yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

Salgın Hastalıklar ve Resim Sanatı

Sanat tarihinde sanatçıları bilinmemesine karşın yarattığı etki nedeniyle sanatsal üretime konu olan hastalık betimlemeleri arasında eski örneklerden bazıları, İncil’de yer alan ve Hz. İsa’nın cüzzamlı insanları iyileştirmesine dair olan sahnelerdir. Cüzzamlı betimlemeleri Avrupa’da daha sonraki yıllarda birçok sanatçının çalışmasında yer almıştır.

Sanatçılar, toplumu ve kendisini etkileyen hastalık ve ölüme ait korkuları, üretimlerine konu olarak genellikle, yarattığı sonuçlar ve bıraktığı derin duygusal etkiler şeklinde ele almıştır. Sanat tarihinde yapılmış betimlemelerde özellikle hastalığın yarattığı çaresizlik ve korkunun farklı ifade biçimleri ile aktarılmaya çalışıldığı görülmektedir. Bulaşıcı hastalıkların resim sanatına yansıması, 1347 yılında ortaya çıkan ve durdurulamaz bir biçimde yayılıp Avrupa nüfusunun üçte birinin ölümüne yol açan, Yersinia Pestis bakterisinin neden olduğu “Veba” ile başlamıştır. XII-XVIII. yüzyıllar arasında Avrupa’da devletlerin yıkılması ile sonuçlanmış ve etkileri oldukça uzun süre devam eden veba salgını, sanat tarihinde sanatçıları en fazla etkisi altına alan hastalık olmuştur. Ortaçağ resim sanatında hastalık ile ilgili resimlerin yoğun şekilde görüldüğü bu dönem ile ilgili; Huizinga, özellikle XV. yüzyılın Avrupa için büyük bir buhran dönemi olduğunu, bu dönemde karamsarlığın egemenliğinde vebanın, şiddetin, açlığın, cehennem ve kötülük ile ilgili varlıkların kol gezdiği insanların korkular içinde yaşadığından bahseder (Venturi, 2005).

Vebanın ve salgın hastalıkların her dönemde farklı biçimlerde yeniden ortaya çıkması ölüm-veba kavramının, resimlerde daha sert ve daha karamsar bir biçimde tasvir edilmesine neden olmuştur. Albrecht Dürer’in Kıyametin Dört Atlısı adlı eseri salgın hastalıkları ve ölümü sembolize eden en önemli eserlerden birisidir. 1497-1498 tarihli bu ahşap baskı gravürde dört atlı sağdan sola; elinde yay tutan Salgın (bazı yorumlarda İsa’nın dünyayı fethi), elinde kılıç tutan Savaş, elinde terazi tutan Kıtlık ve çürümekte olan bir beden şeklinde tasvir edilen Ölüm’dür.

Nikiforuk’a göre; Hristiyanlıkta kıyamet alameti olarak ortaya çıkacağına inanılan bu dört atlı, Yeni Ahit’teki -Vahiy Kitabı olarak da bilinen Apokalips bölümüne göre; beyaz at ve binicisi İsa’yı, kızıl at ve binicisi kan ve savaşı, siyah at ve binicisi kıtlığı, soluk renkli at ve binicisi ise salgın hastalıkları ve ölümü sembolize eder (Nikiforuk, 2018).

Salgınların olduğu dönemlerde yaşayan ressam ve sanatçılar da yaşadıkları dönemin kişisel ve toplumsal yıkımlarını, duygu durumlarını başarıyla resimlerine yansıtmışlardır. Salgın hastalıkları anlatmada en başarılı eserleri veren ünlü Alman ressamı Albrecht Dürer (1471-1528), ailesinde dünyaya gelen üçüncü, fakat hayatta kalabilen ilk çocuktur. İnsanlar yetersiz ve tek tip beslenme, çiçek, dizanteri, tifüs, havale, grip, tüberküloz, kızamık, kızıl, boğmaca, 18. yüzyıl başlarına kadar da veba nedeniyle ölmekteydiler. 19. yüzyılın ünlü ressamı İsviçreli Arnold Böcklin’in (1827-1901) karamsarlık ve uğursuzluk saçan alegorileriyle Alman meslektaşlarını etkileyecek resimler yapması hiç şaşırtıcı değildir. Çünkü onun da çocukları içerisinden 19 aylık ila 3,5 yaş arasında değişen yaşlarda olan dört oğlu ve 7 yaşında kızı ölmüştür. Bu nedenle Arnold Böcklin (1898) vebayı sokaklarda dolaşan, ölüm ve yıkıma neden olan kötü bir çapulcu olarak temsil etmiştir. Veba sokaktaki insanlara kaçacak yer bırakmamaktadır. Böcklin’in eserlerinde veba ilahi güçlerden kaynaklanırken; tüberküloz tutku ve yoksulluk olarak temsil edilmiştir. Her iki hastalık da eserlerde iyileşme belirtisi olmayan ve ölüm olasılığı kesin, ciddi bir biçimde ifade edilmiştir.

Veba kadar yaygın olmasa da frengi salgını, Avrupa başta olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde görülmüş ve hastalık özellikle bedende yarattığı fiziki bozulmalar nedeniyle insanların hafızalarına kazınmıştır. XV. yüzyılda başlayan frengi salgını, sanatçıların çalışmalarına figürlerin biçimlerinde meydana gelen deformasyonların abartılı şekilde betimlenmesi şeklinde yansımıştır. Bunun en güzel örneğini Picasso, Avignonlu Kadınlar eserinde frengili kadınların yüz deformasyonlarını farklı göstererek vermiştir ve bu resim sanatında yeni bir akım olan Kübizm akımının başlamasını sağlamıştır.

Sanata ve edebiyata bulaşmış olan bir diğer salgın, 19. yüzyıldaki verem salgınıdır. Birçok ünlü şair ve bestekâr vereme yakalanır. Verem özellikle romantik sanatçıları mahveden bir “dâhi hastalığı” olarak tanınmıştır. Bu süreçte kimi romantik şairler “mezarlık ekolü”nü başlatmışlardır. İnsanların yaşam biçimlerinde meydana gelen değişiklikler salgın hastalıkların ortaya çıkmasına neden olmuş, bu değişiklikler kolera gibi bölgesel hastalıkları büyük salgınlar haline dönüştürmüştür. Kirli sular ve hijyen eksikliği nedeniyle yayılan kolera hastalığı yarattığı ani ölüm ve büyük yıkımlar ile sanatçıların ilgisini çekmiş, eserlerde salgının insan bedeninde yarattığı etkiler ve ani ölüm konu olarak işlenmiştir. İnsanın doğaya olan müdahalesi ile ortaya çıkan bir diğer hastalık olan sıtma salgını, özellikle Afrika kökenli olmasına rağmen farklı bölgelerde de yayılım göstermiştir. Sanatçılar sıtma konusunu hastalığın yarattığı korkuya karşı yaşanan çaresizlik ve hastalıktan korunmaya yönelik yapılan eylemlerin tasvir edilmesi şeklinde gerçekleştirmiştir (Yabalak, 2020).

Modern dünyanın karşılaştığı en büyük felaketlerden biri olan İspanyol Gribi Birinci Dünya Savaşı yıllarında ortaya çıkmış, 1918-1920 yılları arasında yaklaşık 500 milyon kişiyi etkilemiştir. Grip, Birinci Dünya Savaşı’na kadar etkisi az olan, hatta pek de önemsenmeyen “evcil” bir salgın sanılmıştır. Ama 1918 baharında aniden yetişkinlere düşman kesilmiş ve on sekiz ay içinde, 50 milyondan fazla insanın ölmesine neden olmuştur. Milyonlarca insanın ölümüne neden olan bu salgın, yine milyonlarca insanın ölümüne neden olan bir savaşı bitirmiştir. Birçok sanatçının da yakalandığı hastalık sanatsal üretimlerde özellikle yarattığı ölüm ve ölüm korkusu ile işlenmiştir. Schiele, İspanyol gribinin yarattığı yıkımı “Aile” isimli çalışmasında ele almış, kendisini, gripten ölen eşini ve doğmamış çocuğunu resmetmiştir.

Grip virüsünün her on ya da on dört yılda bir genetik yapısında değişiklik yapabilme yeteneği onu yenilmez kılmıştır. Virüslerin her beklenmedik değişiminde, hayvanlar ve insanlar toplu halde hastalanmaya ve ölmeye başlamıştır. Ekolojik dengenin kapitalizm ve insan eliyle giderek bozulması nedeniyle 20. yüzyılda salgınlar artarak devam etmektedir. Ya eski virüslerin yeniden canlanmasıyla ya onların türevlerinden ya da yenilerinin gelişmesiyle salgınlar bugün olduğu gibi gelecekte de artarak devam edecektir.

Çağımızda insanlarını etkileyen HIV, AIDS ve Covid-19 salgını gibi hastalıklar toplumsal duyarlılıkların ortaya çıktığı hastalıklar olmasına rağmen ressamların üretimlerinde henüz etkili üretimlerin ortaya çıktığı temalar olmamıştır. 2019 yılında ortaya çıkan Covid-19 salgınının yeni olmasına rağmen insan hayatında yaratacağı değişim ve bu hastalık ile ilgili yapılacak sanatsal üretimleri ve resim sanatına yansımalarını ilerleyen zamanlarda daha net olarak görmek mümkün olacaktır.

Sanatsal ifadeye konu olan olaylar, olgular sanatçı bakışıyla, kimi zaman sevinç, hüzün, yas, umutsuzluk gibi güçlü duyguları doğurmaktadır. Sanatçı kendini ifadede hangi üslubu kullanırsa kullansın, ait olduğu toplumun ya da dünyanın acılarına ortak olan ve kitlelere aynı hisleri veren bireydir. Salgın hastalıklar da dünyada derin yaralar açmıştır. Sanatçı, ait olduğu toplumun ya da dünyanın acılarını, sevinçlerini içinde hissedendir. Sanatçılar açısından salgının üstesinden gelmek için güçlü duygular üretmek ve üstün bir çaba harcandığını göstermek çok önemlidir. Bu durum; hastalık ve ölüm nedeniyle acı ve korku dolu toplumları sakinleştirmek, cesaretlendirmek ve teselli etmek için gerekli bir sanatçı duyarlığı olarak değerlendirilebilir.

Modern zamanlara gelindikçe sanatçılar, yine bir aracılık etme duygusuyla hareket etmişlerdir. İnsanların etraflarında gelişen salgınlara nasıl dayanabileceklerini ve direnebileceklerini göstermek maksadıyla birçok eser yaratmışlardır. Aralık 2019’dan beri Çin’in Wuhan kentinden başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan “Covid-19” pandemisi milyonlarca insanın ölümüne neden olarak insanlığı derinden etkilemektedir. İnsanlık, tarihi boyunca, yaşanan salgınlarda meydana gelen dramların sanata yansımalarını görmüştür. Bu bağlamda salgınların toplumsal anlamda etkileri ve sanata yansımalarının incelenmesi ayrıca bir ihtiyaçtır (Başbuğ, 2020).

Ressamlar tarafından yüzyıllardır insanı, doğayı ve tüm canlıları olumsuz olarak etkileyen cüzzam, veba, frengi, çiçek, kolera, sıtma, tüberküloz, İspanyol gribi, AIDS, Covid-19, vb. gibi salgınların ortaya çıkışları ve hastalık teması kapsamında yapılmış resimleri, dönemin sosyal-kültürel-siyasal özelliklerini de içine alarak biçimsel ve içerik olarak ele alınmış, görsel olarak analiz edilmiş, resmedilmiş ve sanatseverlere sunulmuştur.


KAYNAKLAR

Başbuğ Z. (2020). Salgınların Resim Sanatına Yansıması ve Nedim Günsür’ün “Kızamık” İsimli Eseri Üzerine. Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi. Cilt 9, Sayı 4, 2286-2269

Nikiforuk A. (2018). Mahşerin Dördüncü Atlısı, Salgın ve Bulaşıcı Hastalıklar Tarihi. Çev. Ed: Erkanlı S. İletişim Yayınları; Tarih Dizisi 12, İstanbul, 7. Baskı.

Venturi, L. (2005). Hieronymus Bosch’tan Bruegel’e, Rönesansın Serüveni, Gürsoy, S. (çev). İstanbul: Y.K.Y.

Yabalak H. (2020). Sanatçının Esin Kaynağı Olarak Salgın Hastalık ve Hastalığın Resim Sanatına Yansıması. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. Sayı: Salgın Hastalıklar Özel Sayısı, 493-538

Ali İhsan Ökten
diğer yazıları