Sene 2008, Real Madrid takımı Manchester United’ta oynayan Cristiano Ronaldo’yu transfer etmek istiyor ancak Sir Alex Ferguson’un buna gönlü yok. Ferguson’un, Real Madrid’in Başkanı Ramon Calderon’un “Kölelik yıllar önce kalktı” açıklamasına verdiği cevap akıllardan çıkmıyor: “Hımm, peki bunu Franco’ya da söylemişler miydi?”
Futbol bir gösteri halini aldıktan sonra hep siyasetle içiçe oldu. Real Madrid 1956-1960 arası İspanya liginde dört, Avrupa ve kıtalararası şampiyonalarda beş kupa kazandı, adeta Franco rejiminin gücünü temsil ediyordu. Futbol 50’lerde, 1924’te olimpiyat şampiyonu olan ve esas işi kasap, taş işçiliği, manav, ayakkabı boyacılığı olan oyunculardan kurulu Uruguay milli takımının acınası durumunu çok geride bırakmıştı; ama mertlik, esasen televizyonla bozuldu. İngitere’de doğan oyun; oyuncusu, teknik direktörü, kulüp başkanı, hakemi ve hatta seyircisiyle artık eğlence endüstrisinin bir parçasıydı.
1954’te Dünya Kupası İsviçre’den canlı olarak yayınlanmış, kazanan Federal Almanya’da televizyon satışları 12 ay içinde 11 binden 85 binin üstüne çıkmıştı.[1] Ellias Cashmore’a göre, “Eğer cennetten çıkma bir evlilik varsa, bu hiç kuşkusuz televizyon ve spor alanında olurdu. Her birinin ticari başarısı bir diğerinin de doğrudan başarısına yol açmıştır”.[2] 1960’lardan itibaren reklam gelirleriyle büyüyen televizyon, futbolu da kendi çıkarları doğrultusunda dönüştürmeye başladı. Reyting için artık daha fazla maça ve rekabete ihtiyaç vardı. 1980’lerden itibaren televizyonun dünya çapında yaygınlaşması, kamu tekellerinin kırılması, dijital ve paralı yayıncılığın da kapılarını açmıştı. Olimpik Marsilya’nın başkanı Robert Louis-Dreyfus’a göre ödemeli televizyon kanalllarını cazip kılan üç şey, futbol, sinema ve pornodur.[3] 90’lardan itibaren, internetle birlikte, porno ve sinema televizyon için cazibesini yitirirken futbol yayın ihaleleri kulüplerin en önemli geliri haline gelir; öyle ki kulüpler artık televizyon olmaksızın yaşayamayacaktır. Maçlar maksimum izleyicinin olduğu saatlere göre belirlenir, ekran başındaki ve giderek alışveriş merkezine benzeyen stadlardaki müşterilerin ilgisi temel amaç haline dönüşür. Televizyonun daha fazla reytinge, kulüplerinse alt yapı yatırımları ve yıldız transferler için daha fazla paraya ihtiyacı vardır.
Televizyon yayıncılığı alanı 80’lerden itibaren giderek artan ölçüde yoğunlaşır ve Amerika ile Kuzey Avrupalı birkaç büyük şirketin tüm dünyayı hakimiyeti altına aldığı bir alana dönüşür. Hatta büyük medya patronları takımları satın almaya başlar. İlk olarak CNN’in sahibi Ted Turner 1976’da ABD beyzbol liginden Atlanta Braves’i (MLB) satın alır. Fox Network’ün de dahil olduğu News Corporation’ın sahibi Rupert Murdoch’ın Mancester United’ı alması İngiltere yasalarına takılır. Liverpool F.C., Boston Red Sox takımlarının sahibi Fenway Sports Group bir New York Times Company iştirakidir ve aynı zamanda New England Sports Network adlı kablo kanalında ortaklığı bulunmaktadır. Körfez Savaşı sonrasında ABD’de yayıncılık anlayışı tepki çeken Katarlı Al Jazeera Media Network spor kanallarını farklı bir isimle markalaştırma kararı alır ve 2012’de ismiyle kimi zaman dalga geçilen beIn Sports kurulur. İlk işi 2012’de Fransa’da Ligue 1’in yayın haklarını almak olur, 2016’ya dek yılda 90 milyon Euro öder. Onu Avrupa ve Şampiyonlar Ligi yayın hakları izler. 2016’da film ve televizyon şirketi Miramax’ı satın alır. Aynı yıl yaptığı bir diğer büyük satın alma ise Türkiye’de Süper Lig yayın haklarını elinde bulunduran Digitürk’tür.
FUTBOL, İKTİDAR VE MEDYA ÜÇGENİ
Türkiye’de radyo-televizyon yayıncılığında kamu tekelinin kırılması darbenin de etkisiyle Avrupa’dan bir 10 yıl geç, 90’larda başlar. Futbol kulüpleri yayın haklarından ilk olark 1994’te açılan havuz ihalesi ile para kazanmaya başlarlar. Cine5, ATV, Show TV, Kanal D ve TGRT’nin içinde bulunduğu konsorsiyum 7.2 milyon dolar ödeyerek naklen yayın haklarını satın alırlar. Bir sonraki sene ise Cine5, ATV, Show TV, Kanal D ve Star TV’nin içinde bulunduğu konsorsiyum 23 milyon dolar öder. 1996’da ihaleyi Cine5 kazanır ve maçlar artık para ödenen şifreli kanallara geçer. 1999’da ihale Uzan Grubu’na geçer. Ne var ki ülke sermaye, iktidar, medya üçgeninde krize doğru son hızla ilerlemektedir. Uzanlar da bunun baş aktörlerinden biridir. Ve Uzanlar taahhütlerini yerine getiremediği için ihale 2001 yılında Çukurova Grubu’na bağlı dijital platform Digitürk’ün olur.
90’ların siyaset gündeminin aktörleri ve onların ihaleler aracılığyla kurduğu mafya ilişkileri futbol gündemine de yansır. 1980 sonrası basın dışı alandan gelen patronlar arasına Güneş gazetesini alan Mehmet Ali Yılmaz da katılır, gazeteyi daha sonra Asil Nadir’e satacaktır. Turizm ve inşaat yatırımlarıyla büyüyen Yılmaz, aynı dönemde Trabzonspor Başkanı olur. Daha sonra da Spordan Sorumlu Devlet Bakanı. Yılmaz, ileride medya yatırımlarına devam edecek, Karadeniz’de yerel radyo ve televizyonların yanı sıra TVem kanalını kuracaktır. 1997’de Futbol Federasyonu Başkanlık seçimine dönemin ünlü mafya lideri Alaattin Çakıcı damga vurur. Çakıcı, adaylardan Mustafa Kefeli’yi desteklemektedir. Bir diğer aday Alp Yalman tehdit sonrası adaylıktan çekilir. Kefeli’nin destekçileri arasında Mehmet Ali Yılmaz da vardır. Haluk Ulusoy’un arkasında ise Mehmet Ağar vardır. Ağar, delegelerin kaldığı otele Korkut Eken’i gönderir. Sonuçta seçimleri Ulusoy kazanır ve Çakıcı’yla barışmanın da yolunu bulur.[4] Ulusoy uzun bir dönem başkanlık yapmış olsa da Futbol Federasyonu Başkanlığı siyasetin hakimiyet kurmak istediği bir çatışma alanı olmaya devam edecektir. AKP ilk yıllarında başarılı olamasa da iktidarı için dönüm noktalarından biri olan 2007’den sonra medya ile birlikte futbolu da dizayn işine girişir. 2001 krizinde TMSF yoluyla el konulan kanallar birer birer AKP’ye yakın sermayedarlara satılır. Uzanlar’ın elinden alınan Star Medya A.Ş önce Kıbrıslı Ali Özmen Sefa’ya ardından Ethem Sancak ve Hasan Doğan’a geçer. Kanal 24 adlı bir haber kanalı kurulur, varolan medyaya alternatif olması amaçlanır, adı geçmese de AKP Diyarbakır milletvekili İhsan Arslan da kuruculardandır.[5] Hasan Doğan bir yıl sonra Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı olur, başkanlığı çok kısa sürer. Bu arada iktidarın kendisine tanıdığı olanaklarla büyüyen Yeni Şafak gazetesinin sahibi Albayrak Holding de 2007’de TVNET’le televizyon yayıncılığına başlamıştır. Holding patronlarından Nuri Albayrak işleri kardeşlerine bırakıp 2005-2008 arası Trabzonspor Başkanlığı yapar.
Artık federasyon başkanları iktidarla çatışmayan ılımlı sermayedarların elindedir. Hasan Doğan’ın kısa süre sonra yaşamını yitirmesinin ardından başkan olan Mahmut Özgener’in adı AKP İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı için geçer ancak ailesinin buna karşı çıktığı iddia edilir. Bir sonraki başkan Mehmet Ali Aydınlar’ın vekili, Recep Tayyip Erdoğan’ın eşinin yeğeni olan, bugün de Başakşehir Kulübü’nin Başkanı Göksel Gümüşdağ’dır.
Tribünlerde artan öfke Gezi zamanı bir mahalefet hareketine dönüşünce 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlemesine Dair Kanun’la birlikte ‘passolig’ uygulaması yürürlüğe girer. Kartın basımı, dağıtımı ve para transferi için aracı olan Aktif Bank’ın sahibi, Sabah-ATV Grubu’nun o dönemki sahibi Çalık Holdingtir. Federasyon’un iktidar eliyle tam biatı da 2012’de başkan olan Yıldırım Demirören’le gerçekleşir. Başkan olduğu yıl Demirören, Milliyet ve Vatan gazetelerini alarak medya patronluğuna da geçiş yapar. Cumhurbaşkanlığı sisteminin oylandığı 16 Nisan Referandumu öncesi Futbol Zirvesi’ndeki konuşmasını “En büyük şansımız sizin gibi futbolu seven bir Cumhurbaşkanımız olması. Biz artık UEFA seçimlerinde söz sahibi ülke haline geldik. Bizim önerdiğimiz kişi UEFA Başkanı oldu. Nisan ayı seçimlerinde bir Türk arkadaşımız yönetim kuruluna seçilecek. Artık Avrupa’da ve dünyada söz sahibi ülkeyiz. Sizin dünyadaki gücünüzle bizim de gücümüz artıyor. Bir Türk olarak bundan gurur duyuyorum. Daha güçlü bir Türkiye için evet diyen bir 17 Nisan sabahında uyanmak dileğiyle hepinizi selamlıyorum” diye bitirir. Demirören Grubu 2018’de Doğan Grubu’nu Zirrat Bankası’ndan sağlanan kredilerle alarak en büyük medya patronu olur. Digitürk’ü satın alan ve son naklen yayın ihalesini kazanan beIN Sports ile Türkiye Futbol Federasyonu arasında imzalanan anlaşmaya koyulması unutulan maddeler nedeniyle federasyonun 80 milyon dolar zarar ettiğini yazan Sporx haber sitesinin Genel Yayın Yönetmeni Tahir Kum’un da işine son verir.
Futbol yayın ihalesi konusu hem kulüplerin hem federasyonun hem de iktidarın en hassas konularından biri. İhaleyi 2004’ten beri elinde bulunduran Digitürk’ün satış süreci de bunu gösteriyor zaten: Çukurova Grubu tarafından kurulan Digitürk, 2004 yılında yapılan ihaleye tek başına girer ve 135 trilyon 850 milyar TL’lik muammen bedel karşılığında 2008’e kadar yayın haklarının sahibi olur. 2008-2010 arası ise yıllık 140 milyon dolar ödemeyi kabul eder. 2010 yılı ise dört saat boyunca soluk soluğa izlediğimiz bir ihale sürecine tanık olur. Digitürk 321 milyon dolar vererek yayın ihale bedelini görülmemiş bir meblağa taşırken TRT maçların geniş ve kısa özetlerini yayınlamak için 40,2 milyon dolar öder. Mobil yayınları içeren C Paketini ise 13,4 milyon dolarla Türk Telekom kazanır. Digitürk’ün yayın hakkı iki yıl daha uzatılır. Bu arada devlete olan 455 milyon dolarlık borcu nedeniyle Çukurova Grubu şirketlerine el konur. Digitürk TMSF’nin eline geçer. Diğer medya şirketleri yandaş sermayedarlara kısa sürede satılırken en değerlisi olan Digitürk bekletilir. Bu süreçte ilk olarak Türk Telekom, temmuz ayında 530 milyon dolarlık bir teklif verir. Ardından Doğan Grubu eylül ayında %53’lük hisse için 742 milyon dolar teklif eder, Ocak 2014’te ise teklifini 879 milyon 450 bin dolara yükseltir.[6] Bu arada şirketin %47’lik bölümünü elinde bulunduran ABD’li fon Providence Equity Partners’ın da kalan kısım için 1 milyar dolarlık teklif sunduğu, hatta bir diğer talip Ciner Grubu’nun da teklifi ve pazarlığı o dönem yönetici pozisyonunda olan Fatih Saraç vasıtasıyla yürüttüğü iddia edilir. Sonuçta Digitürk, ihalesiz olarak Katarlı beIN Sports’a satılır. Ne kadara satıldığı “ticari sır” gerekçesiyle açıklanmaz. Ancak Berat Albayrak’ın o dönem hack’lenen ve sızdırılan maillerinden Digitürk’ün ciddi bir borç batağında olduğu, değerlemesine futbol yayın ihalesinin de dahil edildiği öğrenilir. 2016 yılında yapılan ihale, 10 dakikada 590 milyon dolarlık bedelle Digitürk’ün olur. Ancak Katarlılara satışın tamamlanmasının ardından dolar kurunun 3,26’ya sabitlendiği anlaşılır.
Ödenen bu yüksek meblağlar zarardan kurtarmasa da kulüplerin en büyük gelir kalemidir. En büyük pay her zaman olduğu gibi dört büyüklere gider. Son yıllarda buna eklenen beşinci ise futbolun “yükselen değeri” Erdoğan’ın “bizzat ben kurdum” diye övündüğü Başakşehir Futbol Kulübü’dür. Taraftar geliri olmayan Başakşehir’in sponsorları arasında, bazıları en çok kamu ihalesi alan şirketler olan Kalyon İnşaat, Fuzul İnşaat, Türk Hava Yolları, Medipol, NEF, Ziraat Katılım, Deco Vita, Fakir gibi şirketler var.
Başakşehir bu sezon şampiyonluğun en ciddi adaylarından. Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından dört büyüklerin, milyonların rakibi olarak destekleniyor. Futbol Federasyonu Başkanlığı’nı İddaa gelirine feda edip istifa etmesinin ardından, Demirören’in olası haleflerinden biri Başakşehir Başkanı Göksel Gümüşdağ, diğeri üçüncü havalimanı ortaklarından Nihat Özdemir. AKP açısından medyada olduğu gibi futbol alanının da dizaynı tamamlanmış sayılır. Bundan sonra federasyon başkanları biatları ölçüsünde büyürken, televizyonlara düşen yine yalnızca hakem kararlarını tartışmak olacak.
Evet, futbol asla yalnızca futbol değildir; ancak televizyonun bize gösterdiği hiç değildir.
[1] Aktaran Andreas Klose, Televizyon Futbolu, Futbol ve Kültürü içinde, (der.) Roman Horak, Wolfgang Reiter, Tanıl Bora, İletişim Yayınları, 1993, s.374
[2] Aktaran Bilal Arık, Futbolun Ekonomi Politiği içinde, (ed.) Tuğrul Akşar) Literatür, 2010,, s.113
[3] Aktaran Arık, a.g.e, s.121
[4] Ecevit Kılıç, Kirli Kramponlar, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2003, s.71-82
[5] Mustafa Hoş, Abluka, Destek Yayınevi, 2014, s.20
[6] Hürriyet, Doğan’dan Digitürk’e yeni teklif, 17.01.2014 http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/25591655.asp