BARIŞ AVŞAR
Avusturyalı yazar Robert Musil, “çağımızı” tanımlarken “bireycilik ve topluluk duygusu, aristokrasi ve sosyalizm, pasifizm ve materyalizm, kültüre hayranlık ve uygarlık düşkünlüğü, ulusçuluk ve evrensellik, din ve doğa bilimleri, sezgicilik ve akılcılık ve daha sayısız birçokları gibi karşıtlıkları, yan yana ve hiçbir dengeye oturtulmamış olarak barındırdığını“[1] söyler.
Büyük eseri Niteliksiz Adam‘ın baş kahramanı Ulrich’in ‘niteliksizliği’ bütün bunlardan kaçınabilmek, bunların dışında var olabilmek girişilmiş bir ‘niteliksizleşme’ çabasıdır aslında. Zekice ancak umutsuz bir çaba… Bu kaçışın hikâyesidir bitirilemeyen romanda anlatılan. Ve yazar romana neredeyse bu saydıklarının hepsini ve daha çoğunu sığdırmaya çalışır. Yaşadığı dönemde tekrar tekrar alt üst olan dünyada ne varsa kitabında hepsi olmak zorundaymış gibidir. Büyük bir uğraşıya girişir böylece. Ancak yine yaşadığı dünya ve onun koşulları nedeniye Nazilerden kaçtığı sürgünde, yoksulluk içinde ölür: O dünya üstelik edebiyatı kullanarak kendisine böyle ustaca meydan okunmasına tahammül edememiştir sanki. Ancak Niteliksiz Adam‘ın tamamlanamamış olması kitabın yüksek edebi niteliklerini azaltmaz, hatta bu zorunlu gerekçe okurun hayal gücü için büyük bir malzeme sağlar.
***
Dünyanın en köklü ve en köhne aristokrasilerinden biri olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda (yazarın taktığı isimle Kakanya’da) Birinci Dünya Savaşı öncesinde geçer olaylar. İmparatorun ve imparatorluğun tahtı sallanmaktadır. Musil’in sıraladığı ve girişte alıntıladığımız ‘çağ özellikleri’ bu sallanışın beşiğidir. Buna karşı bir şeyler yapılması gereklidir. İşte Ulrich, eski bir asker, bir matematikçi ve saygın bir hukukçunun oğlu olarak devam ettirdiği ancak aslında hiç de bu şekilde devam ettirmek istemediği hayatının bir yerinde demokrasi soslu bir köhne düzenin ‘Avusturya Yılı’ adı altında makyaj yapma faaliyeti içerisinde bulur kendisini. Çöküşten önceki son çaba!
Böylece başlayan olaylar birbiri içine geçerek ilerler: İlk olarak Avusturya-Macaristan tahtının sahibi Habsburg hanedanının çöküşü, onun arka planında bu ülkenin sınırlarını da aşarak dünyanın geneli için yaklaşan yıkım, ve son olarak tüm bunların doğal sonucu olarak ‘gerçeklik’ sorunu gelir. Bütün bunlar gerçeküstü bir duruma işaret eder: İnsanlar kendi kendini yok etmektedir.
***
Ulrich 32 yaşındadır, başka insanları umursamaz, sadece kendisi için gerekliyse ilişki kurar, başkalarının haklarına saygısı yoktur ve böyle bir saygı duyması ancak hak sahibi kişiye de saygı duymaktaysa mümkün olabilir. Kendisini ‘anlamsız bir amacın aleti’ saymaya alışkındır.
Musil, kendisi de Birinci Dünya Savaşı’nı Avusturya ordusu adına savaşarak geçirmiş, saygın bir ailenin oğlu olarak iş hayatına atılmış ancak sonunda mesaisini sadece edebiyata ayırmıştır. Yazarın kahramanı ile arasında kurduğu paralellikler Niteliksiz Adam‘la ilk kez ortaya çıkmaz. Ancak Musil ve Ulrich ilişkisi edebiyat tarihindeki pek çok başka örneğin ötesine geçerek yazarın kahramanı eliyle kendi kendisini parçalara ayırıp durmasına dönüşür. Bunu yaparken acımasızdır ve böyle bir yazı faaliyeti sırasında acımasız olabilmek için kendisine çok da güçlü bir silah bulmuştur: Mizah…
***
Niteliksiz Adam boyunca yazarın hem kurulu düzenle ve onun iş dünyasından bürokrasisine, saray protokolünden basınına bir sürü kurumu ve ilişkisi ile didişip durduğunu görürüz. Avusturya Yılı, nedeniyle büyük bir organizasyon yapılması fikrini ortaya atıp hamiliğini de yürüten Kont Leinsdorf’un buna karşı Alman milliyetçiliğinin etkisiyle ayaklanan halkın karşısındaki öfkesine şahit olduğunda ise çağın çöküşünü Ulrich’in gözünden izleriz: Bu dünya bu haliyle daha fazla devam edebilecek durumda değildir. Çünkü kendisini hiç iyi hissetmemektedir ve bunun çok da sağlam gerekçeleri vardır.
***
Devlet bütün kurumlarında ‘insanın başından aşmış’, demokrasi politik ve ekonomik iktidar odaklarının oyuncağı olan bir yanılsamaya dönüşmüştür. ‘Birey’in belirleyebileceği hiçbir şey yoktur. Ulrich bunları görür, yaşar, anlar ve dalga geçer ancak dışına çıkamaz: O gerçek bir bireycidir. Onun bu durumunu, bütün ülkeyi ezip geçen dev bir tank paletine sıra kendisine geldiğinde ‘çimdik’ atarak gülümsemeye benzetebiliriz: Ezilmekte olduğunun farkındasındır ama gözün diğer ezilenlerde değil kendi ezilmeni eğlenceli hale getirmektedir. Yapabildiğin budur çünkü, sadece ‘birey’ olarak kaldığın sürece de sadece bunu yapabilirsin: Kendisiyle bile dalga geçebilecek kadar cesur, zeki ancak yenik!
***
Devletin bireyi aşmışlığını tanımlarken, “tek normal ilişkisi, istediğini yapsın tarzındaydı” diyen yazar, bireyin istese de istemese de ses çıkartmadan eylemsizliğe mahkum olduğunu söyler. Bu anlamıyla Ulrich aslında olması ‘istenen’ yeri bulmaya çalışırken ortaya çıkan ucube durumu gösterir. Olması istenen yerde olmak istememekte ancak bunu da diyememekte, sonunda çareyi kaçmakta bulmaktadır. Sonuncusu ve büyüğü kız kardeşi olmak üzere bir dizi sevgiliye/gönül macerasına, babasının ölümüne, bir katilin yaptıklarının toplumsal anlamının sorgulanmasına, arkadaşlarının evliliğine, kır hayatına, yani aslında hiçbir şey yapmadan yaşamaya kaçar. Ömrünü böyle geçirip gidebilecektir: Beğenmeyerek, katılmayarak, özellikle dışarıda kalarak, kendince dalga geçerek, sadece anlamaya çalışarak ama anladığının sonucuna uygun bir eyleme kalkışmayarak.
Musil’in eserinin gücü işte tüm bunları edebiyatın konusu yapabilmesinden gelir. Yerel ve öznel bir hikâye anlatır gibi başladığı kitabı bitirememiş olsa da sonunda evrensel ve zamandan bağımsız bir gerçekliğe ulaşır: Örgütsüz, bireyci, yalnız kişi bütün niteliklerinden bağımsız olarak devlet mekanizması karşısında ezilmeye mahkumdur ve atabileceği en fazla bir çimdiği vardır.
[1]Robert Musil, Niteliksiz Adam, Çeviren: Ahmet Cemal, YKY