Neşe Yaşın, dünyayı kavrayıp olan biteni anlamlandırırken derdini, yeri geldiğinde duru, yeri geldiğinde simgelerle ve metaforlarla anlatan bir şiir büyüttü. Zamanı, mekânı, insanı ve olayları, değişkenlikleri ve dönüşümleriyle ele alırken sabit kalanları da her seferinde anlatımına katarak hatırlama ve unutma arasında salınan insanın mutluluklarına, hüzünlerine, konuşkanlık ve suskunluklarına kafa yordu yazdığı süre boyunca.
Neşe Yaşın, bazen büyük kalabalıklara bazen tek başınalığı seçenlere ya da yalnız kalanlara bakıyor. Bunlara engellenmişleri, bilinmezliğin sınırında gezinenleri, zamanın ağırlığını duyumsayanları, denge ile dengesizlik çizgisinde bocalayanları, varlık ve yokluk hududunda arayışlara girişenleri de ekleyebiliriz. Bu yolculuğun kimi anlarında gölgeler, gerçekler ve yalanlar ile yüzleştiriyor bizi şair.
Kimi anlarda ise çocukluğa; onun temizliğine ve saflığına atıf yapıyor: Doğru okunan ve okunmayan işaretlere dikkat çekerken umuttan ve barıştan bahsediyor. Bu anlarda suretler gerçeklerle, gerçekler de suretlerle yarışıyor.
“Sen” diyor Neşe Yaşın, “buraya bak” diye çağırıyor; eksiklikleri ve fazlalıkları sıralıyor bir bir. Şaşırdığı ve beklediği şeyleri de bu listeye katıyor.
Neşe Yaşın’ın şiirlerini okurken yan yana gelen ayrıksı kelimelerin ve imgelerin gücünü kavramak için bir davet alıyoruz. O toplam bizi hayallere ve hakikatlere götürüyor; arka sokaklardan ana caddelere bakıyor, ana arterlerden arka sokaklara sapıyoruz: Sessizlikten uğultuya, uğultudan dinginliğe doğru yol alıyoruz. Hayatın eğrileriyle ve doğrularıyla, ortak acı ve mutluluklarla, kişiye özel sevinçlerle ve hüzünlerle yüzleşiyoruz.
Yaşın’ın şiirlerinin tılsımı tam olarak bu yüzleşme: Şair; belleğimize ve vicdanımıza sesleniyor, yaşanan ve yaşanabilecek hayat arasındaki farklılıkları getirip koyuyor önümüze. Fakat bunu yaparken asla yukarıdan bakmıyor; herkesin tasasının ve mutluluğunun orta yerinde konumlanıyor. Derin uykuların, uykusuzluğun, huzurla ve sıkıntıyla görülen rüyaların gözlemcisi ve anlatıcısı hâline geliyor.
Kayıtsızlığın ve unutuşa teslim olmanın karşısına dikilen; gör ve hatırla deyip sorumlulukları anımsatan, toplumlar arsı barışın ve kadının sesi Neşe Yaşın’ın yeni dizeleri okurla buluştu. Kar Uykusu başlığı altında toplanan şiirlerinde Yaşın, trajik öğelerin ağır bastığı bir masal dünyasına gönderiyor bizleri.
Bir düş evreninin anlatımına rastladığımız dizelerinde şair, cinsiyetçi ideolojinin dili ve eylemleriyle de hesaplaşıyor.
SUÇ VE CİNAYET MAHALLERİ
Akdenizliliğin tezcanlılığı ve trajikliği Neşe Yaşın’ın şiirlerindeki iki önemli öğe. Kar Uykusu’nda bu ikisi kolayca seçilebiliyor. Kitaptaki şiirlerin genel havası olan masalsılığa, hem bahsi geçen öğeler hem de düşler sinmiş.
Ötekileştirilenlerin şiirini de yazan Yaşın’ın Kar Uykusu’ndaki dizeleri, aşkın masalsılığını ve trajik tarafını gözler önüne seriyor. Orhan Kahyaoğlu’nun ifade ettiği gibi “yalnızlık ve yabancılaşma duyguları Kar Uykusu’nda yine ön planda.” Bunlara sahtelikleri ve şiddeti de eklemek mümkün. “Zamanı unutmak için işlenen küçük cinayetler” de cabası.
Yaşın’ın bahsettiği pek çok suç ve cinayet mahalli var; kimi zaman bir otel kimi zaman belli belirsiz bir yer bazen de hayatın kendisi:
“Hayat kara bir duman
Oysa o kibriti çakan
Kanıyor içi
Oysa o bıçaklayan…”
“Hatıraların bırakıldığı yan masa” ya da “dans edilen rüya”, bir iç sıkıntısının veya isyanın temsili hâline geliyor dizelerde. Olan veya olmayan bahaneler ise bir başka cinayete işaret ediyor:
“Adamın bahanesi çokmuş
Kadının bahanesi yokmuş
Cinayet odada işlenmiş o ân
Ama başka şehirde akmış kan…”
Simgeler ve metaforlarla yüklü şiirlerinde Yaşın, yılanınkine benzer bir zehirden söz ediyor, yas diyor, unutmanın yarattığı şiddeti hatırlatıyor, “ihanet çarmıhı”ndan bahsediyor, adamı “kendi salını batıran azgın bir dalgaya” benzetiyor.
BAŞLAYAN VE BİTEN BİR MASAL
Saklananlar, açığa çıkanlar ve “çocukluk gözyaşlarıyla sulananlar”, ne yalnızlığı ne de yabancılaşmayı öteliyor. Hiçbir şey bu ikisinin üstünü örtmediği gibi Yaşın, “şefkatli bir korku”dan, “tuhaf aşkların süvarisi ıssız adamların şövalyesi”nden bahsediyor.
“Karanlığı giyinmiş adamlar”ın yol açtıkları da dikkat çekiyor Yaşın’ın şiirlerinde:
“Karanlığı giyinmiş adam
Kadının sesini silmiş
Hatırası hâlâ konuşmaktaymış kadının
Çaresiz kendini silmiş adam
Böylece içindeki kadın silinmiş”
Hatırlanan, saklanan, âniden ortaya çıkan ve “bir kayaya gizlenen yaslar” da var dizelerde, gidişler ve dönüşler de… Rüyalara sızan kaçışlar da var, boş odalara uyanışlar da… Hiç yaşanmamış hikâyeler de var, yalanlar da… Bunların hepsi, başlayan ve biten bir masala denk geliyor.
Kar Uykusu’na dair son sözü Orhan Kahyaoğlu’na bırakalım: “Neşe Yaşın’ın yeni kitabı Kar Uykusu için söyleme ihtiyacı duyduğumuz ilk şey, şairin ilk kitabından bu yana hep aynı şiiri yazması. Bunda; ses, biçim ve söyleyiş açısından geliştirdiği kendine özgü dilin payı büyük. Öte yandan ‘tek bir şiiri’ yazması, aynı şiiri tekrarlaması anlamına gelmiyor. Örnekse ilk kitaplarındaki toplumsalcı göndermelerin yerini daha çok kadın kimliğini sorgulayışı, cinsiyetçi ideolojiye karşı giriştiği gizil hesaplaşma alıyor. Bu ve benzeri değişimler şiirin akışında alttan alta gözlemlenirken şair, bağlı olduğu çocuksu, masalımsı ve söylensel öğe ve esin kaynaklarından hiç vazgeçmiyor.”