yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

Kevork Taşkıran’ın “Üç Kere Doğan” Babası

Sevgili Kevork Taşkıran, senin hayat hikâyeni kaydetmek üzere bir yerden başlayacağız. Sen de kafana göre uygun bulduğun bir yerden başlayabilirsin. Babandan mı başlarsın, kendinden mi başlarsın, sonra babana mı dönersin, aile şecerene mi gidersin, bu senin tercihin. Sen bir yerden başla, biz de arada sana sorular yöneltiriz, diyerek başlamıştık. Niyetimiz, Kevork’un çok sevdiği torunu Zabel’e kendini anlatabileceği anılarını bir araya getirmekti. Oldukça uzun bir zaman ara ara yaptığımız sohbetleri, önce cep telefonuma ses kaydı yapmış, sonra da yazıya dökmüştüm. 

Kevork sözlerine şöyle başlamıştı:  

“Ben kendimden başlayacağım. İstanbul Şişli’de, Osmanbey’de bulunan Erciyes Apartman’da yaşayan annemden 5 Mart 1953’te gece saat 3,5-4 gibi Etfal Hastanesi’nde doğuyorum.” 

Kevork, uzun uzun okul öncesi çocukluk anılarını detaylarıyla anlatmıştı. Ben de notlarımı aldım, ama sonunda bu kadar çocukluk anısı fazla oldu diyerek kendisini uyarmıştım. Şişli’de gayrimüslimlerin oturduğu Erciyes Apartman’daki bütün komşuları, evlerdeki hizmetçilere varıncaya kadar tek tek isimlerini vererek, onlarla kurduğu ilişkilerini çocuk gözüyle mutlu sözlerle anlatmıştı.  

Üç buçuk yaşından sonra Elmadağ’a taşınmışlardı. 4-4,5 yaşında, şimdiki adı Papa Roncalli olan, Ölçek Sokak’ta bulunan Lusavoriçyan ilkokulu’nun ana sınıfına misafir öğrenci olarak başlamış. İlkokulu burada bitirdikten sonra Pangaltı Lisesi’ne “yani, bizim okullardan standardı adamakıllı yüksek olan Mıhitaryan Lisesi’ne götürdüler beni ve oraya kaydettirdiler. Başarılı bir öğrenci olarak ortaokulu ve liseyi orada bitirdim” diye anlatıyor Kevork. 

 

Senin annen, baban kimlerdi, onları da öğrenebilir miyiz? 

Babam İsahak (İshak) Yozgatlıdır. Yozgat’ın ilçelerinden Şefaatli’nin Eğlence köyünden. Eğlence köyü, ovalık güzel bir yer. Resimlerini edindim. Bizim diyalektimizde Aylance köyü, içinden çay geçen bir köy. Mümbit toprakları var, ama sonuç olarak bozkır. Aylance köyü bir Ermeni köyü idi.  

Annem Hripsime, Kayseri’nin içinde, Tavukçu Mahallesi’nde oturan, Çubukçuyan ailesinin kızı. Kayseri’nin merkezinden ve yerlisi. Dedem Kevork Çubukçuyan ki ismini bana vermişler, sonradan Çağlı Çubukçu olmuştur. 

 

Annenle baban nasıl buluşmuşlar? 

Burada babamın yaşam hikâyesine girmekte fayda var. Bir insan, düşünün ki üç kere doğmuş olsun. Babamın birinci doğumu, 1915 yılının Mart ayında, Mart’ın 1’i veya 3’ünde Aylence’de oldu. Neredeyse benimki ile aynı. Gerçek doğum tarihi bu. Yani tehcirden 3,5-4 ay önce doğuyor. Yozgat’ın tehciri 1915 yılının Haziran 16’sında başlamıştı. 

Babamın babası, amcası gibi erkekler daha önceden toparlanıp götürülmüş. Ailemizin lakabı Büyük Papazlar sülalesi idi. Büyük dedem Der Sdepan papazdı, Der Sdepan Kahana. Soyadları Nersisyants olarak, babamın ilk doğuşu İsahak Nersisyants’dı. 

Tehcir zamanı geldiğinde büyükbabam artık ortalıkta yoktu. Büyükannem, kız kardeşleri, büyükbabamın ilk eşinden olan kızı Gülizar Halam ve oğlu Nazar Amcam, Siranuş Halam ve Araksi Halam ve babam İsahak, beş kardeş yola koyuluyorlar. Bunların hepsi de bir arada değiller. Yolda yürüyorlar. Kızları daha önce alıp götürmüşler.  

Belli bir süre yürüdükten sonra, büyükannem sıcakta herhalde artık taşıyamıyor bebeği, yani İsahak’ı bir tarlanın kenarına bırakıyor. Birisi alır, ona bakar, büyütür, en azından yaşamı kurtulur düşüncesi ile tarlanın kenarına bırakıyor ve yola devam ediyor.  

Büyükbabamın da can dostu Kolağası İsmail Ağa, kendisi o ara Çorum tarafında. Yozgat’ta tehcirin başladığını duyunca, adam at sürüyor geliyor, babamı ve diğerlerini ölmekten kurtarmaya. Büyükbabam ve sülalesinin erkekleri zaten erkenden katledilmişlerdi. Kolağası İsmail Ağa at sürüyor, geliyor, büyükannemi/nenemi sevkiyat kafilesinde buluyor. Ve ilk sorduğu da “Meryam Bacı, İsahak nerede” oluyor. Nenem de tarlanın kenarına bıraktığını söylüyor. Sonuç olarak adam koskoca kolağası, kimsenin bir şey demesi söz konusu bile değil. Zaten kadını, kızı alıp götürmek serbest, büyükannemi kolundan tuttuğu gibi atının arkasına alıyor. Yine at sürüyorlar, gidiyorlar bakıyorlar ki İsahak bırakılan yerde duruyor. Çocuk, başına güneş gelmiş, gitti gidiyor. Onu alıyorlar, İsahak kurtulurken, diğer kızların ne olduğu bilinmiyor. Kolağası İsmail Ağa’nın evine gidiyorlar. Evde kolağasının eşi var. Neneciğim, ben kendisini gördüm. Nur yüzlü neneciğim gördüğümde çok yaşlanmıştı. Babaannemi ve İsahak’ı evlerinde misafir ediyorlar. 

Kolağası İsmail Ağa, bildiğim kadarıyla Arpaköylü idi. Yöreyi çok iyi bilmiyorum. Kolağası, yüzbaşı ile binbaşı arası gibi bir rütbe. Süvarilerin binbaşısı gibi olmalı. Kimse ona laf edemiyor, ama köylük yerlerde bilirsiniz dul kadın olunca dedikodu çoğalır.  

Aşağı yukarı 1,5-2 yıl geçiyor. Belli bir süre sonra kolağası, “Meryam, yavrum sen başımızın tacısın, İsahak da öyle. Ama etrafta laflar çoğalmaya başladı. Yok desen yok, ama iyi olur” diyor. “Hem senin geleceğin için hem de İsahak’ın geleceği için, sana iyi bir kısmet var.”  

Bir Alevi dedesi olan Ali Savran babaanneme talip oluyor. O da eşini kaybetmiş. Sonuç olarak babaannem onunla evleniyor. 

 

İsahak’ın annesi Ali Sarvan ile evleniyor. Oradan devam edelim.  

Evlendiklerinde, babaannem, daha önce Maryam olan adının yerine Sultan adını alıyor. Zaten Sultan ismi Alevilerde Meryem’e verilen isimdir. 

İsahak’ı da Hüseyin Aslan adıyla nüfusuna kaydediyor. Babamın ikinci doğuşu da budur. Yani babamın ikinci doğumu, biyolojik olarak dünyaya gelmesinden 1,5 yıl sonra Hüseyin Aslan olarak oluyor. Hüseyin Aslan, Arpaköy’de büyüyor. Ali Sarvan’ın ilk hanımı vefat etmiş ve ondan çocukları var, onlara da Sultan bakıyor. 

Hüseyin belli bir yaşa geldikten sonra, yani 10-12 yaşına geldiğinde, bir şeyler dikkatini çekiyor. Ara ara bir delikanlı, pejmürde bir delikanlı, gizliden gizliye geliyor, annesi de evin arkasında onunla konuşuyor, ekmek, yemek veriyor, ama bu delikanlı kalmıyor, gidiyor.  

Sonunda babam annesine soruyor, “kim o” diyor. Annesi, “O senin ağabeyin, Nazar ağabeyin” diyor. Tehcir yolunda kaybolan, babamın ağabeyi Nazar. Babam ile Nazar’ın yaş farkı sanırım on yaş. Yani babam 12 yaşında ise, Nazar 22 yaşında. Geliyor, gidiyor ama babam bu konuyu bilmiyordu. Nenem bunu Ali Sarvan dedemle de oturup konuşuyor ve sonunda Ali Sarvan dedem Hüseyin’e anlatmaya karar veriyor.  

Bir gün Ali Sarvan dedem, babamı yanına alıyor, birlikte yürürken, ağlaya ağlaya gerçekleri anlatıyor. Ali Sarvan dedem için de ciddi bir travma, kolay değil. Bir kere, bir başkasının çocuğu olduğunu anlatacak, işin içine onun Ermeniliği girecek, ailesinin, atalarının katledildiği girecek. Bunlar 12-13 yaşındaki bir çocuk için büyük travmalar. Ama Ali Sarvan bunları anlatıyor.  

 

Hüseyin nasıl İsahak oluyor? 

Babamın yaşamı bundan etkileniyor. Babam 15-16 yaşına geldiğinde, artık büyümüş bir insan olarak hem kendi ekmeğini kazanmak hem de yaşamını değiştirmek üzere evden ayrılıyor, köylerden şehire doğru bakırcılık yapmaya başlıyor. 

Önceleri daha az, fakat gün geçtikçe ustalaşıp palazlandığı sürece, yörenin ticaret merkezi olan Kayseri’den malı tedarik ediyor, katır veya eşekler üstünde köylere götürüyor. Kayseri’de henüz Ermenilerin bir bölümü pastırmacılık yapıyor. Babam orada denkçilik yapıyor. Yani pastırma, sucuk ambalajlama, çember çekme işi yapıyor. Buna denkçilik diyorlar. 

Kayseri’de Annemin babası Kevork Çağlı Çubukçuyan, büyük şirketlerin muhasebesini tutan, muhasebe müdürlüğünü yapan birisi. Oldukça sayılan ve sevilen bir insan. Onun da aynı yaşlarda Hripsime adında bir kızı var.  

“Goga” diyorlar, “bak burada efendi bir oğlan var, aslında bizdendir. Bakma adının Hüseyin olduğuna, senin kıza iyi bir kısmet olabilir.” Dedem diyor ki: “Ben sonuçta bir Müslüman’a kız veremem. Öncelikle kendi gerçek kimliğini alırsa memnun olur, ona damadım derim.” Dedem Hüseyin’in Ermeni olduğunu biliyor elbette. Ama Hüseyin kimliğini kabul etmiyor. Yardımcı oluyorlar, kütükten kayıtlarını çıkarıyorlar. Dava açılıyor. Sonuç olarak babam davayı kazanıyor, Sahak olarak ismini alıyor. Ama soyadı olarak Nersisyants soyadını vermiyorlar. “Orada bir soyadı listesi var, onlardan birini seç” diyorlar. Taşkıran soyadını böyle seçiyor. 

Aynı dönemde beraber bakırcılık yaptıkları uzaktan akraba olan kişilerle birlikte, hepsi Taşkıran soyadını alıyorlar. Babam nüfus kâğıdını alırken sıklıkla anlattığı bir anısı vardı: Nüfus memuru babama bir şaplak patlatmış, “Ulan Müslümanlardan ne zarar gördün” demiş. Yani babam bu sırada üçüncü doğuşunu bir tokat karşılığında gerçekleştiriyor. Öylece İsahak (Sahak) Taşkıran oluyor, annem Hıripsime’ye talip oluyor, evleniyorlar, 1941’de İstanbul’a göç ediyorlar. 

 

Bakırköylü Sahak ve oğlu Kevork 

İsahak’ın oğlu Kevork’un anıları devam ediyor elbette. Ama en fazla anılarının bu kısmı onu etkilemişti. Dolayısıyla onun hissiyatına uygun olarak anılarının bu kısmını buraya aldım. 

Kevork, yaşamının sonraki yıllarında Bakırköy’e taşındı. Aramızdan ayrıldığı güne kadar Bakırköy’ün yerlisi olarak kaldı. İş yaşamının yanında Bakırköy Ermeni Cemaati içindeki faaliyetlerde aktif olarak yer aldı. Bakırköy Kilisesi korosunda uzun yıllar faaliyet gösterdi. Solo şarkılarıyla grup içinde öne çıktı. Bakırköy dışında İstanbul Ermeni Cemaati çapında bilinen ve çevresi olan bir kişiydi. Üniversite tahsilinden sonra Ermeni tarihi konusunda kendini yetiştirdi ve bilge bir kişi oldu.  

2012’de Bakırköy Belediyesi’nin desteği ile Nar Taneleri (Nran Hadigner) isimli destansı oyunun Bakırköy Yunus Emre Sahnesi’ndeki 8-9 gösterisinde Kevork Taşkıran da yer aldı. Yine aynı grupla Pir Sultan Abdal’la ilgili oyunda oynadı. 2014 yılında Ayhan Aktar’ın Yüzbaşı Sarkis Torosyan’la ilgili yazdığı kitabından senaryolaştırılan oyunda 3-4 değişik rol üstlendi. 

Ermeniler üzerinde 1915’teki tehcir ve soykırım uygulamalarına şiddetle karşı çıktı, tepkisini her ortamda en uygun şekilde ifade etmekten geri durmadı. Soykırımın kabul edildiği bir Türkiye ve dünyayı göremeden gittiği için, gözünün arkada kaldığını tahmin etmek zor değildir. 

Kevork, Ermeni tarihi ve kültürü ile ilgili olarak Ermeniceden Türkçeye çevirileri ile tanındı. 2018’de Nazaret Dağavaryan’ın Hıristiyan Protestanlığın ve Kızılbaş İnancının Doğuşu, 2019’da Yervant Odyan’ın Ermeni Diasporası, 2022’de Yervant Odyan’ın Lanetli Yıllar, İstanbul’dan Der Zor’a Sürgün ve Geri Dönüş Hikayem 1914-1919 kitaplarını Ermeniceden Türkçeye ortak bir çalışmayla tercüme ederek Kor Kitap ve Aras Yayınları tarafından yayımlanmasını sağladı.  

Gözündeki rahatsızlık nedeniyle, yapmayı planladığı yeni tercümeleri iyileşeceği günlere bırakmanın üzüntüsünü her zaman ifade etti. Geride onurlu bir isim bırakarak aramızdan ayrılan Kevork Taşkıran’ın anısı toplumsal ve kişisel belleğimizde yerini bugünden almıştır.     

Nesim Ovadya İzrail
diğer yazıları