yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

TÜRKİYE’DE MANGA VE ANİMELERİN SOSYOLOJİSİ

Türkiye özelinde Manga ve Anime temaları çerçevesinde yapılmış bir toplumsal araştırma bulmak oldukça zor. Bu sebepten bu yazı farklı yaştan, farklı statülerden çok çeşitli bireylerle gerçekleştirdiğimiz mülakatların şekillendirdiği özet bir çalışma ortaya koymayı hedeflemektedir.

“Manga” basitçe tek çizgi üzerinden oluşturulan Japon çizgi romanlarıdır. “Anime” ise yine basit cümlelerle ifade etmek gerekirse Japon çizgi romanlarının animasyon dizi ve/veya filmleridir. Bu dizi/filmler zaman zaman uyarlamalar da barındırmakla birlikte ağırlıklı olarak orijinaline (matbu hikayeye) sadık kalınarak yapılmaktadır. Bu kültürün üretimleri çerçevesinde “fantastik” kavramı oldukça sade bir ifade kalır. Bu üretimler karakter yaratımından, yaratılan kurgusal evrene, olay/durumlar karşısında ortaya konan tavırdan, espri anlayışına kadar “uç” kavramıyla karşılayabileceğimiz bir yaratım ve anlatımı üslubunu benimserler. Türkiye’de bu kültüre dair ilgi aslında Y kuşağından itibaren başlamaktadır. Özellikle 90’lı yıllarda yerli ulusal yayınlar bünyesinde “çizgi film” olarak yayınlanan ”Samuray X”, “Dragon Ball”,“ Voltran”, “Tsubasa”, ”One Piece (Lastik Çocuk ismiyle Star TV’de yayınlanmıştır)”, ”Pokemon” gibi içerikler hepimizin malumudur. Bu sebepten, bu çizgi/animasyon serileri Y kuşağının çocukluk hatıralarında, hayal dünyalarında oldukça büyük yer tutmuştur. Bu jenerasyon milenyumla birlikte Türkiye’de interneti efektif olarak kullanan ilk nesildir. Y kuşağı internetle olan bu ilişkisi sayesinde çizgi film ile “anime” ayrımının farkındalığını kavramış ve bu anlatıların temelinde de “mangaların” olduğunu keşfetmiştir. Dolayısıyla, manga ve anime dünyasının içinden çıkılması oldukça güç, sayısız bir çeşitliliğe sahip olduğunun farkına da varmıştır. Bugün de30 yaş üstü bireylerden hem mangalara hem de animelere oldukça ciddi bir talep bulunmaktadır. Bu realite ışığında günümüzde Türkiye’de manga-animeye olan ilgiden, sürekli büyüyen bir kültürden bahsetmek mümkün hale gelmiştir. Takip eden dönemde internet, manga-anime kültürüne Y kuşağının farkındalığını ve ilgisini besleyecek temel etken haline gelirken, internetin yanı sıra özellikle 2010’lardan itibaren Türkiye’nin izleyeceği siyasi ve toplumsal yeni üslup da Z kuşağının da bu kültüre dönük artan ilgisinin kırılma noktası olacaktır.[1][2]

Z kuşağı internet dünyasında doğduğu için manga ve anime içerikleriyle de yoğun bir nitelikte ilişki kurmaktadır. Öncelikle altı çizilmesi gereken bir nokta olarak global açıdan en çok rağbet gören üretimler, 8-17 yaş aralığında erkek bireylere yönelik yayıncılık hedefi olan, tür açısından “Shōnen” olarak ifade edilen hikayelerdir. Bu hikayeler özünde “dostluk, çaba, zafer” üçlü kavramı etrafında şekillenen bir tema barındırır. Bu hikayelerin animelere dönüşmesi ise İkinci Dünya Savaşı’nı kaybeden Japonya’nın gelecek nesillere “umut” aşılaması hedefi ile “Disney” örnek alınarak 1956 yılının ilk ayında kurulan TOEI Animasyon şirketi tarafından gerçekleştirilmiştir. Dünya çapında başta en popüler iş olan “One Piece” animesi de dahil birçok popüler Shōnen bu şirket tarafından yayınlanmıştır.[3]Z kuşağı, başta bu popüler Shōnen’ler olmak üzere farklı türlerde birçok manga ve anime ile internetin temel nimetlerinden olan erişilebilirlik ve hız unsurları çevresinde yoğun bir etkileşim halindedir. Her yaştan, her sosyo-ekonomik çevreden, her mizaçta bireyin kendinden bir şeyleri “uç” bir üslupta bulabildiği bu üretimlere olan ilgi her geçen gün artmakta ve bu artış devam edecek gözükmektedir.

TOEI’nin yukarıda değinilen şiarının yanına eklemlenen kadim Japon gelenekçiliği, 20.yy’ın ortalarından beri genç nesli şekillendiren, toplumsal, profesyonel ve özel hayatlara hazırlayan temel etmenler olagelmiştir. Özellikle 21.yy’la birlikte Japon toplumsal hayatına dönük uluslararası basında çıkan haberleri incelediğimizde; kemikleşmiş ataerkil gelenek sebebiyle kadının toplumsal hayatta uğradığı hak ihlalleri[4], yüksek intihar oranları[5], aile kurma ve doğum oranlarında düşüşler[6] ve “otaku” olarak ifade edilen tüm hayatını bu fantastik dünya ve teknoloji içerisinde yaşayıp kendisini gerçek dünyadan soyutlayan post-modern bir yaşam şekli[7] üzerine haberler öne çıkmaktadır. Her ne kadar sözü edilen bu toplumla ortak yönlerimizin az olduğunu düşünsek de “gelenek” genel başlığı en az Japon toplumunda olduğu kadar bizlerin de aşina olduğu sosyo-politik bir kavramdır.

2010’lu yıllar bu yazı çerçevesinde yapılan araştırmalarda birçok unsuru ile defalarca karşımıza çıkan bir dönemin başlangıç noktasıdır. Eğitim başta olmak üzere göreve yeni gelen her iktidarın benimsediği ideoloji üzerinden toplum mühendisliği ve hegemonya inşa çabası Türkiye’nin artık kanıksadığı bir rutine dönüşmüştür. Bu bağlamda 2010’lu yıllar kültürel iktidar (hegemonya) mücadelelerinin adının konulduğu bir dönem olma özelliği taşır. Bu mücadele kapsamında herkesin malumu olan belirli bir “makbul genç”[8] profili siyasi iktidar tarafından çokça betimlenmiştir. Sözü edilen bu genç nesil profili “dindarlık ve gelenek” kavramları etrafında şekillenen ve dolayısıyla modern dünya ile ilişkisini bu kavramlar üzerinden oluşturması beklenen bir nesli ifade eder. Vurgulanmaya değer bir diğer husus da 2018 ve 2019 yılları, milenyumun ilk yıllarında göreve gelen iktidarın yeni nesilleri şekillendirmeyi hedefleyen bu politikasının ilk meyvelerini verdiği yıllardır. 2002 yılında iktidara gelen yönetimin eğitim, kültür ve sanat politikalarından süzülen ilk nesil 18 yaşını doldurmuş, reşit bireyler olarak topluma katılmışlardır. Yukarıda da belirtildiği üzere bu nesil internet çağının ve “makbul yeni nesil” politikasının ilk jenerasyonu olarak konumuz bağlamında manga-anime dünyasında oldukça yoğun ve belirli açılardan manalı bir ilişki içerisindedir. Yaptığımız mülakatlar çerçevesinde, manga yayıncılarının başlarda ilgisini öngöremediği bir kitle olarak muhafazakar genç kadın okuyucuların, bu kültürel üretimlere yoğun bir alakası ve takibinin mevcut olduğu rasyonel bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Manga-anime temalı söyleşi, fuar ve etkinliklerde başı kapalı genç kadınların oldukça kayda değer katılımlar göstermesi, Shōnen ve Seinen hikayeleri yakından takip etmesi daha evvel belirtilen zamanın ruhu ve gençlik politikaları göz önünde bulundurulduğunda oldukça anlaşılır ve kültürel alışveriş bağlamında da oldukça yararlı sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu üretimler içerisinde satış rakamlarından yola çıkılarak edindiğimiz bilgilere göre; hem sözü edilen muhafazakar kitlenin hem de bu gençlik politikasının bandında yetişmiş her çevreden orta-öğretim ve üniversite öğrencisinin ilgi duyduğu hikaye “Tokyo Ghoul” isimli, Seinen türündeki manga ve animedir. Seinen, Japon kültürü içerisinde hedef kitlesi 18-30 yaşlarına hitap eden, ele aldığı konu fark etmeksizin hitap ettiği kitle itibariyle daha sert bir üsluba sahip manga ve animeleri ifade eden bir kavramdır. Hikayenin konusu[1] göz önünde bulundurulduğunda; hem Japonya gibi katı-gelenekçi ve ileri teknolojinin nimetlerini iliklerine kadar yaşayan bir toplumda, hem de Türkiye gibi özellikle son dönemde geleneği modernlikle buluşturma hedefi ile arada kalmış toplumlarda, böylesi fantastik bir üslupla iki uç kimliğin bir bedende buluşması üzerine bir anlatının neden popüler olduğunu anlamak güç değildir.[9]

Manga-Anime bağlamında lise ve üniversite öğrencileriyle yaptığımız mülakatlarda, bu içeriklere olan ilginin temeline dönük sorularımızın cevabı ekseriyetle, konu ve yaratılan karakterlerin ilgi çekici olmasından kaynaklandığı sonuca varmaktayız. Bir diğer yönelttiğimiz soruda istisnasız her görüşmede katılımcılar, şayet manga-anime ile tanışmamış olsalar şu an oldukları insan olamayacakları görüşündeler. Bu ilgilerinin yaratıcılıklarına ve renkli karakterlere sahip olmalarında büyük etkisi olduğu görüşündeler. Bu konuyu Türkiye özelinde toplumsal yansımasını araştıran bir noktadan sorduğumuz “bu üretimleri okur-izlerken rasyonel gerçekliğinizden kopuşlar yaşıyor musunuz?” Sorusuna ise hikayenin akışına göre anlık kopuşlar olduğunu ve fakat genel olarak böyle birşeyin söz konusu olmadığını hatta kopuş yaşanılan anlardan daha fazla gerçeklikleriyle benzerlikler hissettikleri katılımcılar tarafından belirtilmiştir. Öte yandan tüm katılımcılar kendilerine katkısı hakkında, bu üretimler üzerinden tanıştıkları Japon kültürü ile farklı kültürleri keşfetme ve bundan kaynaklıfarklı dünyalardan insanlarla aynı dünyayı paylaşmanın farkındalığı üzerinde durmuşlardır.[10][11][12][13]

Güncel tespitler mangaların, yaş ve cinsiyet kriterlerine dair beklentileri aşıp birçok yaş grubundan ve yayıncıların neredeyse %50-50 kadın-erkek talebi olduğu ifade ettiği, yaygın ve kapsayıcı üretimler olduğunu ortaya koymaktadır. Yayıncıları oldukça kötü etkilese de internetin hayatın içerisine bu kadar girmesi ise bu dünyanın ulaşılabilirliğini arttırmaktadır. Birçok içerik hayranları tarafından Türkçeye çevrilip, internette yayınlanmakta. Hatta zaman zaman yayıncılardan edinilen matbu bir içerik rahatça taranıp internette dolaşıma sokulabilmektedir. Tabii olarak mangalar da Türkiye’deki sansür politikalarının radarına takılmış durumda. “Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu” uyarınca bazı popüler mangalar da sansür gereği “siyah poşetler” içerisinde satılmak zorunda bırakılabiliyor. Yayıncılar açısından konu sadece üretimin siyah poşetlerde yayınlanmasında sınırlı kalmıyor. Bunun yanında yayıncı poşetle de olsa yayınlamak isterse “kapak fiyatı, baskı adeti” gibi rakamlar üzerinden ortaya çıkan tablonun%40’ını “TOKİ Yardım Fonu”na bağışlamak zorunda. Bu durum yayından kar etmeyi imkansız kılmakla birlikte internetin de etkisi hesaba katılınca, yayıncılar oldukça köşeye sıkıştırılmış durumdalar. Tüm bu etkenlere rağmen Türkiye’deki manga-anime merakı çevresinde oluşan cemiyetleşme ve organik reklamla (yani kulaktan kulağa, eş-dost tavsiyesi ile) büyüyen bir sektörden bahsedilebilmektedir. Öte yandan meraklıların, e-platformlarda oluşturdukları cemiyetler/gruplar aracılığı ile bir taraftan aynı zevklere sahip insanlar birbirine ulaşabilirken diğer taraftan sayısız içeriğe sahip bu dünyanın da yayıncıların erişebildiklerinden çok daha derinlemesine organik reklamlarını yapmakta olduklarını görmekteyiz. Bu cemiyetlere güncel bir örnek; “anime.gen.tr” platformu üzerinden organize olan kitle Kadıköy Belediyesi’nin salonlarında ve çevre lokasyonlarda çeşitli anime-film gösterimleri, zaman zaman yayıncılarında katıldığı söyleşiler kış sezonunda haftalık veya iki haftalık periyotlarla organizasyonlar gerçekleştirmekteler. Türkiye’deki mevcut sosyo-ekonomik problemler ve sansür politikalarının ağırlığından ötürü başta manga satışları ve bu içeriklere yönelik üretilen figürler, hediyelik eşyalar v.b diğer ticari yan ürünlere talep yavaşlamış olsa da büyüme devam etmektedir.[14]

Türkiye’de tüm bu üretimlerin yukarıda değinmeye çalıştığımız yerli tüketicilerinin yanı sıra bu geniş dünya ile bir de etkileşim bağlamında ilişki kuranlar var. “Cosplay”, fantastik hikayelerdeki karakterin kostümünden, makyajına ve tavırlarına kadar gerçek bireyler üzerinden yapılan canlandırmalarını “Costume Play” isminin kısaltması olarak ifade eden bir kavramdır. Türkiye’de henüz “niş” olarak ifade edebileceğimiz bir kitle de olsa gerek üniversitelerin fantastik kurgular çevresinde oluşturdukları öğrenci kulüpleri gerekse internetteki forumlarda organize olan Cosplay meraklıları bu meraklarını profesyonel oluşumlara dönüştürmeye de başlamış durumdalar. Henüz bir elin parmaklarını geçmeyen profesyonel Cosplay ekipleri, açtıkları kurslarla şu aşamada maddi kazanç elde etmektense kendi profesyonel ekiplerini genişletme amaçlı bu kursları organize etmekteler. Bu yönelimin sebebine değinmeden evvel manga-anime dünyasıyla etkileşim kuran bir diğer gürûhu temsilen sanatçıların fikirlerini aldık. Bu çalışma bağlamında görüşme yaptığımız profesyonel sanatçılar bu dünya ile olan ilişkilerini ekseriyetle “hayal gücüne yatırım” olarak değerlendirmekteler. Bir sahne sanatçısı gerçekle hayal arasında bir köprü olması ve karakter derinliği sunması açısından sinemaya nazaran hayal gücünü daha fazla beslemeye teşne içerikler olarak değerlendirirken, bir ressam da eser yaratım süreci bağlamında duygusal zekaya yapılan yatırımlar olarak yine hayal gücüne atıfta bulunmaktadır. Manga ve animelerin, uç duygu durumlarını ve hemen her hikayede karşılaşabildiğimiz yoğun dram barındıran olay öykülerini hem plastik ifade teknikleri açısından aktarım teknikleri bağlamında, hem de bu uç duygu durumlarını içselleştirip dışa vurma açısından sunduğu zenginlik çeşitlilik sanatçılar tarafından oldukça besleyici türde yapıtlar olarak değerlendirilmelerini beraberinde getirmektedir. Şüphesiz ki yayıncılar da, ister profesyonel ister amatör olsun manga-anime dünyasının tetiklediği üretim dürtüsü ve üslubunun ilerleyen yıllarda Türk çizgi dünyasına daha fazla katkıda bulunacağı görüşündeler.[15][16][17]

Son olarak Cosplay kavramı çevresinde meraklılarının hitap edilen kitleyi genişletmeye yönelik yaklaşımları ve yayıncıların Türk çizgi dünyasının geleceğine dönük olumlu intibaları özünde Japonya’dan dahi görülebilen rasyonel yönelimlerdir. Bu bağlamda 19-20 Ekim tarihinde Harbiye Askeri Müzesi’nde gerçekleştirilecek COMiCON-İstanbul 2019[18] etkinliği çerçevesinde oldukça tanınmış Japon menşeili Asura Film Company ilk defa Türkiye’ye gelecek ve bu etkinlikte Türkiye’deki Cosplay’ler kostüm tasarımlarını, genç anime-manga üreticileri çizimlerini ve hikayelerini sektör devlerine sunabilme imkanına sahip olacaklar. Türkiye’de anime-manga dünyasına yönelik başta da belirttiğimiz gibi araştırmalar kısıtlı olsa da, Türkiye’deki potansiyel bu evrenin merkezindeki şirketlerin dikkatini çekmiş durumda ve COMiCON-İstanbul etkinliği bu bağlamda bir yetenek avı olarak değerlendirilmektedir.

Günümüzde başta Amerika olmak üzere Batı dünyası da Japon Animelerinin gücünü fark etmiş olacak ki bu üsluba paralel batı çıkışlı anime üretimlerine yönelmiş durumdadır. Türkiye bağlamında ise; her ne kadar çok farklı yapılarda gibi görünse de Japon ve Türkher iki toplumda da modern dünyanın içine doğan genç nesillerin, ona uyumlu bir şekilde hayatlarını şekillendirmeleri gereken, “gelenek” genel başlığı altında değerlendirilen bir a priori karakter şablonu ile mücadeleleri söz konusudur. Türkiye’de Manga-Anime gibi uç karakterlerin, uç evrenlerdeki uç tutumlarını konu alan içeriklere artan ve devam eden zamanlarda da artmaya devam edecek gibi görünen ilginin sebebi bu benzerlikte yatıyor görünmektedir. Sözü edilen toplumlardaki modern gencin, reel dünyada baktığı her yerde gözlerine sokulurcasına gördüğü bu “gelenekler” artık onda “Goliath” algısı uyandırmakta. Öyle ki, geleneğin ötesinde her ne varsa onları en uç duygu ve uyarıcılarla harmanlayarak birer silah olarak kullanıp, bu Goliath’a meydan okumakta gibi görünüyor.

[1] Tokyo Ghoul hikayesinin özeti: Hikaye, kitap meraklısı genç bir adamın kendi gibi kitap meraklısı genç bir kadınla bir kafede tanışması ve randevulaşmasıyla başlar. Fakat bu genç kadın insan görünümlü, gece insan eti yiyerek yaşayan fantastik bir canavardır. Genç adamı sessiz bir sokakta kıstırıp onu yerken üstlerine inşaat demirleri düşer ve genç adam tamamen yenmekten kurtulsa da iç organları büyük hasar görmüştür. Hastanede kendisinin yanında ölü bulunan insan görünümlü Ghoul’un (genç kadın) iç organları bu genç adama nakledilir ve kendisi gözlerini yarı insan yarı yaratık, hikayenin devamında kimlik problemleri ve topluma uyum sorunları yaşayacak bir ucube olarak açacaktır.

[1] Gerekli Şeyler Yayıncılık, Kişisel Görüşme, Eylül 2019.

[2] Anıl Arslan, Kişisel Görüşme, Eylül 2019. (Yazılımcı, Y Kuşağı)

[3]Alex Burunova (Ya.), Estefania Lee (Ya.), Alex Burunova (Yön.), Enter The Anime, Netflix (Dağ.), Amerika 2019.

[4]https://www.ntv.com.tr/dunya/japonyada-kadin-doktor-adaylarina-ayrimcilik-skandali-buyuyor,WF07oSosjUmlUzaHkUTlMQ?_ref=infinite

[5]https://tr.euronews.com/2018/11/05/japonya-da-genclerin-intihar-orani-son-30-yilin-en-yuksek-seviyesinde

[6]https://www.independentturkish.com/node/43691/ya%C5%9Fam/evlenmek-isteyen-japonlar%C4%B1n-neredeyse-yar%C4%B1s%C4%B1-%E2%80%9Ckendine-uygun-e%C5%9F-bulam%C4%B1yor

[7]http://www.cumhuriyet.com.tr/m/haber/dunya/1576339/Anime_karakteriyle_evlenen_adamin_oykusu__Miku_hayal_olsa_da_hislerim_gercek.html

[8]http://www.hurriyet.com.tr/gundem/dindar-bir-genclik-yetistirmek-istiyoruz-19819295

[9] Gerekli Şeyler Yayıncılık, Kişisel Görüşme, Eylül 2019.

[10]Barzan Aytekin, Kişisel Görüşme, Eylül 2019. (Lise öğrencisi, Z Kuşağı)

[11] Ümit Can Aksu, Kişisel Görüşme, Eylül 2019. (Üniversite Öğrencisi, Y Kuşağı)

[12] Halil İbrahim Babacan, Kişisel Görüşme, Eylül 2019. (Lise Öğrencisi, Z Kuşağı)

[13]Alp Altındiş, Kişisel Görüşme, Eylül 2019. (Bankacılık ve Finans, Y Kuşağı)

[14] Gerekli Şeyler Yayıncılık, Kişisel Görüşme, Eylül 2019.

[15] Gerekli Şeyler Yayıncılık, Kişisel Görüşme, Eylül 2019.

[16] Erdem Kaynarca, Kişisel Görüşme, Eylül 2019. (Profesyonel tiyatro ve dizi oyuncusu)

[17] İrem Felek, Kişisel Görüşme, Eylül 2019. (Ressam)

[18] Ayrıntılı bilgi için: https://comikonistanbul.com/ sitesi ziyaret edilebilir.

 

KAYNAKÇA

  • Shayegan, D. (1991). Yaralı Bilinç – Geleneksel Toplumlarda Kültürel Şizofreni. (H. Bayrı, Çev.) İstanbul: Metis Yay.

[email protected]

Ferit Şaşkın
diğer yazıları