yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

Olimpiyatlarda Filistinliler Gurur ve Dayanışmayı Kazandı*

2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda Filistin’i beş sporcu temsil etti. Oyunlar, koronavirüs pandemisinin patlak vermesi nedeniyle 2021 yılına ertelenmişti. Olimpiyat tarihinde Filistin’in yedinci kafilesini oluşturan sporcular Gazze, Kudüs ve Kuzey Amerika’dan geldiler.

Filistin, 1986’da Asya Olimpiyat Konseyi’ne (OCA) resmen ve oybirliğiyle kabul edilmişti. Filistin’in tanınması İsrail tarafından öfkeyle karşılanmıştı. İsrail Olimpiyat Komitesi Başkanı, OCA’nin kararını “aptalca” ve “siyasi propaganda” olduğu gerekçesiyle kınamış ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ni (IOC) OCA’e yaptırım uygulamaya çağırarak tehdit etmişti. Dört yıl önce, 1982’de İsrail, OCA’den çıkarılmıştı.

‘96 Atlanta Yaz Oyunları’ndan bu yana Filistin, her olimpiyata bir kafile gönderiyor. Kış Olimpiyatları’na ise hiçbir Filistinli sporcu katılmadı. Filistin kafileleri ise küçük kalmaya devam etti: 2016 Rio Oyunları’nda altı sporcu ve bu yıl (2021) Tokyo’da yüzme, atletizm (koşu), judo ve halter dallarında yarışacak beş sporcu.

2020 Tokyo’da, ortak bayrak taşıyıcıları 21 yaşındaki Yazan Al Bawwab ve 17 yaşındaki Dania Nour, sırasıyla erkekler 100 metre ve kadınlar 50 metre serbest yüzmede yarıştı. Bawwab üçüncü, Nour ise sonuncu oldu. 25 yaşındaki Wesam Abu Rmilah, 27 Temmuz’da judoda son 32’de elendi. 31 Temmuz’da halterde yarışan ilk Filistinli olarak tarihe geçen 19 yaşındaki Gazzeli halterci Mohammad Hamada, erkekler 96 kiloda bir üst tura geçemedi. Son olarak 21 yaşındaki Hanna Barakat, atletizmde kadınlar 100 metrede yarışarak Filistin rekorunu kırdı.

Olimpiyatlar Filistinliler İçin Ne İfade Ediyor?

​Daha önce Filistin adına yarışan hiçbir sporcu madalya kazanamadı ve yine madalya beklenmiyor, ancak işgal altındaki Filistinlilerin Olimpiyatlarda temsil edilmesi küçümsenecek bir başarı değil. Batı Şeria’da hiç olimpik yüzme havuzu (50 m) yok örneğin. Yüzücüler 25 metrelik bir havuzla yetinmek zorundalar, bu da onları daha ayrıcalıklı sporculara karşı antrenman anlamında dezavantajlı duruma getiriyor.

İsrail’in uyguladığı seyahat kısıtlamaları, kontrol noktaları, şiddet ve apartheid rejiminin genel hakaret ve aşağılamaları, spor müsabakalarını engelleyen uzun ve belgelenmiş bir tarihe sahip. Örneğin 100 Gazzeli koşucunun 2018 Beytüllahim Maratonu’na gitmesine izin verilmemişti. Haziran ayında İsrail polisi, Kudüs’ün Şeyh Cerrah ve Silvan mahallelerinde evlerinden zorla sınır dışı edilme tehdidiyle karşı karşıya kalan Filistinlilerle dayanışma amacıyla koşulan maratonda, koşuculara saldırmıştı. Benzer kısıtlamalar Filistinli futbol takımlarının maçlara gitmesini de engelledi. 2014 yılında, 19 yaşındaki futbolcu Jawhar Nasser Jawhar ve 17 yaşındaki Adam Abd al-Raouf Halabiya, antrenmandan eve dönerken İsrail askerleri tarafından vurulmuşlardı. Doktorları onlara bir daha asla futbol oynayamayacaklarını söyledi.

İsrail’in Filistinli futbolcuların haklarını defalarca ihlal etmesi, Filistin Futbol Federasyonu’nun (PFA), 2015 FIFA konferansında İsrail’in üyeliğinin askıya alınması yönünde bir önergeyi masaya getirmesine yol açtı. Pek çok Filistinliyi dehşete düşürecek şekilde PFA Başkanı Jibril Rajoub, FIFA’nın İsrail’i cezalandırma konusundaki bariz isteksizliği karşısında bu çabasından vazgeçti.

İsrail’in futbolculara yönelik şiddetine ilişkin herhangi bir yaptırımı reddetmiş olan FIFA, 2018’de ise PFA Başkanı’nın Arjantin ile İsrail arasında yapılması planlanan ve daha sonra iptal edilen hazırlık maçını protesto etmek için Arjantinli forvet Lionel Messi’nin formasının yakılması çağrısının ardından Rajoub’u, şiddeti yücelttiği ve oyunun kardeşlik ruhuna aykırı davrandığı iddiasıyla görevinden uzaklaştırmak ve para cezasına çarptırmak için harekete geçti.

Düşman bir işgalcinin lütfuna olan bu mecburi bağımlılık, yurtdışındaki sporcuların da peşini bırakmaz. 2016 Rio Oyunları’nda Filistinli sporcuların olimpiyat formaları, İsrail gümrükleri nedeniyle gecikerek elimize ulaşmıştı.

Tartışmasız, işgal altındaki yaşam, Olimpiyatlara katılabilmek için gereken zorlu antrenmanlara pek de elverişli değildir. Olimpiyat standartlarındaki tesislerin eksikliğinin (ve bu standartları karşılayan İsrail spor merkezlerinde antrenman yapamamanın) ötesinde, yurtdışında antrenman yapmak veya yarışmak için İsrail’in onayına ihtiyaç duymanın getirdiği yükler ve eğitim tesisinize yapılacak herhangi bir seyahatin İsrail kontrol noktalarında, tamamen reddedilmese dahi, ertelenebileceği gerçeği var. Pek çok Filistinli için işgal altında hayatta kalmak, seyahat özgürlüğünün keyfî olarak engellendiği bir memlekette saatlerce süren günlük antrenmanlara nasıl uyum sağlayacağını çözmeye çalışmadan da yeterince zor.

Bu yüzden, Olimpiyatlarda Filistin’i temsil edenlerin çoğunun, antrenman yapmanın çok daha kolay olduğu Filistin diasporasından olması belki de sürpriz değil. Kısa mesafe koşucusu Hanna Barakat Filistin asıllı bir Amerikalıdır ve Brown Üniversitesi’nde eğitim görmektedir. Aileden gelen olimpik sporculuk geleneğini sürdürmektedir; babası Amerika Birleşik Devletleri adına 84 Los Angeles Oyunları’nda çim hokeyi dalında yarışan Muhammed Barakat’tır. Yüzücü Yazan Al Bawwab Dubai’de büyümüştür, Filistin ve İtalyan vatandaşlığına sahiptir. Şu anda Kanada’da yaşayan sporcu Carleton Üniversitesi’nde mühendislik okuyor aynı zamanda. Öte yandan Dania Nour Beytüllahim’den, Wesam Abu Rmilah ise Kudüs’ten.

2016 Rio’daki kafile daha da diaspora ağırlıklıydı. Uzun mesafe koşucusu Mayada Al-Sayad, Berlin’de doğan ve Alman-Filistin çifte vatandaşı olan bir sporcuydu. Judocu Simon Yacoub, Leipzig’de Filistinli bir baba ve Alman bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Yüzücü Ahmed Gebrel Kahire’de büyümüştür. Binicilik dalında yarışan Christian Zimmerman ise Filistin kökenli olmamasına rağmen 2011 yılında vatandaşlık almıştı. Filistinlilerin bir ayağının zorunlu sürgünde, diğerinin ise işgal altında olduğu modern Filistin yaşamının doğası göz önüne alındığında, Filistin Olimpiyat takımlarının bu ikili gerçekliği yansıtması şaşırtıcı değil.

Siyaset Hiçbir Zaman Sahadan Uzakta Değil

Bu gerçek, siyasetin hiçbir zaman sahadan uzak olmadığı anlamına geliyor. İsrail’in Filistinli sporcuların haklarını ihlal etmesi, IOC’nin belirttiği “sporcuların çıkarlarını koruma” misyonuna açıkça aykırıdır, ancak IOC, bir zamanlar Olimpiyatlardan menedilen apartheid Güney Afrika’ya 1964’ten ayrımcılığın son bulduğu 1990’ların sonuna kadar uyguladığı türden yaptırımları İsrail’e karşı uygulamaktan kaçınmakta. Uluslararası ve İsrailli insan hakları örgütlerinin, İsrail’in Filistinliler üzerindeki işgalinin apartheid suçu teşkil ettiği yönündeki kararına rağmen IOC, İsrail’e karşı böyle bir eğilim göstermedi.

Bunun yerine, İsrail’in Filistinli sporculara kötü muamelesine karşı muhalefet etme sorumluluğu, İsrailli sporculara karşı yarışmayı reddeden sporcuların bireysel sorumluluğuna kaldı. Son zamanlarda hem Cezayirli hem de Sudanlı judocular Fethi Nourine ve Mohamed Abdalrasool, İsrailli rakipleriyle yarışmayı reddederek elendiler. Ancak Suudi Arabistanlı judocu Tahani Alqahtani çekilmedi ve sadece sosyal medyadaki eleştirilerle değil, İsrailli rakibine karşı 11-0’lık küçük düşürücü bir yenilgiyle de karşı karşıya kaldı.

Hükümetlerinin politikaları sebebiyle sporcuları kınamanın adil olup olmadığı uzun süredir tartışılıyor. Ancak sembolik protestoların sporda bir tarihi var. Sporcular boykotları, ezilenlerle dayanışma göstermek için hep bir fırsat olarak kullandılar ve Filistinli atletlerin başına gelenlerden çok, İsrailli sporcuların ellerinin sıkılmamasından rahatsızlık duyan Olimpiyat yönetimini bu şekilde protesto ettiler.

 

*Yazarın palestine-studies.org sitesindeki yazısından çevrilmiştir.

Çeviren: Burak Bağçeci

 

 

Khelil Bouarrouj
diğer yazıları

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir