yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

NEVAL SAVAK, SABAH YILDIZ BELGESELİNİN YÖNETMENİ METİN AVDAÇ İLE SÖYLEŞTİ

Sabahattin Ali belgeseli, bu ülkenin yetiştirdiği değerleri korumak, tanıtmak ve unutturmamak adına çok önemli bir eylemdir.

‘’Bir gün kadrim bilinirse, / İsmim ağza alınırsa, / Yerim soran bulunursa: / Benim meskenim dağlardır.

 Bu ülkenin en büyük değerlerinden Sabahattin Ali’yi zamana taşıyan Metin Avdaç’ı tanıyabilir miyiz?

Bazen insan kendini anlatmakta zorlanır. Bu bende de olur. Size kendimden nasıl söz edebilirim. 1962 yılında Batman’da dünyaya geldim. Yirmi yaşına kadar Batman’da yaşadım. Askerlik sonrası Trakya’ya yerleştim. Orda yaşarken eski adı T.E.K Bugünkü adı T.E.İ.AŞ olan kurumda yirmi yıl çalıştıktan sonra 2009 yılında emekli oldum. On sekiz yaşında sigortalı olmanın avantajını yaşadım. Yirmi iki yılım Trakya’da geçti. Lüleburgaz, Edirne ve Çorlu yaşadığım şehirler oldu. 2006 yılında İstanbul’a atandım on üç yıldır İstanbul’da yaşıyorum. Çalışırken belgesel filmlere imza atmaya başladım. Sinema ağır basınca dediğim gibi 2009 yılında emekli oldum. Sevdiğim sinema yolunda üretmeye devam ediyorum, aslında çabalıyorum; zor olsa da. Sinemaya 2005 yılında adım attım. İlk belgeselim Torakçılar oldu. Odun kömürünü yapan işçilerin hikâyesini anlatıyor. Fotoğraf sanatından sinemaya geçtim. Oooo anlattıkça bayağı kolay anlatmaya başlamışım kendimi.

Sizdeki Sabahattin Ali’yi nasıl tarif edersiniz? Sabah Yıldızı’nı çekmenize neden olan bir anınız var mı? Bu süreci okuyucularla paylaşır mısınız?

Bendeki Sabahattin Ali’yi nasıl anlatayım. Gerçekten biraz zor. Belgesel sırasında arkadaşlarının anlatımlarından, çok doğal, naif ve hümanist bir insan olduğunu öğrendim. Bendeki Sabahattin Ali de gerçekten böyle. Esprili, doğal yaşayan, neşeli, biraz demeyeyim de kendi ayarında çapkın bir insan. Eh sanatla uğraşan insanın ruhu aşka açıktır. Oradan beslenir.

Sabahattin Ali ile nasıl bir anı var desem. Şöyle anlatayım. 1978 yılının yazında Van’da amcamın kayınbiraderinin çocuklarının düğünündeydik. Bilirsiniz sünnet olacak çocukları önce arabayla şehirde gezdirirler, eğlendirirler ve sonra da sünnet ederler. Sünnet gezisinde otobüste idim. Otobüsteki insanlar hep bir ağızdan “Aldırma Yılmaz aldırma” şarkısını söylemeye başladılar. Belki hatırlarsınız Yılmaz Güney cezaevindeydi cinayetten. Ona göndermeydi bu şarkı. Yılmaz Güney sevgisi çocukken bende başlamıştı. Ünlü filmlerinden biri olan Umut filmini sinemada izlemiştim Batman’da. Bende iz bırakmıştı. Yıllar sonra bu şarkının şiirinin Sabahattin Ali’ye ait olduğunu öğrendim. Ve ilk tanışmamız “Aldırma Gönül” ile oldu Sabahattin Ali’yle.

Sabah Yıldızı” başlığının öyküsünü sevgili okuyucularımızla paylaşır mısınız?

Sabah Yıldızı” başlığının öyküsü şuradan geliyor. Sabahattin Ali çocukken çok okumaya meraklıymış. Sokak lambalarının altında kitap okurmuş. Pırıl pırıl bir zekaya sahip olduğunu bilen komşuları Sabahattin Ali’nin adını “Sabah Yıldızı” koymuşlar. Bilirsiniz Sabah Yıldızı diğer adıyla Çoban Yıldızı yol göstericidir. Bugün Sabahattin Ali eserleriyle, düşünceleriyle bize yol göstermiyor mu? Hem de alasından yol gösteriyor. Kim bu lakabı koymuşsa çok doğru ve yerinde olmuş. Asım Bezirci’nin Sabahattin Ali üzerine yazdığı kitapta fark ettim verilen lakabı ve “İşte belgeselin adı bu!” dedim. Ekip arkadaşlarıma ismi paylaşınca hepsi çok beğendi. Ortak kararla belgeselin ismini “Sabah Yıldızı” koyduk.

Bu belgeseli çekerken, Sabahattin Ali’den birçok izlere dokundunuz, şahit oldunuz. Duygularınızı öğrenebilir miyim?

Belgeseli çekerken Sabahattin Ali’nin gittiği yerlerde, yaşadığı şehirlerde izlerini aradım. O mekânlarda çekim yaparken çok farklı duygular içinde oldum desem yeridir. Onun dokunduğu yerlere dokundum. Almanya’da oturduğu evlerin sokağını buldum. Kürk Mantolu Madonna romanında geçen mekânlarda da çekim yaparken sanki romanın içinde gezinti yapıyordum. Son dönem yakın arkadaşlarından R. Nuri İleri’nin evinde çekim sırasında, oturduğumuz tarihi masada R. Nuri İleri şunu dedi; “Sabahattin bu masada öykülerini yazdı, birlikte oturup rakı içtik.” O masaya dokundum. Yaşanmışlar, bir film şeridi gibi gözlerimin önünden akıp geçti. Hayal ettim o günleri. Belgeselde o masada canlandırma çekimi yaptık. En çok etkilendiğim iz bırakanlardan biri, âşık olduğu Ayşe Sıtkı’ya yazmış olduğu mektuplara dokunmak oldu. Ellerim titreyerek dokundum. En ünlü olan “Aldırma Gönül” şiirini yazmış olduğu yeşil mürekkepli kâğıda dokunmakla tarifsiz bir duyguya kapıldım. Konya’daki öğrencisi sayesinde, Konya’da öğretmenlik yaptığı okulu, yattığı cezaevini buldum. Garip bir duygu yarattı bende. Hüzünlendim.

Gittiğiniz şehirlerde, yaşadığı mekânları görüntülerken bir zorlukla karşılaştınız mı?

Gittiğim şehirlerde çekim yaparken zorlanmadım ama cahilliklerle karşılaştım. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün belgesele desteği olması, kamu mekânlarında rahat çekim yapmama sebep oldu. Dediğim gibi cahillerle karşılaştım. Sabahattin Ali ismini bilmeyen eğitimcilerle tanışmak en üzücü durumdu. Yozgat’ta o dönem Milli Eğitim Müdür Yardımcısı da Sabahattin Ali ismini bilmiyordu. Bakanlığın resmi yazısını göstermeme rağmen garip tutumuyla karşılaştım. Cahil, zavallı bir eğitimciydi. Almanya’da Kürk Mantolu Madonna romanında geçen hastane bahçesinde çekim yaparken güvenlik geldi, arkadaşıma sordu “Ne çekiyorsunuz?” diye. Arkadaşım benim için turist, öylesine çekiyor demişti. Güvenlikçi inanmadı kulübesine dönüp bizi polise şikâyet edeceğini söyleyince, biz de malzememizi hızla toplayıp kaçtık. Çekim izni almak zordu. Biz de “Gerilla Sinemacı” mantığıyla Almanya’da çekimler yaptık. Bulgaristan’da Sabahattin Ali’nin doğduğu kasabada çekim yapmak için vize başvurusunda bulunduk. Üçüncüde vize alabildik. İki defa ekibin vizesi yandı. İki kişi gidebildik Bulgaristan’a.

Gerek çekim sırasında gerek araştırmalarınızda insanların tutumlarını nasıl buldunuz?

Sabahattin Ali belgeseli çektiğimi söylediğimde çok mutlu olanlar oldu. En güzelini Paşakapısı Cezaevi’nde çekim yaparken mahkumlardan iki üç kişi Sabahattin Ali’yi biliyorlardı. Kitaplarını okuduklarını ifade ettiler. Dediğim gibi bakanlık desteği olması kapıların kolayca açılmasına sebep oldu. Manevi çok destek aldım. Yol gösterenler, düşüncelerini söyleyenlerin değerli düşüncelerini değerlendirdim. Belge verenler oldu. Mustafa Gazalcı bunlardan biri. Milletvekili olduğu dönemde mecliste Sabahattin Ali üzerine konuşmuş olduğu meclis tutanaklarını verdi. Bunları  belgeselde kullandım.

Tüm bu çekimler sonucunda, zamanımızda Sabahattin Ali’nin değerlendirmesini yapabilir misiniz? Gözlemlerinizden yola çıkarak sizce toplumumuzda Sabahattin Ali yeterince tanınıyor mu?   

Sabahattin Ali son beş yıldır çok iyi tanınmaya başladı. Biraz geriye gidersek on beş yıl önce adı duyulmaya başlandı. Sosyal medya büyük etken. Belgeselimizle Sabahattin Ali’yi anlatmaya ve tanıtmaya devam ediyoruz, edeceğiz.

Araştırmalarınızın sonucunda Sabahattin Ali hakkında günümüzde doğru bildiğimizi sandığımız yanlışlar var mı?

Var. En başta bir çoban tarafından öldürüldüğünü bilenler var. Sabahattin Ali’nin cesedini bulan kişidir aslında çoban. Ona ait olmayan sözler, yazılar onunmuş gibi sosyal medyada paylaşımlar oluyor. Bilgi kirliliği çok fazla bulunmakta.

Sabahattin Ali’nin katillerinin yakalanamaması, her türlü siyasi görüşün buna sırt çevirmesi, sahiplenilmemesinin nedeni sizce nedir?

2012 yılında CHP Genel başkanı Kılıçdaroğlu şunu dedi “Sabahattin Ali’nin katili CHP’dir.” Sosyal medyada bu haberi bulup okuyabilirsiniz. Devlet himayesinde görev alanlar asla yakalanmaz. Tüm siyasi partiler birçok gerçeği bilir, ülkede olup bitenden. Muhalefetin söylemleri, eleştirileri iktidarlar tarafından dikkate alınmaz. Cinayet dosyaları tozlu raflarda yerini alır. Bu dünyada yaşam biçimi değiştiğinde, gelecekteki iktidarlar bugünü sorgulayacaklar. Ve toplumlardan bizler adına özür dileyecekler. Güç her zaman kendini korur, gücünü bile bile kaybetmek istemez.

Sabahattin Ali’nin şüpheli ölümü, cesedinin oradan oraya taşınması sonunda ortadan tamamen kaldırılması ve eşyalarının ailesine geri verilmemesinin nedeni ne olabilir?

 Sabahattin Ali’nin Marko Paşa gazetesinden dolayı kişisel eşyalarına el konmuş. Böyle bir saçmalık içerisindeyiz velhasıl. Halen devletin himayesinde, belki de çöpe atıldı, yok edildi eşyaları. Sabahattin Ali’nin cesedinin ilk bulunduğu yere yakın Beypınar köyünde bir vatandaş, kaybolmuş Sabahattin Ali’nin cesedini köyde kaybolan şahıs olabilir diye köye getiriyor. Kaybolan adamın karısına ceset gösteriliyor. Kadın, eşinin olmadığını ifade edince köyün merasına Sabahattin Ali gömülüyor. Sabahattin Ali’nin kaybolduğu haberi çıkınca, gömüldüğü yerden çıkarılıp Kırklareli Devlet Hastanesi Morgu’na getiriliyor. Otopsiden sonra ceset kayboluyor. Gizli güçlü eller tarafından, iz bırakılmamak adına.

 Son olarak gösterime girdiği günden beri size geri dönüşler nasıl oldu? Özellikle genç kuşağın ilgisi yoğunlukta mıydı?

 Geri dönüşümler belgesel için çok olumlu oluyor. Birçok insan “Ne çok eksik bilgiye sahibiz.” diyor. Cumartesi annelerini daha çok anlıyorlar. Gençlerden duyarlı olanlar var. İlgiyle belgeseli izlediklerinde sevdikleri yazarı yakından tanımaktan mutluluk duyuyorlar, bir yandan da hüzünleniyorlar. Tepkilerini “Nasıl böyle bir insana kıyılır!” diye dile getiriyorlar. Sabahattin Ali’yi anlatmaya devam edeceğim bu ülkenin insanlarına.

 Her konuda bilgi kirliliği olduğu gibi bu konuda da çok fazla bilgi kirliliği mevcut. Bir insana atılan suçların aklandığı bu belgeseli topluma, tarihe kazandırdığınız için size teşekkür etmek istiyorum. Özellikle gençlerin mutlaka bu belgeseli izlemelerini, bir tarihe tanıklık etmelerini şiddetle tavsiye edeceğim.

Ben teşekkür ederim. Belgeselimiz yurt içinde ve yurt dışında yoluna devam edecek. Aydın insanlarımıza sahip çıkmaları adına ve özgür düşünce için.

diğer yazıları