yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

Mobil Oyunları Neden Sevdik?

1980’lerde başlayan neo-liberal dönüşüm hayatın her alanında etkisini gösterdi. İşçi sınıfının onlarca yıllık mücadelesi ile elde ettiği haklara dönük saldırılar bu dönüşümün en duru özüydü. Ücretler düşmeye, çalışma koşulları ağırlaşmaya ve tüm bunlarla birlikte işte geçirilen süre uzamaya başladığında ücretli emekçinin sosyal ve kültürel etkinliği de azalmaya ve zorunlu olarak dönüşmeye başladı.

Aradan geçen kırk yılda sermayenin saldırıları devam ederken eylemelerini meşrulaştırma, rızayı yaratma gayreti de sürüyor. Bu bağlamda kültürel alana yönelik her türlü müdahalesi sınıf mücadelesinin alanını genişletiyor Dolayısıyla işçi sınıfının bugün kültürel ve sosyal eğilimlerini anlamak, irdelemek ve bu alanlara yönelik müdahalede bulunmak entelektüel bir uğraştan ziyade sendikalar başta olmak üzere emekten yana bütün kurumların görev ve sorumluluğu arasında yerini alıyor.

Hayatın her alanında her tercih bir değerlendirme sonucunda ortaya çıkar. Değerlendirme faktörleri tercihi yapan kişinin, topluluğun, sınıfın eğilimleri üzerine okuma yapmaya olanak sağlar. Bunun dışında eğer ki kişi bir mefhum ile etkileşime geçiyorsa o olgunun politik/ideolojik referanslarıyla da çarpışır, ondan etkilenir, onunla birlikte az veya çok değişir. Bu belki de en çok –bir kültürel faaliyet olarak- dijital oyunlar için geçerli. Kişinin, oyunun senaryosu ile özdeşleşmesi herhangi bir kültürel etkinlikte olduğundan çok daha kolaydır. Dışarıda bir üçüncü kişi olarak etkinliğe katılmaz aksine yönlendiren, yolu belirleyendir. Ancak yol yazılımcının kodları ile belirli bir ideolojik/politik form alır. Dolayısıyla oyun aynı zamanda politik bir etkinliğe dönüşür.

Fakat bu yazı dijital oyunlar üzerinden işçilerin politik eğilimlerinin nasıl değiştiğini sunmak gibi ciddi iddia ile kaleme alınmadı. Yazımız bunun mümkün olduğunu ve yapılması gerekliliğini vurgularken bir takım genel gözlemlerin sonucunu yansıtmayı hedefliyor. Bu genel gözlemler ise kendisini, Türkiye’nin en büyük sanayi kenti olan İstanbul’da özel olarak gıda sektöründe çalışan emekçilerin nadir sosyal etkinliklerinden olan dijital oyunlar ile ilişkisi ile sınırlandırıyor.

Dijital oyun denildiğinde oldukça geniş bir yelpazeden bahsedebiliriz. Bir zamanların en yaygın etkinliği olan internet cafelerdeki bilgisayar oyunlarından, atari, playstation, x box gibi oyun konsollarına, bir kuşağın dijital oyunla ilk karşılaşması olan cep telefonlarındaki yılan oyununa kadar… Ancak ücretli emekçi, hem ekonomik koşulları hem de sosyal zorunlulukları bağlamında bu büyük yelpazede mobil oyunu tercih etmiş gibi gözüküyor. Oyun konsollarının, onların yan ürünlerinin, yüksek performanslı bilgisayarların fiyatını karşılayacak gücü olmayan işçi sınıfı için anlaşılır bir tercih.

Gıda sektöründeki işçilerin önemli bir kısmı uzun saatler çalışmakta. Günde 12 saat çalışan işçilerin geleneksel sosyal-kültürel aktivitelere (sinema, tiyatro, konser vs.) vakit ayırması da pek mümkün olmuyor. Eline geçen düşük ücret işçilerin en temel ihtiyaçlarını bile karşılamazken bu aktivelere bütçe ayırması da pek olanaklı değil zaten.

Ancak mobil oyun bu dezavantajların önemli bir kısmının üzerinden atlamayı başarıyor. Bir ihtiyaç olarak herkesin cep telefonuna sahip olması, akıllı işletim sistemine sahip telefonların piyasayı ele geçirmesi ve ulaşılabilir olması, taşınabilirliği sayesinde en ufak boşlukta bile (mola zamanı, servis yolculuğu vb.) kullanılabilirliği, mobil oyunları işçiler için önemli bir sosyal/kültürel etkinlik haline getiriyor. İşçiler arasında “Neden oyun oynuyorsunuz?” sorusuna genel anlamda genel olarak verilen cevap “Mesaide bant başında çok yoruluyoruz, eve gelince biraz kafa dağıtmak, yorgunluğumuzu atmak için oyunu açıyoruz.” Bu cevaptan da anlaşılacağı üzere işçiler fabrikada yoğun bir stres ve baskı altında. Mobil oyunu belki de bir kaçamak olarak değerlendiriyorlar. Yine mobil oyunlara duyulan ilgi söz konusu ise genç işçi kuşağının daha fazla rağbet ettiğini görüyoruz. Bu durum çocukluğundan itibaren dijital ve sanal dünya ile daha yakından haşır neşir olan bugünün genç işçi kuşağı açısından oldukça anlaşılır bir durum. Örneğin, orta yaş diyebileceğimiz işçiler kahvehanede arkadaşları ile okey oynamayı tercih ederken, genç işçiler okey oyununu telefon üzerinden birbirleriyle online olarak oynamayı tercih edebiliyorlar.

İşçi ve emekçiler içerisinde mobil oyunların oynanmasına cinsiyet açısından baktığımızda ise şöyle bir tablo karşımıza çıkıyor. Sohbet ettiğimiz işçiler, fabrikasında daha çok erkek işçilerin bu oyunları oynadıklarını aktarıyorlar. Kadın işçiler içerisinde ise daha başka bir manzara ile karşılaşıyoruz. Bekâr kadın işçiler mobil oyunları daha fazla oynarken, evli kadın işçiler içerisinde oyun oynama oranı oldukça azalıyor. Tabi bu durum da anlaşılabilir. Mesela evli ve çocuklu bir gıda işçisi kadın; “Fabrikada 8 veya bazen 12 saat çalışıyoruz. Eve gelince de yemekti, ütüydü, çocukların bakımıydı zaman öylece geçip gidiyor. Bırak oyun oynamaya bazen nefes almaya zaman bulamıyorum desem yeri. Ama kocam akşam işten geldiğinde televizyon karşısında bir yandan da telefonundan oyun oynuyor.” diyor. Bu durum çalışan kadınların birçoğu açısından böyle tezahür ediyor desek sanırım abartmamış oluruz.

Görebildiğimiz kadarıyla mobil oyunların oynanma yoğunluğu mavi yaka ve beyaz yaka işçiler arasında değişmiyor. Mesela metal fabrikasından bir işçi arkadaşımız; “Bizim fabrikadaki mühendisler ve idari kadro çalışanlar (ağırlıklı olarak erkekler) akşam eve gittiklerinde kendi aralarında grup kurarak Pubg oyununu oynuyor ve bunu nerdeyse her akşam yapıyorlar.” diye aktarıyor. Gerçekten de mobil oyunların sınıfın her kesimi içerisinde yaygın olduğunu gözlemlenebilir.

Bu yazıda mobil oyunların işçiler içerisindeki iletişime nasıl bir etkide bulunduğuna da aktarmak gerekir. Burada olumsuz ve olumlu birbiriyle iç içe geçiyor. Olumsuz yanına değinecek olursak, hemen hemen sohbet ettiğimiz her işçi, çok fazla bir ihtiyacı karşılamayan kısa mola sürelerinde herkesin bir köşeye geçerek telefonundaki oyuna veya sosyal medya hesaplarına gömüldüğünü söylüyor. Tabi bu durum işçiler arasındaki diyaloğu ve birbirini daha yakından tanımalarını azaltıyor. Özellikle örgütlenme faaliyeti içerisine giren fabrikalarda bu birbirini tanımama hali birbirine güven duymama noktasına kadar geliyor.

Mobil oyunların belki “olumlu” olarak görülebilecek bir yanı ise şöyle karşımıza çıkmakta. Sürekli makinenin ve bandın başında, harıl harıl üretimin sürdüğü fabrikalarda birbirini çok fazla tanıma imkanı bulamayan işçiler akşam eve gittiklerinde oyun esnasında aynı zamanda birbirleriyle sohbet de ediyorlar. Oyun esnasındaki sohbetler sırasında biraz daha fazla arkadaşlık ilişkisi gelişebiliyor. Sevgilisi ile mobil oyun aracılığıyla tanışan hikâyelere bile rastlıyoruz. Fakat burada yine bir başka gözlemimiz ise oyun esnasında bir yandan edilen sohbet de işyeri sorunları veya memleketin başkaca problemleri çok fazla yer tutmuyor. Tabi bu durum sadece mobil oyunlar meselesine bağlanamaz. Bu noktada işçilerin sınıf bilincinin ve örgütlülüğünün henüz zayıf olmasının etkileri var. Yine işçinin işyerinde birbirine duyduğu güvensizlik ve yoğun patron baskısı, akşam birlikte oynadıkları mobil oyundaki sohbete de yansıyor. Burada bir depo işçisi arkadaşımızın söyledikleri bu durumu destekler nitelikte; “İşyerinde işçiler kendi sorunlarını veya sendika fikrini konuşmaktan çekiniyor. Konuştuklarında hemen patronun veya yöneticilerin kulağına gideceğini düşünüyorlar. Tabi burada amirlerin, yöneticilerin işçilerin üzerinde gün geçtikçe artan baskısı, mobbing çok büyük bir etken. İşyerinde tüm bunları konuşmaktan sakınan işçiler, akşam oyundaki sohbetlerinde de doğal olarak bunları konuşmuyor.” Tüm bunlar ile birlikte sendikal mücadele ve örgütlenme açısından bir sonuç çıkarmak gerekirse şöyle bir soru ile yazıyı tamamlamak uygun olacaktır: Her senaryonun, hikâyenin oyunlaştırılarak sunulduğu bu çağda oyunlar sınıf mücadelesi için bir araç olma potansiyeline de sahip. Nasıl ki burjuvazi sinemasıyla, dizileriyle, oyunlarıyla kültürel hegemonyasını inşa ediyorsa, bunun karşısında emekçilerin hikayelerinin, mücadelelerinin anlatıldığı oyunlar neden programlanmasın?

Levent Gökçek
diğer yazıları