
Bodrum’dan Diyarbakır’a Datça’dan İzmir’e her yerde muhabirlerim var. Canım arkadaşım avukat Levent Pişkin, korkarak da olsa, gecenin karesini bana ulaştırmayı başardı. Sezen Aksu, Deniz Türkali, İpek Bilgin ve Murat Çelikkan mazeret beyan edip sürprize katılmadılar. Bu arada yeni bir Apple TV armağanı alan Yıldırım Türker, arkadaşım Dr. Şahin’in ısrarları karşısında eskisini bana hediye etti.”
Gonzo gazetecilik metinlerindeki üslupsa mühür gibidir, sarkastizmin mührünü taşır. Yetmişlerde ortaya çıkan ve Beat kuşağıyla da ilişkilendirilen gonzo gazeteciliğin önemli örneklerinden birini o yılların soluğunu hissetmiş Tuğrul Eryılmaz tarafından veriliyor oluşu sürpriz değil.
Gonzo gazetecilik ürünleri gerçeklikten kopuk bir yaklaşımı sergilemez. Hızın hakikatin yerini almaya çalıştığı bir çağda, hakikatin gösterilende olmadığının farkındadır. Bu yüzden saklı olan hakikati ya da çağın gerçeğini, haber değeri yok gibi görünen detaylardan kazıyarak çıkarır. Dahası artık, yaşadığımız dünyada haber değeri olup olmamanın dahi, erk tarafından belirlendiğini bildiğinden, ötekinin derdinin de haber değeri olduğunu, daha açığı dert olduğunu, derdinin değerli olduğunu gösterir.
Gonzo gazeteciliğin ilkeli, dürüst ve sarkastik dilinin ardında dönem ve hakikatin izi sürülmeye devam edilebilir.
Kaynaklar:
- Bilge Yasemin Böğür, Ömer Özer. George Orwell’ın Edebi Gazetecilik Anlayışı: ‘Wıgan İskelesi Yolu’ Yapıtının Çözümlemesi, Erişim Tarihi: 20.09.2020 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/825195
- Besim Yıldırım. Gazeteciliğin Dönüşümü: Yöndeşen Ortam Ve Yöndeşik Gazetecilik, Erişim Tarihi: 20.09.2020 https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/177848
- Murat Erdem. Edebi Gazetecilik Kavramı: ABD Örneğindeki Gelişimi, Yapısı ve İçeriği, Erişim Tarihi: 20.09.2020 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/226855
- Özgür Kurtuluş. Gonzo: Gazeteciğin Etik Olmayan Durumları, Erişim Tarihi: 20.09.2020 https://medium.com/t%C3%BCrkiye/gonzo-gazetecili%C4%9Fin-etik-olmayan-durumlar%C4%B1-d6f4ff051969