yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

Karmaşadan Yalnızlığa FM

“Kokainoman
eroinoman
nikotinoman
megaloman filan
var ya  Hacıbaba,
ben de elli beş yaşında bir radyomanım.
Yani
illetimiz radyomani.
İnsanların seslerini dinliyorum
dünyanın dört bucağından bana sesleniyorlar.”

Bilimin asıl amacı doğayı açıklamak olsa da, modern yaşamı dönüştüren teknolojinin büyük bir kısmı isimleri pek bilinmeyen dâhi bilim insanlarının eserlerine dayanır. Edwin Howard Armstrong buna etkileyici bir örnektir: Teknolojide yaptığı yeniliklerle adının Edison kadar duyulmuş olması gerekirdi ama Armstrong’un hayatının arkasında, güç sahiplerine karşı tek başına yaptığı mücadelelerle dolu bir hikâye yatar. O, lobicilik gibi oyunları oynayamadı ve icatları sonucu işleri tehdit edilen kişilerin gücünü hafife alacak kadar naifti. İcatlarının tüm halkın yararına olduğuna inandığı için uzlaşmayı da reddetti. Sonuçta, teknolojik başarılarını sağlayan kararlılığına kurban gitti…

Bir yayımcının oğlu olan Edwin Howard Armstrong, 1890’da New York’da doğdu. Çekingen bir çocuk olduğundan, belki de bir romatizmal hastalık sonucu ortaya çıkan tikinden dolayı, genellikle tek başına oyun oynardı. Marconi, Atlantik aşırı ilk radyo iletimini yaptığında Armstrong on bir yaşındaydı. Önemli bilim insanları ve mucitlerin hikâyeleri ile büyülenmeye başlayan genç Armstrong, evlerinin çatı katında anteni de olan kablosuz cihazlar yapmaya girişti. Örneğin, Morse alfabesinin zayıf duyulan sinyallerini yükseltmenin bir yolunu bulmaya karar verdi.

Armstrong, 1909’da Columbia Üniversitesi’nin Elektrik Mühendisliği Bölümü’ne kabul edildi. Hayatının geri kalanında onu en iyi açıklayacak olan kararlılık özelliğiyle, elektrikle ilgili araştırmalarına okulun felsefe bölümünün bodrum katında bir salonda başladı. Hiçbir şeyi olduğu gibi kabul etmedi; profesörlerinin ona söylediği şeylerin nedenini bilmek istiyordu ve sık sık onların iddialarını sorguluyordu.

Bu sırada, başka bir mucit olan Lee De Forest, radyoelektrik dalgaları üzerinde çalışıyordu, ancak deneylerinde çok az ilerleme sağlayabiliyor, radyo sinyallerini hep zayıf alıyordu. Telsiz telgraf ve televizyonun öncülerinden De Forest’in 1906’da yaptığı, ancak işlevi pek anlaşılmadığı için o güne değin kullanılamayan vakum tüpünün nasıl çalıştığını araştırmaya başlayan Armstrong, kapsamlı ölçümler yaptı ve mucidinin gözünden kaçırdığı sonuçlarla radyo sinyallerini gerçek anlamda yükseltmenin bir yolunu buldu. Kız kardeşi, Armstrong’un gecenin ilerleyen saatlerinde odasının içine nasıl aniden daldığını ve “Başardım!” diye haykırdığını anlatırdı. Çığır açıcı buluşlarından ilkini gerçekleştirdiğinde henüz 22 yaşındaydı. Geliştirdiği devre, bugün de bütün radyo-televizyon yayın sistemlerinin en önemli ögesidir.

Sevinçli öğrenci, hemen icadına patent almak istedi. Ancak, babası bu türden ders dışı faaliyetlerin oğlunun mezuniyetini olumsuz yönde etkileyeceğinden endişelenerek ona para vermeyi reddetti. Armstrong, yakınlarından ödünç para alıp ve mezuniyet hediyesi sevgili kırmızı motosikletini de satınca 1914 yılında patenti tescil ettirdi. Hemen sonrasında, Armstrong’un buluşuna dayanan radyolar piyasaya çıkmaya başladı.

Armstrong, 1913 yılında elektrik mühendisliği bölümünden iyi derece ile mezun oldu ve ona aynı yıl asistanlık pozisyonu teklif edildi. Üniversite kampüsündeki üç binanın arasına büyük bir anten yerleştirdi ve Honolulu gibi uzak bir mesafeden sinyaller alabildiğini Radyo Mühendisleri Enstitüsü (IRE) tarafından düzenlenen bir konferansta gösterdi. Mucit De Forest de izleyiciler arasındaydı. İkisi daha önce hiç karşılaşmamıştı ve De Forest, icat ettiği tüpünün nasıl geliştirildiğini ilk kez izledi. Bu karşılaşma Armstrong’a yönelik düşmanlığının da başlangıcı oldu.

I. Dünya Savaşı’nda ABD ordusunun Paris’teki muhabere birliklerinin laboratuvarlarında görevlendirilen Armstrong, radyo dalgalarını bir kez daha değiştirecek olan ikinci önemli başarısını burada elde etti ve bugünkü radyo, radar ve televizyon alıcılarının çoğunun temel elemanı olan “süperheterodin” denilen devreyi gerçekleştirdi. Fransız hükümeti ona deneyleri için Eyfel Kulesi’ne erişim izni verdi ve şövalye şeref nişanı taktı. Elektronik çağının başlangıcı sayılan bu buluş, Edwin Howard Armstrong’un yaşamını da derinden etkiledi; geliştirdiği devrelerin patent haklarını dev kuruluşlara büyük para ve hisse senetleri karşılığında sattı ve 1920’lerde radyo sektöründeki üretim patlaması ile bir anda milyoner oldu. Columbia Üniversitesi’nde hiçbir maaş almadan çalışmayı kabul etti. Bu şekilde, idari işlerden kaçınabilir ve patent haklarından kazandığı parayla radyo yayınlarındaki istenmeyen gürültülerin (parazitlerin) önlenmesi konusundaki araştırmalarını üniversitede sürdürebilirdi.

Armstrong, sonradan Radio Corporation of America’nın (RCA) başkanı ve kendisinin baş düşmanı olacak iş arkadaşı David Sarnoff’un sekreteri Marion Macinnis ile 1922’de evlendi. Marion, onun hayatı boyunca en yakın arkadaşı olacaktı. Armstrong, karısına düğün armağanı olarak Florida’da kumsala ilk taşınabilir radyo ile geldi.

Mücadele başlıyor

Armstrong’un teknoloji mücadelesinin ilki, De Forest ile geliştirdiği rejeneratif devrenin hakları için 1922’de başladı. Ancak, bilimsel gerçekleri kavrayamayan Amerikan Temyiz Mahkemesi kararıyla Armstrong, 21 yılın sonunda, on üç mahkeme kararı ve otuz yargıcı kapsayan patent savaşını kaybedecekti. Umudu kırılan Armstrong, IRE Kongresi’nin daha önce ona verdiği Onur Madalyası’nı geri vermek isteyecek, ancak bilim dünyası Armstrong’un rejeneratif devrenin mucidi olduğuna kesin olarak inandığı için Kongre’de bu talebi reddedilip delegeler onu ayakta alkışlayacaktıı.

1930’lu Buhran yılları ve FM radyonun doğuşu

1930’larda dünyanın büyük kısmı Büyük Buhran’ın içindeydi. İşsizlik bir salgın gibiydi ve işletmeler hayatta kalmak için çaresizce mücadele etmekteydi. Bu ekonomik sıkıntıların önemli bir istisnası radyo endüstrisiydi. ABD’deki yayıncılar yılda iki milyar dolar kazanıyordu ve başarılarının çoğunu Edwin Armstrong isminde dâhi bir insanın icatlarına borçluydu.

Armstrong 1933’te, De Forest’a karşı hiç bitmeyecek hukuki mücadeleler verirken, bir yandan da yepyeni bir fikir üzerinde çalışıyordu: FM radyo yayınları. O sırada radyolar AM yayınları yapıyordu ve sinyaller geniş alanlara ancak kalitesiz ses ile ulaşıyordu. “Statik, fakir insanlar gibi her zaman bizimle birlikte olacak,” bile diyen bilim insanlarına aldırış etmedi. Üniversitesinin Felsefe Salonu’nda masalara yayılan ve yüzlerce elektron tüpünü içeren ekipmanlarla uzun süren deneylerden sonra Armstrong, genişbantlı FM teknolojisinin gürültüyü ve statiği AM teknolojisinden yüz katı oranında azalttığını pekçok deneysel gösteri ile kanıtladı. Sektörün devleri, Armstrong’un AM yayın sistemindeki statiği azaltacak bir çözüm geliştireceğini beklerken, o bunun yerine yeni FM teknolojisiyle bir devrim yarattı. FM radyo yayınlarının AM yayınlarından çok daha yüksek ses kalitesinde olması bütün kurulu düzeni tehdit edebilir, binlerce AM vericinin ve milyonlarca AM teknolojili radyonun işe yaramaz hale gelmesine sebep olabilirdi. Yayın ağları, yatırımları ve pazarları tehlikedeydi. Ayrıca, FM yayınları Sarnoff’un liderliğindeki televizyon yayıncılığının pazara sürülme zamanlamasını da olumsuz etkileyebilirdi.

De Forest ile yasal savaşları bile yaklaşan tehlike için Armstrong’u uyarmadı, çünkü ona göre FM yayınlarının AM yayınları üzerinde tartışmasız üstünlük sağladığı kanıtlandığından, halkın bundan hemen yararlanmaya hakkı vardı ve tek başına kurumsal çıkarlara karşı koymaya karar verdi. 2. Dünya Savaşı’ndan hemen önce Armstrong, 42 MHz ila 50 MHz frekansları arasında bir FM yayını oluşturmak için Federal İletişim Komisyonu’ndan (FCC) onay aldı.

Radyo dünyasında “General” olarak bilinen RCA’nın başkanı Sarnoff, Armstrong’un başlangıçta FM deneyleri için kullanmasına izin verdiği cihazlarını Empire State binasının tepesinden kaldırmasını istedi. Armstrong da 300 bin dolarlık bir maliyetle 1937’de bir kule ve Yankee Network adında küçük ama güçlü bir FM istasyonu kurdu. 42 MHz ile 50 MHz frekansları arasında şaşırtıcı ses kalitesine sahip yayınlar yapan FM radyolar üretmeye başladı. Bugün halen duran bu kule, 11 Eylül terör saldırıları Dünya Ticaret Merkezi’ndeki vericileri tahrip edince, büyük yayın ağları tarafından sinyalleri yayınlayabilmek için kullanılmıştı.

FM radyoyu, kârlarını daha fazla tehdit etmeden bir an önce yok etmek isteyen Sarnoff, bu sefer de Armstrong’un oluşturduğu 42 ile 50 MHz arasında olan FM frekanslarının, bugün kullandığımız 88 ile 108 MHz frekansları arasına taşınmasını sağlamak için Federal İletişim Komisyonu’nu (FCC) etkiledi ve İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde Armstrong’a Komisyon tarafından bir darbe indirildi: “FM yayınlarının iyiliği için” daha yüksek frekanslara taşınmasına ve bir FM vericisine izin verilen maksimum gücün azaltılmasına karar verdi. Açıklanan bu frekans değiştirme kararı ile yarım milyondan fazla FM alıcısı ve yaklaşık 50 verici istasyon o andan itibaren işlevsiz kaldı ve Armstrong’un Yankee Network’ü de bir anda kullanılmaz hale geldi. Yayın istasyonlarını, belirlenen yeni frekanslara göre yeniden donatmanın maliyeti çok yüksekti.

Sorunlar, RCA ve NBC şirketlerine karşı yeni bir patent ihlali davasında çarpışmaya başlayan Armstrong için daha da kötüleşti ve NBC onu beş temel FM patentini ihlal etmekle suçladı. RCA’nın sahip olduğu güçlü mali kaynaklar, Armstrong’un hukuki savunması karşısında ezici üstünlük sağlıyordu. “Ancak, ben öldüğümde ya da iflas ettiğimde bu işi durduracaklar,” diye düşünüyordu. Bu uzun süren patent mücadeleleri, Armstrong’u mali yıkıma getirdi. Karısı Marion, Doğu Nehri’ne kendini atıp intihara teşebbüs ettikten sonra aylarca akıl hastanesinde yattı. Armstrong, 1953’te Marion’a mali kaynaklarını hemen hemen tükettiğini açıkladı. Emeklilik fonlarını Marion’un hesabında tutuyorlardı ve Armstrong karısından bu fonların bir bölümünü satmasını istedi, böylece hukuk savaşlarına devam edebilecekti. Marion kocasının bu isteğini reddetti ve karşı tarafla artık anlaşmayı kabul etmesini istedi. Bu reddedilişe çok öfkelenen Armstrong, karısının üzerine yürüyünce karısı evi terk etti ve birbirlerini bir daha görmediler.

31 Ocak 1954’te, üç aylık ayrılıktan sonra Armstrong, Marion’a bir özür mektubu ve yaşadığı derin acılarını anlatan bir not yazdı: “Tanrı seni korusun ve ruhuma merhamet etsin”. Palto ve eldivenlerini giydi, şapkasını taktı, pencereyi açtı ve 10. kattan ölüme atladı. Başarısızlığına ve FM radyonun asla kabul görmeyeceğine inanarak hayatına son verdi.

Sonsöz

Zamanının çok ötesinde bir bilim insanı olan Edwin Armstrong, modern radyoyu oluşturan buluşlarını savunmak için mücadeleden hiç vazgeçmeden savaştı. Karısı Marion, RCA da dahil olmak üzere elli üç yıllık tüm patent mücadelelerini kocasının ölümünden 13 yıl sonra kazandı. Zararlarına karşılık 10 milyon dolar civarında tazminat elde etti ve radyoya büyük yenilikler getiren kocasının adına ödüller koydu ve Armstrong Araştırma Vakfı’nı kurdu.
Geçen yıllar Armstrong’un bilim ve icatlar tarihindeki yerinin daha iyi anlaşılmasını sağladı. 1955’de Birleşmiş Milletler Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Armstrong’u, Fransız fizikçi ve matematikçi André Marie Ampère, telefonun mucidi Alexander Graham Bell, elektrik fiziğinin öncülerinden İngiliz Michael Faraday ve telsiz telgrafın geliştiricisi İtalyan Marconi, telgraf ile Mors alfabesinin mucidi Samuel Morse ve Nikola Tesla gibi büyük elektrik ve telekomünikasyon adamları listesine adını ekledi. 1983’te ABD’de adına posta pulu basıldı.
Armstrong, kendi deyimiyle “insanlar gerçekleri kelimelerle değiştirir ve sonra kelimelerden bahseder” inanışındaki bir dünyanın kurbanıydı. Bir daha FM radyonuzu dinlerken arkasında yatan mücadelelerle dolu kuruluşunu hatırlarsınız belki. y

Kaynaklar:
Columbia Üniversitesi Mezunlar dergisi 2002 Bahar sayısı
Greg Bjerg, “The tragic birth of FM radio” başlıklı makalesi, 2006
Wikipedia – Edwin Howard Armstrong ve Esther Marion Armstrong hayatları. Görseller: E.H. Armstrong Websitesi
Lessing, Lawrence, Man of High Fidelity: E.H. Armstrong (Philadelphia, Lippincott, 1956).
Lewis, T.S., Empire of the Air: The Men Who Made Radio (New York, HarperCollins, 1991).
Yavuz, Yiğit “Radyoda Edebiyat, Edebiyatta Radyo” makalesi
Konuyu aktaran Murat Özsunay’a teşekkürler. (NT)

Nazlı Toprak
diğer yazıları