Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de toplumun yansımalarını spor sahalarında görebiliyoruz. Ülkenin ekonomik durumu, sosyolojik yapısı, şehirlerin siyasal yapısı… Bu bağlamda baktığımızda Türkiye’de saha içerisine yansıyan unsur elbette ‘Kürt sorunu’. Yüzyıllara dayanan özgürlük mücadelesi ile birçok baskı, şiddet ve imhaya maruz kalmış Kürt halkının Türkiye içerisindeki demokratik özerklik talebinin 30 yılı aşkın silahlı ve siyasi mücadelesi elbette spor sahalarına yansıyacaktı. Devletin ‘spor kardeşliktir’ klişesi ile Kürt-Türk ‘kardeşliğini’ kurma, bölgedeki yatırımcıların, “Bir an önce sorun çözülsün ve toprakları ‘verimli’ kullanalım” telaşı…
Aslında kurulmak istenen bu ‘kardeşlik’ yapısında yine Kürt’e bir çay kaşığı bal, ardından peteğe sahip olma planları vardı. Bu planların başında ise elbette yıllarca gündemden neredeyse hiç düşmeyen Diyarbakırspor vardı. 14’e yakın bölge takımı ile birleşerek ortak isim alma kararı alan Diyarbakırlılarda en belirgin örnek Trabzonspor’du. 2 Ağustos 1967’de kurulan Trabzonspor’un ardından kentte esen ‘birlik’ havası Diyarbakır’ı da etkilemişti. Elbette 1960’lı yıllara kalmadan burada ilk denemeler yapılmıştı. 1921 yılında Teşkilat-ı Esasiye ile bazı vilayetlerin birleştirilmesiyle 1928 yılında Umumi Müfettişlik kurulur. Müfettişliğin amacı bölgede devam eden ‘güvenlik’le ilgili sorunları çözmek, ayrıca toplumun kültürel ve sosyal yaşamının gelişmesini sağlamaktı. Bu ilk zamanlar başarılı bir çalışma olarak görülse de ardından gelen 68 kuşağının rüzgârı ile birlikte Kürt gençleri de ‘Özgürlük’ , ‘Eşitlik’ gibi kavramları çok sık kullanmaya başladı ve proje takımlarının tamamı sekteye uğradı, ifşa edildi. Ancak az öncede belirttiğim gibi farklı takımların bir araya gelerek Diyarbakırspor’u kurması ise en uzun projelerden biri oldu. Diyarbakırspor projesinin bu kadar uzun soluklu olmasının en büyük nedeni ise orada bulunan zengin Kürtlerin devlet ile inşaat, ihale gibi işleri ortak yapma arzusuyla geliştirilen düzene bağlı olduğunu söyleyebiliriz.
ANAP belediye başkan adayı, Gaffar Okan, Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Tansu Çiller… Ve daha niceleri Diyarbakırspor ile açıklamalarda bulunup “Diyarbakırspor güzide bir kulübümüz mutlaka üst ligde olmalı” açıklamaları neredeyse hepsinden duyulmuş bir cümle. Bu talep muhakkak gerçekleştirilmeliydi. Hele dönemin Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un Diyarbakırspor’u süper lige çıkarmak için yaptıklarını sıralamaya kalksak sayfalara sığmaz. En bilinen ise Ulusoy yolcu taşıma şirketinin sahibi olmasının getirdiği imkânlara dayanarak Diyarbakırspor’a 10’u aşkın otobüs hibe etmesi, Diyarbakırspor’un 2000-2001 döneminde penaltı attığı sayının 1’den 24’e yükselmesi gösterilebilir.
NEDEN DİYARBAKIR?
‘Kürt sorunu’nu apolitik kitleler yaratarak ve asimilasyonla tamamlamaya çalışan tüm iktidarların ilk başvurduğu noktalardan biri Diyarbakırspor oldu. Peki neden Diyarbakırspor? Neden Batmanspor değil?
Kürtler yaşadıkları coğrafyanın doğa güzelliğinin farkında dağlarına, ovalarına, yaşam alanlarına önem veren bir ulustur.. Yıllardır Gaziantepspor süper ligde ter dökmüş ancak Kürtlerin, Gaziantep’i sahiplenen bir durumu olmamıştır. Keza Batman Petrol Spor lige çıktığında bölgede bir bayram havası yaşanmadı. Diyarbakır, Kürtlerin tarifi ile “Doğu’nun Paris’i” , mücadelenin kalesi. Tam da bu doğrultuda tüm devlet erkânı burayı hedef aldı. Batıda esen Jimy Hendrix, Elvis Presley, Beathles rüzgârı elbette buralarda da Ruhi Su, Aşık Veysel gibi ozanlarla esiyor, gençler ‘Özgürlük’ , ‘Sosyalizm’ gibi kelimeleri sık sık kullanıyordu. Bunların başında da okur-yazar oranı bölgede en yüksek olan Diyarbakır geliyor, buradan başlayan tartışmalar ve talepler diğer illere yayılıyordu. Bunun önünü kesmek ise Mussolini’nin tarifi ile ‘kitleleri uyutmanın en iyi yöntemi’ tercih ediliyordu: Futbol.
ARZU EDİLENİN TAM AKSİNE
Süper Lig’e çıktığı dönemlerde her deplasman karşılaşmasında ‘PKK dışarı’ sloganlarıyla karşılaşan Diyarbakırspor, ‘İstiklal Marşı okumuyorlar’ denilerek ırkçı saldırılara maruz kalıyor, takım otobüsü taşlanıyor ve yöneticileri tribünde tartaklanıyordu. Televizyon kanallarında fitili ateşlenen ırkçı saldırıların ardı arkası kesilmezken, TRT’nin ‘yayımlanacak’ dediği Altay karşılaşmasını son anda gelen yaptırımın ardından yayınlamama kararı ve saha içerisindeki saldırılar, artık Diyarbakırspor’u devletin kullanabileceği bir argümandan çıkarmıştı. Bunun en büyük nedeni ise her geçen gün politikleşen Kürt illerinin Diyarbakırspor maçlarına giderek, istenilen seyirci olmayacağını açık açık göstermesi olmuştu.
2014 YILINDA AMEDSPOR VE BASKININ ARTIŞI
2014 yılında kulübün yaptığı genel kurul ile takımın adını Amed Sportif Faaliyet olarak değiştirmesi, Diyarbakır’ın gerçek adı olan Amed konması halkın fazlasıyla hoşuna gidecek ve devletin elini çektiği, taraftarın kendi öz savunma birimi olarak gördüğü alan haline dönüşecekti. Tabi ki bu geçiş sürecinde adının Kürtçe olmasından kaynaklı TFF 1 yıl boyunca başvuruya cevap vermemiş, takım isminin değişmesi için hukuki yollardan mücadele vermek zorunda kalmıştı.
Bu sancılı süreçleri geçirmeyi başaran Amedspor ‘dan devlet elini tamamen çekmekle kalmamış, federasyon maşasıyla hukuksuz ve kabul edilemez baskıları tercih etmiştir. Bursaspor maçında ‘Çocuklar ölmesin maça da gelsin’ pankartına verilen ceza ise en belirgin örneklerden oldu. Bursasporlu ırkçı taraftarların sık sık ‘Apo’nun p.çleri yıldıramaz bizleri’ , ‘Şehitler ölmez vatan bölünmez’ sloganları karşılaşma boyunca sürerken A Spor’un muhabiri Amedspor dememek için ‘onlar’ tarifini kullanmayı tercih etmişti. Bütün bu saldırgan tavırlar cezasız kalırken ‘Çocuklar ölmesin maça da gelebilsinler’ pankartı ideolojik bulunarak bir maç seyircisiz oynama cezasına çarptırılmıştı. Sokağa çıkma yasağına destek vermek için ‘Direnişte olanları selamlıyorum’ mesajı ileten Deniz Naki’ye ise 12 maç men cezası verilmişti.
Siyasette HDP’nin, müzikte Ahmet Kaya’nın, sinemada Yılmaz Güney’in maruz kaldıklarına, Amedspor da eklendi.
Geçtiğimiz ay ise Amedspor – Sakaryaspor karşılaşmasında yaşanan olaylar, Mansur Çalar’a futboldan men cezası, yönetimin herhangi bir açıklamasının değerli kılınmaması, yine A Spor’un şoven programları ‘Amedspor’dan neden bu kadar nefret ediyorlar?’ sorusunu akıllara getirdi. Aslında neden sorusuna verilecek en doğru yanıt tribünde takımını destekleyenler tarafından verilecektir. Her deplasmana giden (yasak olmadığı sürece, keza 2 yılı aşkın deplasman yasağı var), içerideki maçları kaçırmayan, şehir ile bağ kurmuş taraftar grubu Barikat ve kadın taraftar grubu Mor Barikat ile konuşma şansımız oldu. Neden sorularının aslında en net cevabını Mor Barikat veriyor;
Öncelikle bilinçli kadın bilinçli toplum ilkesiyle bir örgütlenmemiz var.
Kendimizi endüstriyel futbol karşıtı, ırkçı cinsiyetçi tribünlere karşı mücadele eden anti-faşist Amedspor’un yurtsever taraftar birliği olarak tanımlıyoruz.
Grup üyelerinden oluşan kadınlar ile bir araya gelerek tribün üzerinde yaptığımız çalışmalarla aslında kadınların her türlü alanda erkeklerle aynı seviyede mücadele verebileceğini, ortak yaşamın daha çok gerekliliğini ve ayrışmayı, ötekileşmeyi yaşayan insanların kadını erkeğiyle birbirine daha çok kenetlendiğini Amedspor adı üzerinden tüm Türkiye’ye hatta dünyaya göstermek istiyoruz. Ve çalışmalarımızı da bu yönde yürütüyoruz.
Amedspor ile birlikte halkın arasında ciddi bir bağ oluştu nasıl yorumluyorsunuz?
Amedspor her ne kadar dışardan bir spor kulübü olarak gözükse de biz Amedspor’u bir spor kulübünden çok daha fazlası, bir hayat felsefesi, bir yaşam tarzı olarak görüyoruz.
Bu güçlü bağa sebep olan şey de sportif başarılardan çok halkın Amed ismine olan sevgisi, kulübün halkla iç içe olan, samimi yapısı ve milyon Euro bütçeli takımlara karşı kısıtlı, zor şartlarda, bölgedeki savaş ortamına rağmen sonuna kadar dik duran, mücadele eden ve bizlere umut ışığı olan Amedspor futbol takımıdır
Sizi diğer kadın taraftar gruplarından ayıran nedir? Ya da kendinizi farklı görüyor musunuz?
Genel olarak kendimizi diğer kadın taraftarlardan farklı görmüyoruz çünkü aynı çatı altında el ele kol kola birlikte mücadele ediyoruz. Zılgıtlarımızın sesi birlikte yankılanıyor. Hangi takım olursa olsun kadınların da böylesi bir alanda olması bizi her zaman mutlu etmiştir. Tüm kadın taraftarlara mücadelelerinde başarılar diliyorum.
Bir proje takımı olan Diyarbakırspor ile başka bir asimilasyon politikası denendi ancak başarılı olmadı. Bugün itibariyle ise tam tersi bir durum var halkın sahiplendiği, devletin kabul etmemek için her şeyi yaptığı bir Amedspor… Devletin bu politikasını nasıl yorumluyorsunuz?
Sadece Türkiye’ye özgü değil dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir zaman, hiçbir iktidar kendisini eleştiren, bağımsızlığı savunan, özgürlükçü ve sorgulayıcı oluşumları, birleşimleri istemez ve tasvip etmez. Türkiye’de de bu durum aynen geçerli. Maddi manevi hiçbir çıkar, menfaat için Amedspor’un devletin yanlışlarına ve Kürt halkına yapılan ötekileştirmelerine sessiz kalmaması, eleştirmesi ve kendini adadığı vizyondan-misyondan vazgeçmemesi devlet kanadında bir huzursuzluğa tabi ki sebep oluyor.
Ve bu huzursuzluğunda bizlere, Amedspor’a tabi ki olumsuz etkileri oluyor.
Örneğin son olarak futbolcumuz Mansur Çalar’ın sahadaki olaylarda hiçbir şekilde bir alet kullanmadığı hem hakem, hem gözlemci, hem de doktorlardan alınan darp raporlarında tespit edilse de, oyuncumuza hukuksuz ve anlamsızca futboldan ömür boyu men cezası verildi. Biz bunun apaçık siyasi bir karar olduğunu düşünüyoruz. Ama yine de dediğim gibi bu halk, bu insanlar Amedspor’un boyun eğmeyen yapısını gördükleri noktalarda bu takıma daha çok bağlanma ve sahip çıkma duygusuna giriyorlar.
Amedspor’u diğer spor kulüplerinden de ayıran en önemli özellik, en ince çizgi budur diye düşünüyorum.
Takımın taraftar grubu Barikat ise tribünlere kültür getirmek istediklerini söyledi. Küfre, cinsiyetçi söylemlere, şiddete engel olmak istediklerini belirten Barikat grubu, “GEÇİT YOK anlamına gelen NO PASARAN sloganımızı düşününce aklımıza Barikat geldi. Tüm dünyada geçerli olmasını istedik çünkü Antifa mücadelesinde önemli bir yer edinmek istiyorduk” diyerek mücadelelerinin uzun süreli olduğunu belirtmek istedik.
Amedspor birçok noktada sorunlar yaşıyor bu durum siyasi konjoktürden kaynaklanıyor diyebilir miyiz?
Amedspor’dan önce Diyarbakırspor da -proje olmaktan çıktıktan sonra- çok ayrılıkçı ve ırkçı saldırılara uğruyordu. Maalesef Türkiye’de bazı siyasi partiler kin, nefret üzerinden oy potansiyeli yakaladıklarını düşündükleri için milliyetçilik adı altında ırkçılık yaptırıyorlar. Bu durum toplumun her alanına yansıdığı gibi spora da yansıyor.
Anti tribün kültürü Türkiye’de pek fazla yok. Barikat’ı buraya dahil edebilir miyiz?
Antifa tribün kültürü Türkiye’de var aslında sadece tribünlerde alan yaratamıyor arkadaşlar. Çünkü yıllardır holiganizm ve fanatizm hakim olduğundan Türkiye’ de Antifa üyesi olan gruplar tribün mücadelesinde fazla yer alamıyor. Barikat ve Mor Barikat elbette bu mücadelenin bir parçasıdır. Şuanda Türkiye tribünlerinde en etkili gruptur. Avrupa’da temaslarımız var ‘ Bilinçli Toplum Bilinçli Tribün ‘ projemiz daha etkin olduğunda Avrupa’da ki temaslarımızla güzel projelere imza atacağız. Türkiye’ de Antifa mücadelesini her alana taşımak istiyoruz.
Şehri ile en çok temas halinde ki takım Amedspor diyebiliriz. Bunu neye bağlıyorsunuz? Yani bu takımın şehir gibi muhalif kimliği ile alakalı olabilir mi?
Yıllardır kısıtlanmış haklarla yaşayan coğrafya halkı, birçok konuda olduğu gibi spora da aç kalmıştır. Amîd-Amîda-Amed gibi tarihi adlar almış bir şehirde kendi tarihinden aldığı bir adla endüstriyel futbola karşı mücadele eden bir Amedspor herkesi heyecanlandırdı. Seven- sevmeyen herkesi..
Bundan önce Diyarbakırspor projesi vardı devlet eliyle ancak pek de gerçekleşmedi bunu nasıl yorumluyorsunuz? Neden bu proje tutmadı?
Bizim bu sezonki sloganımız : ‘Bilinçli Tribün, Bilinçli Toplum’. İşte o dönemler mekanizma tam tersi uygulanmak istendi. Tribünlerden topluma bilinçsizlik, özünü bilmemezlik aktarılmak istendi. Hatta sokakta uyuşturucuya göz yumularak bu desteklendi. Diyarbakırspor bir değerdi, hepimizin değeriydi. Fakat birilerinin toplumu yönlendirmek ve yozlaştırmak için bir proje haline gelmesi ve taraftarların bir kesiminin bunu görmemesi çok üzücü bir durumdur. Tribünde edilen küfürleri izah etmeyeceğim ama bir düşünün, sürekli edilen küfürler bir yerden sonra artık sokakta ve yaşamın diğer alanlarına aktarılan bir uyarıya dönüşüyor. Bunun neticesinde kendi aile bireylerine bile hakaretler eden bir insan haline geliniyordu. Ama Diyarbakır halkı doğası gereği sert olduğu kadar başı diktir de! Değerlerine bağlıdır. Değerlerini ve benliğini hiç bir proje bozamaz bunu proje sahipleri bir yerden sonra anladılar ve o projenin boşa çıktığını fark ettiklerinde Diyarbakırspor’u bitirmek için tetiğe bastılar. O gün uygulanan projenin etkileri bugün var ama bizler tribünde küfrü, cinsiyetçiliği ve şiddeti sıfır noktasına getirdik diyebiliriz.
Özellikle son 2-3 yıldır Amedspor’a büyük bir baskı var bu neden oluştu. TFF ve devlet gözünde Amedspor sıradan bir kulüp, taraftar da sıradan bir taraftar mı?
Çünkü çok kolay geliyor birilerine. Kürt kimliği öne sürülüp çamur atıyor faşistler de gerek sözlü gerek fiziki saldırıya başlıyorlar. Elbette sıradan değiliz. Birilerinin çark haline getirdiği spora çomak sokuyoruz tabiri caizse. Birileri parayla başarı yakalarken bizler ruhla ve inançla ulaşabiliyoruz. Endüstriyel futbol karşıtlığımız onlar için hedef almaya yeterli. Aslında herkesin güzel pencereden bakması lazım. Bir takım bu denli korku yaratabiliyorsa, Amedspor mücadelesine daha sıkı sarılmamız lazım. Kulaklarda hala yankılanıyor ” Bir futbol takımından korkuyorlar, Amedspor ‘ dan korkuyorlar Amedspor’dan!”