yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

Toplumsal belleği yaşatarak hayatı yeniden inşa etmek; sistem içi onarımla mı, başka bir kamusalı kurarak mı?

Doç. Dr., Mimar, Başka Bir Atölye

https://www.baskabiratolye.com

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir televizyon programında depremden etkilenen illere ilişkin açıklama yapıyor.[2] Tarih 22 Mart 2023. Şubat ayındaki ilk depremin üzerinden henüz iki ay bile geçmemiş. Açıklamasında “…Enkazların kaldırılması ile birlikte malum bir taraftan çadır kentler, prefabrik evler kuruldu. Yarın temel atmaya başlıyoruz ve söz verdiğimiz gibi inşallah 1 yıl içerisinde kalıcı konutları bitirmeye Rabbim bizleri muvaffak etsin…. Bizim Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın elinde projeler var. Geçmişte attığımız adımlar var. İzmir’de Van’da Bingöl’de bu işleri yaşadık. Biz köy evlerini yapmak suretiyle de bu işi ispatladık…. Van’da artçılar devam ederken temellerimizi attık. İnşa aşamasında döktüğümüz betonda hasar veya çatlak meydana gelirse çeşitli bazı tekniklerle onarımı yapılır…” diyor. Öte yandan bölgede geçici yapılaşma yeterli düzeyde olmadığı gibi kurulanların da niteliğinin çok kötü olduğunu görüyoruz. Yerleşimlerin bir kısmını şimdiden sel bastı. Daha yeterli nitelikte geçici yapılaşma sağlanmadan kalıcı konutların inşaatına başlandığını ifade ediyor. Van’da da artçı depremler devam ederken yapı temellerinin atıldığını söylerken, kendisi de inşa aşamasında oluşan sorunları kabul ediyor ve bunlar normalmiş gibi onarılabileceğini söylüyor. İktidarın en üst düzeyinden, bakanlıklara, valiliklere ve çeşitli kademelere dek bu ve benzeri sözleri duyuyoruz. Diğer yandan bilim insanları, meslek örgütleri bu süreçlerin nasıl olması gerektiğini söylüyor; örneğin Şehir Plancıları Odası kentsel dönüşümden bölgesel kalkınmaya dek yeniden yapılaşmanın evrensel ilkelere, bilimsel yöntemlere, ekosisteme uyumlu bir şekilde sürdürülmesinin gereğini son derece basit ve net bir şekilde grafiklerle anlatıyor.[3] Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu açıklıyor; geçici yapılaşmanın su kenarlarına yapılması hatalıdır, hele de UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kabul edilmiş olan Hewsel Bahçeleri ve Dicle Nehri kenarına yapılması evrensel değerlere doğrudan zarar verir diyerek.[4] Ancak Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Abdullah Çiftçi de bu uyarılara karşı açıklama yaparak –selin etkilerini de göre göre– yer seçimini savunmaya devam ediyor.[5] Bu tür kutuplaşmaların deprem sürecindeki karşılıklarını çoğaltmak mümkün. Sadece içinden geçtiğimiz deprem süreci için de değil, son yirmi yıldır artan bir şekilde bu tür durumlarla karşı karşıyayız. Peki bu birbirine tamamen zıt iki tutum karşısında şimdi-artık-şu an nasıl hareket edelim de süreci eşit, adil bir yaşamdan yöne dönüştürebilelim?

Bu yazıda Kültür Meclisi için kaleme aldığım yazıdan[6] devamla, öncelikle deprem illerinde halihazırda süregiden yeniden inşa politikasının işleyişine dikkat çekeceğim. Söz konusu yazının yayımlandığı 22 Şubat 2023 tarihinden bu yana sadece bir ay geçti, ancak çok hızlı kararlar alındı ve bunlar uygulanmaya başladı. Genel bağlamda kapitalist kentleşme metalaştırdığı ortak değerlerimizi katlederek yoluna devam ederken, yarattığı krizleri yine sermaye birikimini hedefleyen yollarla aşmaya çalışıyor. Bu süreçte ekoloji, kültür, mekân, bellek gibi ortak değerlerimiz kırıma uğruyor ve artık toplumsal ölçekte eko-kırım, kültür-kırım, mekân-kırım, bellek-kırımdan söz ediyoruz. Deprem illerindeki şu anki uygulamalar ise bu kırımların daha da ağır bir şekilde ve gayet de kasıtlı olarak yürütüldüğünü işaret ediyor. Bu koşullarda müşterek değerlerimizi yok eden bu uygulamaları onarmaya çalışmanın, diğer bir deyişle sistem içi onarımın bir seçenek olarak nihai bir çözüm yolu olmadığını ileri sürüyorum. Sorunu daha da katmerleştiren sisteme karşı artık kolektif başka bir kamusal üretimi kurmamız gerekiyor. Diğer yandan bugüne dek yaptıklarımızın dönüştürücü gücü ortada olduğu göre, şimdiki yeni durum karşısında da başka yolları denememiz elzem. Ancak o zaman birbirine tamamen zıt iki tutum karşısında yaşamı eşit, adil bir yöne bükebiliriz. Bu bağlamda yazıda son olarak yıkılan yapılı çevreyi yeniden inşa ederken toplumsal belleği yaşatmanın yollarına ilişkin düşüncelerimi paylaşmaya açacağım.

 

Deprem illerinde “OHAL Bakanlığı” ilan etmenin toplumsal karşılığı

6 Şubat 2023 tarihli ilk depremin hemen peşine 8 Şubat’ta 10 ilde olağanüstü hâl ilan edildi. 24 Şubat 2023’te de OHAL kapsamında 126 No’lu Cumhurbaşkanlığı kararnamesi Resmî Gazete’de yayımlandı.[7] Bu Kararname gereğince depremden etkilenen alanlarda vasıf değişikliği yapılabiliyor ve bu yerler Hazine adına tescil edilebiliyor. Köy alanları dahil plan ve imar uygulamaları beklenmeksizin, askı, ilan, itirazlar uygulanmaksızın el koyma izni veriliyor. Kararname bu yönüyle 3194 Sayılı İmar Yasasını yok sayıyor. Deprem illerinde iskân ve yapılaşmada tek yetkiyi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na (ÇSİDB) devrederken başka kişi, kurum ve meslek örgütlerine hiçbir hak tanımıyor. Ormanları, meraları, tarım alanlarını imara açmak suretiyle Orman Kanunu, Mera Kanunu da iptal ediliyor. Taşınmaz mülkiyeti ve imar hakları kısmen veya tamamen başka bir alana aktarılabiliyor. Kamu kurum ve kuruluşlarına ve de özel mülkiyete ait bütün taşınmazların ÇŞİDB Bakanlığı tarafından devir ve acele kamulaştırma kararı alınabiliyor. Bu işlemler ÇŞİDB dışında TOKİ tarafından da yürütülebiliyor. Alanlar Hazine adına tescil olabiliyor ve hemen inşaat başlayabiliyor. Bu maddeleriyle Kararname Tapu ve Kadastro Kanunu, Medeni Kanun gibi kanunların da üstüne çıkıyor. Deprem illerindeki enkaz atıklarının dökümü için tek yetkili Vali olarak tanımlanıyor ve atık sahalarının tespiti her tür belgeden muaf tutuluyor.

Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuk Komisyonu’nun ifade ettiği gibi, 126 No’lu kararname ile Anayasa’ya aykırı olarak ÇŞİDB, deprem bölgesinde “Olağanüstü Hal Bakanlığı” olarak yetkilendiriliyor.[8] Kararname üzerine bir ay geçmeden neler olduğuna bakalım. Cumhurbaşkanı’nın 24 Mart 2023 tarihli açıklamasına göre, ilgili Kararnamenin gerekleri yerine getirilmiş ve deprem illerinin henüz kadastral planları olmayan orman, mera, tarım vb. alanları imara açılmış, hızla projeler üretilmiş ve uygulama başlamış.[9] Üstelik bu kararlar daha kararname resmî gazetede ilan edilmeden alınmış ve projelendirme süreci başlamış. Diğer bir deyişle insanlar dayanışmayla canları enkaz altından kurtarmaya çalışırken ve yeterli destek bulamazken, hızla projeler kotarılmaya başlanmış. Anka Haber Ajansı’nın paylaştığı “Afet Bölgesi Tasarım Alanları Rehberi” de iktidara yakın firmaların konut inşaatı için projelere katıldığını gösteriyor.[10] Rehberin ilk sayfasının altında üç imza göze çarpıyor; T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, TOKİ, GYODER. Bunlardan ilki olan Bakanlığa, en son 126 No’lu kararname ile ne tür imkanlar tanındığını yukarıda kısaca aktardım. TOKİ’nin (Toplu Konut İdaresi Başkanlığı) sosyal konut inşa etmek üzere kurulmasına rağmen kentsel dönüşüm yasasını sermaye birikimi lehine ne şekilde kullandığını çok sayıda araştırmacı yıllardır ifade ediyor. Rehberdeki üçüncü imza olan GYODER de inşaat sektörünün sürece elele ve ilk elden karar vericiler arasında nasıl iştirak ettiğini açıkça gösteriyor. Gayrimenkul Yatırımcılar Derneğini’nin kısaltması olan GYODER’in Web sayfasını incelediğinizde yönetim kurulu başkanı Mehmet Kalyoncu’dan başlayarak ülkenin inşaat sektöründe başı çeken firmalarının dernekte yönetim, denetim, icra vd. kurullarında yer aldığını görebiliyorsunuz.[11] Derneğe danışmanlık yapan bilim insanları, akademisyenler de var. Özetle haber bize, 126 No’lu Kararnamenin açtığı imkânlarla deprem illerinde henüz imara açılmamış yerlerin, Bakanlık girişimi ve bu firmalar aracılığıyla, bu firmalara hizmet eden mimarlık, mühendislik vb. ofislerin katkılarıyla, akademisyen, bilim insanı, meslektaşların projeleriyle inşaata açıldığını gösteriyor.

İmara dair bu girişimlerin bir de mülkiyet hakları üzerine etkileri var. Hatay Valiliği’nin konteyner kent alanları için alınan geçici el koyma kararına bakalım.[12] Karara gerekçe olarak iki kanun referans veriliyor. İki kanunu da buraya açık olarak kopyalayacağım. Zira ikisi de bölgede sınırsız yetki ile her türlü faaliyetin yapılabileceğini o kadar net gösteriyor ki, karşımızdaki sorunun ne denli büyük olduğunu buradan da kayda geçirelim. İlk kanun 7269 Sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun”. Bu kanunun “Mülkiye amirlerine verilen olağanüstü yetkiler” başlıklı 6’ncı maddesinde afetlerin meydana gelmesinden sonra vali ve kaymakamların; bedeli, ücreti veya kirası sonradan ödenmek üzere her türlü taşıt araçlarına ve gerekli makine alet ve edevatına el koymaya ve hiçbir kayda ve merasime tabi olmaksızın tedavi, kurtarma, yedirme, giydirme ve barındırma gibi işlerle bu gibi işlerin gerektirdiği acil satın almaları ve kiralamayı yapmaya, Devlete, mahalli idarelere, evkafa, İktisadi Devlet Teşekkülleri ile bunlara bağlı kurumlara ilişkin her türlü taşınmaz malları; yetmemesi halinde de diğer tüzel kişiler ile gerçek kişilere ait bina ve müştemilatı ile bahçe ve arsa gibi araziyi geçici olarak işgale yetkili olduğu geçiyor. Diğer kanun ise, 2935 Sayılı Olağanüstü Hal Kanununun “Mal Yükümlülüğü başlıklı 7’nci maddesi; bu maddeye göre, tabii afet ve tehlikeli salgın hastalıklar sebebiyle olağanüstü hal  ilan edilen bölge içindeki kamu kurum ve kuruluşlarıyla tüzel ve gerçek kişilerin,  kendilerinden  istenecek veya yükümlülük konulacak arazi, arsa, bina, tesis, araç, gereç, yiyecek, ilaç ve tıbbi  malzeme ile giyecek ve diğer maddeleri vermek zorunda olduğu, bu amaçla; öncelikle o bölgedeki genel ve katma bütçeli dairelere, kamu iktisadi devlet teşekkülleri ve kuruluşları ile bunlara bağlı müesseselere ve mahalli idarelere başvurulacağı, ihtiyaçların bu kaynaklardan zamanında ve yeterince karşılanmaması halinde, imkân ve kaynakları da dikkate alınarak, bölgedeki özel kuruluşlara ve gerçek kişilere ait olanlara yükümlülük konulacağı ifade ediliyor.

Valilik kararına ek olarak da geçici el koyma işlemi yapılan parsel listesi, barınma ihtiyacı nedeniyle el koyma kararı ve valilik oluru belgeleri paylaşılıyor. Şahıslara ait taşınmaz mülklere bu yolla el konuluyor. Önceki depremlerden de bildiğimiz üzere geçici yapılaşmaların en az iki, üç yıl sürdüğünü düşünürsek bu el koymaların da uzun soluklu olma ihtimali yüksek. Depremden etkilenen, kimi hayatta olmayan, kimi yerinden edilen, kimi de hayatını kurmaya çalışan, gündelik hayatı idame ettirmeye uğraşan yurttaşların bu listelere erişmesi ne derece mümkün, belli değil. Bu noktada Hatay’daki bu sürecin çok benzerini yakında yaşadığımız Diyarbakır örneğini vereceğim. Kültür Meclisi’ndeki yazımda[13] henüz 126 No’lu Kararname yayımlanmamış, Anka Haber Ajansı’nın paylaştığı rehber, firmalar ortaya dökülmemiş, acele kamulaştırmalar henüz başlamamıştı. Ancak daha o zaman bile Hatay’ın yıkımı peşine gelen açıklamalar, Diyarbakır’daki yıkımın peşine olanların önizlemesi biçimindeydi. Söz konusu yazıma ikinci kez referans vermemin nedeni, aslında bu olanları daha önce de yaşadık, daha önce de karşı çıktık ve yine başımıza aynı şey geldi vurgusunun altını çizmek. Buradan da şuna varıyorum; meslek örgütleri başta olmak üzere, demokratik kitle örgütleri, sivil örgütlenmeler ve toplumsal sorumluluk üstlenen yurttaşlar olarak elimizdeki imkanları aynı yollarla kullanmamızın bizi farklı bir sonuca ulaştırma olasılığı bu kez daha da düşük gözüküyor. Sözlerimi açmak için yeniden Diyarbakır’a dönelim, orada ne olmuştu hatırlayalım. Çatışmalar nedeniyle tahrip olan kent, 2016 yılında 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanunun 2. Maddesi gereği riskli alan ilan edildi, acele kamulaştırma kararı alındı. Kentin Sur İlçesi’nde 40.000 kişi yerinden edilmişti. Önce İlçenin %60’i acele kamulaştırıldı. Bu oran daha sonra %98’e çıktı, yani İlçe’nin neredeyse tümü kamulaştırıldı. Uluslararası Af Örgütü’nün hazırladığı rapora[14] göre, o sırada yapılan bir ankete katılan halkın %95’i kamulaştırmaya karşıydı. Diyarbakır Barosu kamulaştırmaya itiraz eden halka destek oldu. Ancak halkın sadece %15’i itiraz edebildi. Aynı deprem sürecinde olduğu gibi yerinden edilmiş, çatışmanın travmatik etkisiyle boğuşan, gündelik hayatı kurmaya çalışan kişilerin hızlı hukuki süreçlere adapte olması hiç kolay değildi. Özetle bunlar ne anlama geliyor? Daha önce 6306 sayılı Afet yasası kapsamında da defalarca İstanbul’da Sulukule, Tarlabaşı vd. yerlerden Diyarbakır’da Sur’a dek başımıza geldiği gibi yurttaşların toprak değeri yüksek alanlarına el konulma süreci deprem koşullarında da gerçekleşebilir; zaten aynı savaş gibi deprem nedeniyle travma geçiren, yerinden edilen, başka bir yerde hayat kurmaya, gündelik hayatını idame ettirmeye çalışan kişiler bu uygulamalardan haberdar olmayabilir, haberdar olsalar bile hukuki süreci işletmeleri bir dolu nedenle güç olabilir. Kenti, kültürel değerleri, yaşamı tüm bileşenleri ile kuran kişilerin yerinden edildiği, mülksüzleştirildiği bir yerde yaşanan şeyin adı bellek-kırım, kent-kır-mekân kırımdır, sosyo-ekonomik ve kültürel bir erozyon, yok oluştur. İnsanların toprağıyla suyuyla hayvanıyla doğasıyla ait olduğu bir yeri yeniden kuramayacak olması temel bir hak ihlali olmasının yanı sıra depremde canını, geçmişini yitirdiği gibi, şimdisini ve geleceğini de yitirme olasılığıdır.

Metnin girişinde ekoloji, kültür, mekân, bellek gibi ortak değerlerimiz uğradığı kırımdan söz etmiş ve deprem illerindeki şu anki uygulamaların bu kırımları daha da ağır bir şekilde ve kasıtlı olarak sürdürdüğüne işaret etmiştim. Bu çerçevede imar faaliyetlerinin yanı sıra ekosisteme ve kültürel değerlere yönelik müdahaleleri de kısaca açalım. 126 No’lu Kararname dışında ekosisteme yönelik en ağır darbe çevre mevzuatı kapsamındaki bazı yükümlülükleri askıya alan müdahale oldu.[15] Örneğin “Çevre yönetimi hizmetleri hakkındaki yönetmelik, “Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) yeterlik belgesi tebliği”, “Atık yönetim yönetmeliği” gibi ekosisteme etki edecek yapılı çevre faaliyetlerini denetleyen yönetmelikler 8 Mayıs 2023 tarihine kadar geçersiz kılındı. Deprem peşine enkazın sağlıklı bir şekilde kaldırılması, atıkların güvenli bir şekilde bertaraf edilmesi gibi konuların hukuki takibini de engelleyecek bu erteleme, bölgede her şeyi mümkün kılacak siyasi bir tutuma da işaret ediyor.

Kültürel değerlerin nasıl etkilendiğine bakarsak, Kültür ve Turizm Bakanı’nın açıklamaları bölgede kültürel mirasın da hızla yeniden inşasına yönelindiğini gösteriyor. Bakan, bir TV programında[16] bazı akademisyenlerin, meslek insanlarının ismini sayıyor ve şu ana kadar uyguladıkları yöntemlerle bir yeniden inşa faaliyeti tarifliyor. Bakanlığın adındaki oksimoronluk açıklamalarda da karşılık buluyor (aynı durum birbirine zarar veren çevre-şehircilik-iklim değişikliği başlıklarıyla Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı için de geçerli tabii). Kültür ve turizm gibi birbirini baskılayan, koruma-kullanma dengesini tahrip eden çatışmalı-çelişkili ikilik hali, nihayetinde sermaye lehine kültürü de turizmi de metalaştırıyor ve aralarında kitle turizmi lehine bir tür uzlaşma sağlıyor. Örneğin deprem bölgesindeki on bir il için yeni turizm rotaları gündeme geliyor.[17] Konaklama tesisleri, gastronomi turizmi vb. derken somut olmayan kültürel mirasın da yaşatılmasından dem vuruluyor. Böylelikle bir kere daha birbiri ile çelişen, çatışmalı bir durumla karşı karşıya geliyoruz. Yapılı çevre, kültürel değerler yıkılmışken ve de üzerinde yapı olmayan arazilere geçici yapılaşma adı altında el konuluyorken, diğer bir deyişle bölgede söz konusu kültürel değerleri üretenler yerinden edilmişken ne somut olmayan değerler yaşar ne de özgün bir değer üretilir. Tıpkı neredeyse tamamı kamulaştırılan Sur’da olduğu gibi ancak taklit kopyalar inşa edilir; inşai olarak betonarme üstü taş kaplama, planlama ve cephe düzeni açısından özgünle alakası olmayan yapılar gibi… Oysa ki yerelden insanlar kültürel değerlerine sahip çıkmaya ve Bakanlığın yaklaşımının ne kadar hatalı olduğunu açıkça ifade ediyorlar. TMMOB Mimarlar Odası Hatay Şubesi Başkanı Mustafa Özçelik, “…Buradaki yaşamı tarif eden herkesi yeniden inşa sürecinin planlamasına taşıyabilmemiz lazım. Onun için bu zor bir süreçtir, zaman alır. ‘Tarihi binaları yeniden inşa edeceğiz, ihya edeceğiz’ diyorlar. Mesele sadece tarihi binaları yapmak değil, o tarihi binayı yaşatan insanların buraya dönmesini sağlamak. Yoksa kent bir vitrine döner” diyor.[18] 1+1 Express’de depremden etkilenen yurttaşlarla sözlü görüşmeler yapılıyor; tanıklıklar kayda alınırken insanlar yaşamlarını kurmaya dair katılım taleplerini açıkça dile getiriyorlar.[19]

 

Suçları topluma yayma riski taşıyan sistem içi onarım hallerine bir örnek

Başlıkta da ifade etmeye çalıştığım gibi, toplumsal belleği yaşatarak hayatı yeniden inşa etmeye çalışıyorsak, Türkiye gerçeğinde önümüze ikili bir seçenek düşüyor; ya sistem içi onarımla, sistem içinde -türlü kırımlara göz yumma pahasına- olabilenin en iyisini yapmaya çalışacağız, ya da bir başka kamusalı kurmak için kolları sıvayacağız. Bu ikili seçeneği bir örnekle açmak istiyorum. Bu örneğe suç-iyilik üzerinden Kültür Meclisi yazısında da değindim, şimdi başka gelişmeler nedeniyle yeniden değinme ihtiyacı duydum. Depremin ilk günlerinde yıkılan yapıların altında kalan canlar içimizi dağlarken, ayakta kalan yapıların sosyal medyada çokça paylaşıldığına tanık olduk. Bunlardan bir tanesi olan Antakya’daki “The Museum Hotel” yapısının mimarı ile de bir söyleşi yapıldı.[20] Mimarın şu ifadesi söyleşinin başlığına da taşınmıştı; “Toplumsal Suç Ortaklığı, Acı ve Fena Bir Gerçekliktir”. Mimar, imar afları vb. yollarla suçun topluma yayıldığını işaret ediyor ve bu kabulle inşai üretim pratiğine dem vuruyordu. Ancak söyleşide yine kendisinin mimarlarından biri olduğu İstanbul’daki Zorlu PSM gündeme gelmemişti. Zorlu PSM İstanbul’un acil toplanma alanlarından birisiydi. Çok da sorunlu bir imar süreci vardı. TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin hazırladığı Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu söz konusu süreci özetliyor.[21] Mimarı bir yandan depremle iyice açığa çıkan toplumsal suç ortaklığı kabulünden söz ederken, diğer yandan sosyal sorumluluk çalışmalarına işaret ediyor. Diğer bir deyişle sistem içinde olabilenin en iyisini yapmaya yöneliyor. Nitekim Zorlu PSM ile ilgili bir başka söyleşide[22], “Zorlu Center için yıllardır daha iyi ne yapılabilirdi diye düşünüyorum, bulamıyorum” diyor. Ve ekliyor; “…Bu arazi kamu arazisiyken oraya kimse giremiyordu. Burası bir kamu alanıydı ama kamusal bir alan değildi. ’Türkiye’nin en pahalı arazisi, 800 milyon dolar gibi bir satış bedeli vardı.”. Söyleşide kendisi dışında çokça meslektaşın, bilim insanının, akademisyenin de adı geçiyor. Mimarın kendisine sorduğu “daha iyi ne yapılabilirdi” sorusuna sistem içinde düşünerek bulamadığı yanıtı, kolektif yolla verecek çokça başka meslektaşı var oysa ki.

Bu çapraz okumayı Zorlu PSM’de düzenlenecek olan bir deprem dayanışma konserine çekelim şimdi de.[23] Sanatçılar depremden etkilenen öğrencilere eğitim desteği için 30 Mart 2023’te Zorlu’da Dayanışma Sahnesi’nde konser veriyor. Diğer bir yardımlaşma grubu DasDas ile birlikte verilen bu konseri Melike Özbay şöyle değerlendiriyor[24]; “…5 bin liradan bilet satarak, İstanbul’un afet toplanma alanlarından birinin üstüne inşa edilmiş Zorlu PSM’de deprem dayanışma konseri yapıyor, toplanan parayı da siyasetsiz bir sivil toplum kuruluşuna bağışlıyorsanız, kime yarıyor iyiliğiniz? Neyi onayladığınızı simgeliyor? Unutmayacağız diye verilen yeminler usulca normale dönmenin geçiş töreni mi? Nedir bir dayanışma konserini diğerinden ayıran?”. Özbay’ın çok yerinde bulduğum sorusuna başka bir konseri[25] işaret ederek ekleme yapmak isterim. 2007 yılında kurulan ve kadrosunda birçok etnik köken, din ve mezhepten sanatçıların yer aldığı Antakya Medeniyetler Korosu, depremde yıkılan şehirlerde dayanışma konserleri düzenliyor. Korosu’nun yedi üyesi de depremde hayatını kaybetmiş, birçok üyesi enkaz altından çıkarılmış. Koro’nun ikinci konseri de Zorlu PSM’deki 30 Mart programı içinde yer alıyor. İçiçe geçmiş bu çelişkili durumu şöyle açabilirim: Yukarıda Bakanlığın somut olmayan kültürel miras söyleminin esasen bir boşgösteren olduğunu ifade etmeye çalışmıştım. Değerleri üretenlerin yerinden, malından, mülkünden, şimdisinden ve hatta geleceğinden edildiği, bunun da türlü yasal düzenlemelerle meşrulaştırılmaya çalışıldığı bir yerde, somut miras da elde edilemez. Olsa olsa Sur’daki ve çok yerdeki gibi kopyalar inşa edilir. Somut olmayan değerleri yaşatmak yoluyla somut olanı inşa etme süreci, Antakya Medeniyetler Korosu gibi bir yerel değerle yapılacak olan dayanışma konserinin yerinin de dayanışmaya uygun olmasını gerekli kılar. Böyle bir konser Zorlu PSM’de olmamalıdır. Zorlu PSM’de olacaksa bile, bu altı başka-üstü başka-iki başlı çelişkili durum açıkça işaret edilebilmelidir ki, sistem içine bu şekilde sıkışıp kalmamanın nitelikli adımlarını atabilelim…

 

Başka bir kamusalı kurmak üzere kolektif dönüşüme…

OHAL Bakanlığı’nın dayatmalarına karşı üretimler de var elbette. Örneğin ekoloji örgütleri[26], meslek örgütleri[27] 126 No’lu Kararname başta olmak üzere sürece ilişkin görüşlerini kamuoyu ile paylaşıyorlar. Bu paylaşımları, çevremdeki ve kendiminki dahil eleştirel üretimleri gördükçe sorguladığım şey, bizlerin dönüştürücü bir karşı hegemonya üretebilmesi için ihtiyacımız olan şeyin ne olduğu oluyor. Yepyeni bir cevabım yok bu soruya, ama şunları diyebilirim. Söz gelimi, kapasitemizi tam olarak kullanabileceğimiz, örgütlü, açık-şeffaf, kapsayıcı-çoğulcu, yan yana farklı üretim biçimlerine imkân tanıyan, kendi içinde hiyerarşisini emek-zaman vb. üzerinden kurmayan ancak bunlara değer veren vb. nitelikte kolektif eleştirel üretim ortamları kurmak diyebilirim. Yeni bir şey demiyorum ancak bu ve benzeri ortamların fiili eyleme biçimlerinin yepyeni şeyler yaratabileceğine inanıyorum.

Sonuç olarak bugüne dek uygulanan kentsel dönüşüm projeleri ülkedeki ne konut sorununa ne de yaşam kalitesinin arttırılmasına karşılık verdi. Aksine sorunların yerini değiştirdi, etkisini arttırdı. Yoksul daha yoksullaştı, insanlar kiraları ödeyemez oldu, müşterek alanlarımız imara açıldı, ekosistem tahrip oldu. Deprem illerine yönelik hukuki müdahalelerle yapılan inşai süreçler, bugüne dek uygulanan kentsel dönüşüm projelerinden daha ağır ve daha büyük ölçekte sorunlar doğurma ihtimali taşıyor. Ki bu sorunsal sadece deprem illerinin değil, tüm ülkenin derdi. Bu sorunlara karşı meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri ve ilgili herkesin topyekûn bir arada mücadele vermesi gerekiyor. Ancak şunu da yeniden eklemek istiyorum. Bugüne kadar verdiğimiz mücadeleden daha büyük bir sorunla karşı karşıya kaldığımız için bizim de mücadele yöntemlerini dönüştürmemiz lazım. Kurucu bir irade oluşturmak için strateji kurmak, bu yolda adım adım taktikler izlemek, üretim ve ağlarımızı güçlendirecek yolları başka yöntemlerle örmemiz gerekiyor. Toplumsal belleği korumak, şimdinin hafızasını da kolektif yollarla eşit-adil bir yaşamdan yöne inşa etmekten geçiyor. Bu yoldaki bir toplumsal dönüşümü ancak ve ancak birlikte kurabiliriz. Hepimizin yolu açık olsun…


[1] Bu yazıdaki Internet kaynaklarının tümünün erişim tarihi 24 Mart 2023’tür.

[2] “Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Canlı Yayında Önemli Açıklamalar”, CNN Türk, 22 Mart 2023, https://www.cnnturk.com/turkiye/cumhurbaskani-erdogandan-onemli-aciklamalar22032023

[3] TMMOB Şehir Plancıları Odası, https://www.spo.org.tr/index.php?sube=0

[4] “Diyarbakır’da Uyarılara Rağmen Nehrin Kıyısına Çadır Kent Kuruldu: Ciddi Taşkın Riski Var”, Gazete Duvar, 21 Şubat 2023, https://www.gazeteduvar.com.tr/diyarbakirda-uyarilara-ragmen-nehrin-kiyisina-cadir-kent-kuruldu-ciddi-taskin-riski-var-haber-1604864

[5] Özgür Cebe, “Nehir Kıyısına Çadır Kent İnadının Acısını Depremzedeler Yaşıyor”, Sözcü, 15 Mart 2023, https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/son-dakika-nehir-kiyisina-cadir-kent-inadinin-acisini-depremzedeler-yasiyor-7621491/?utm_source=anasayfa&utm_medium=free&utm_campaign=sol_surmanset

[6] T. Gül Köksal, “İnsanı, Ürettiği Kültürel Değerlerle Birlikte Yok Eden Kırımın Bize Söyledikleri…”, Kültür Meclisi, 22 Şubat 2023, https://kulturmeclisi.com/insani-urettigi-kulturel-degerlerle-birlikte-yok-eden-kirimin-bize-soyledikleri/

 

[7] Resmî Gazete, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, 24 Şubat 2023, https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2023/02/20230224-9.pdf

[8] Türkiye Barolar Birliği, “Depremzedeye Çözüm Getirmeyen Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, Mülkiyet Hakları Bakımından da Risk Oluşturmaktadır”, 25 Şubat 2023, https://www.barobirlik.org.tr/Haberler/depremzedeye-cozum-getirmeyen-cumhurbaskanligi-kararnamesi-mulkiyet-haklari-bakimindan-da-risk-olus-83595

[9] Son Dakika, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Deprem Konutları ve Yeni Devlet Hastaneleri Temel Atma Töreni’nde Konuştu”, 25 Mart 2023, https://www.sondakika.com/haber/haber-cumhurbaskani-erdogan-deprem-konutlari-ve-yeni-15719721/

[10] Anka Haber, “Anka Depremin Vurduğu Kentlerde İnşa Edilecek Konutların Planlarına Ulaştı: Hükümete Yakın Kalyon, Kuzu Grup, Optimal Gibi Şirketler 5 Kentte 23 Milyon 426 Bin Metrekara Alanda 85 Bin 250 Konut Yapacak” Uzmanlar Tepkili”, 27 Şubat 2023,  https://ankahaber.net/haber/detay/anka_depremin_vurdugu_kentlerde_insa_edilecek_konutlarin_planlarina_ulasti_hukumete_yakin_kalyon_kuzu_grup_optimal_gibi_sirketler_5_kentte_23_milyon_426_bin_metrekare_alanda_85_bin_250_konut_yapacak_uzmanlar_tepkili_127846

[11] GYODER, https://www.gyoder.org.tr/yonetim-kurulu-uye

[12] T.C. Hatay Valiliği, “Konteynerkent Alanları İçin Alınan Geçici El Koyma Kararına İlişkin Duyuru”, 19 Mart 2023, http://www.hatay.gov.tr/konteynerkent-alanlari-icin-alinan-gecici-el-koyma-kararina-iliskin-duyuru

[13] T. Gül Köksal, “İnsanı, Ürettiği Kültürel Değerlerle Birlikte Yok Eden Kırımın Bize Söyledikleri…”, Kültür Meclisi, 22 Şubat 2023, https://kulturmeclisi.com/insani-urettigi-kulturel-degerlerle-birlikte-yok-eden-kirimin-bize-soyledikleri/

[14] Uluslararası Af Örgütü, “Yerinden Edilen ve Mülksüzleştirilenler: Sur Sakinlerinin Evlerine Dönme Hakkı”, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, 6 Aralık 2016, https://hakikatadalethafiza.org/kaynak/yerinden-edilen-ve-mulksuzlestirilenler-sur-sakinlerinin-evlerine-donme-hakki/

[15] T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, “Çevre Mevzuatı Kapsamında Bazı Yükümlülüklerin Ertelenmesi”, 8 Şubat 2023, https://ced.csb.gov.tr/cevre-mevzuati-kapsaminda-bazi-yukumluluklerin-ertelenmesi-haber-281275

[16] Habertürk TV, “Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy soruları yanıtlıyor”, 21 Mart 2023, https://www.youtube.com/watch?v=Bw0iwcDT7RM

[17] Milliyet, “Deprem Bölgesindeki 11 İl İçin Yeni Turizm Rotaları Hazırlanacak”, 21 Mart 2023, https://www.milliyet.com.tr/gundem/deprem-bolgesindeki-11-il-icin-yeni-turizm-rotalari-hazirlanacak-6920298

[18] “Turizm Amacıyla İnşa Edilen Kent Vitrine Döner”, Mustafa Özçelik ile söyleşi: Aslı Uluşahin, Kültür Meclisi, 16 Mart 2023, https://kulturmeclisi.com/turizm-amaciyla-insa-edilen-kent-vitrine-doner/

[19] 6 Şubat Depremi – Antakya Kültürel Mirasını Koruma Derneği Başkanı Kenan Yurttagül’ün Tanıklığı”, Söyleşi Tuba Çameli, “Neden, neden, neden!”, 1+1 Express, 18 Şubat 2023, https://birartibir.org/neden-neden-neden/

[20] “Toplumsal Suç Ortaklığı, Acı ve Fena Bir Gerçekliktir”, Söyleşi Ayşegül Sönmez, Sanatatax, 16 Şubat, 2023, https://www.sanatatak.com/view/toplumsal-suc-ortakligi-aci-ve-fena-bir-gercekliktir

[21] National Turk, “İşte Zorlu Center Projesi Hakkındaki ÇED Raporu”, Tarih yok, https://www.nationalturk.com/tr/zorlu-center-insaati-2380213/

[22] Arzu Eralp, “Zorlu Center İçin Yıllardır Daha İyi Ne Yapılabilirdi Diye Düşünüyorum, Bulamıyorum”, Arkitera, 10 Ekim 2013, https://www.arkitera.com/haber/zorlu-center-icin-yillardir-daha-iyi-ne-yapilabilirdi-diye-dusunuyorum-bulamiyorum/

[23] Zorlu PSM, Dayanışma Sahnesi, https://www.zorlupsm.com/etkinlikler/dayanisma-sahnesi

[24] Melike Özbay, “Neye Yarar İyilik”, Vesaire, 4 Mart 2023, https://vesaire.org/neye-yarar-iyilik/

[25] “Antakya Medeniyetler Korosu Dayanışma Konseri: Depremin Acılarını Anadolu’nun Ortak Sesiyle Dindirecekler”, Evrensel, 23 Mart 2023, https://www.evrensel.net/haber/485666/antakya-medeniyetler-korosu-dayanisma-konseri-depremin-acilarini-anadolunun-ortak-sesiyle-dindirecekler

[26] “Ekoloji Örgütleri: Talancı ve Rantçı 126. Kararname İptal Edilsin”, Bianet, 6 Mart 2023, https://m.bianet.org/bianet/ekoloji/275264-ekoloji-orgutleri-talanci-ve-rantci-126-kararname-iptal-edilsin

[27] TMMOB Şehir Plancıları Odası, “Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Ne Anlama Geliyor”, 2 Mart 2023, https://www.spo.org.tr/detay.php?sube=0&tip=2&kod=12217

T. Gül Köksal
diğer yazıları