yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

Türkiye’de Z Kuşağı: Toplumsal Anlamı Olmayan Bir Kurgu 

Toplumsal kuşak oluşturmak için aynı yaş grubunda olmak yetmez. Bir toplumsal kuşak oluşturmak için benzer sorunları, değerleri, deneyimleri paylaşmak yani toplumsal anlamıyla kader ortaklığı yapmak gerekir. Mannheim bir kuşağın oluşması için somut bir bağın oluşması, aynı tarihsel-toplumsal birliğin ortak kaderine katılımın gerektiğini belirtir (Mannheim, 1990, 58-69). Dolayısıyla sadece aynı yaşta olmak bir toplumsal kuşak içinde olmak anlamına gelmez. Bunun güzel bir örneği evrensel ölçekte bir kuşak oluşturan “68 Kuşağı”dır. 1968’de genç olanlar değil, 1968’de öğrenci olup da benzer değerleri ve deneyimleri paylaşanlar bir toplumsal kuşağı oluşturuyorlardı. Bu öğrenci gençler tüm dünyadaki gençler arasında küçük bir azınlık oluşturdukları gibi farklı toplumlarda 68 Kuşağı’nın tek bir hâli de yoktu, farklılaşan özelliklerle ortaya çıkıyorlardı. Kuşaklar evrensel olmanın yanı sıra, toplumsal-ulusal düzeyde oluşabileceği gibi bir toplumun içinde aynı yaş grubundan olan farklı kimlik grupları da farklı dönemlerde farklı büyük olaylardan etkilenerek kendilerine özgü toplumsal kuşaklar oluşturabilirler. Mesela Türkiye Musevileri için 2003 saldırılarının etkisi üzerinden bir 2003 kuşağından, yine Ermeniler için Hrant Dink suikastı etkisi üzerinden bir 2007 kuşağından söz etmek mümkündür. Bu konularda benim ve Umur Yedikardeş’in (2018:55-64), Fırat, Muti ve Emiroğlu’nun (2017), Süheyla Yıldız’ın (2013:203-204), çeşitli araştırmalardan kaynaklanan yayınlanmış tespitleri bulunmaktadır. Bunların yanı sıra gençler arasında sosyal sınıflar, kırsal-kentsel bölge gençliği gibi farklılaşmalar da önemli etkenler. Gençlik, bir toplumsal kategori olarak kurumsal eğitimin icadıyla beraber inşa edildiğinden ötürü gençlik deyince hep aklımıza eğitim-öğretim süreci içindeki gençlik gelir oysa günümüzde dahi üniversite öğrenciliği çağında bulunanların ancak %40’ı üniversite öğrencisidir. Diğer kısmı ya çalışıyor ya da işsiz… Bu kategorileri de unutmayarak gençliği her zaman çoğul olarak okumalıyız. 

BUGÜNKÜ TÜRKİYE’DE Z KUŞAĞINI NASIL OKUMAMIZ LAZIM? 

Öncelikle harflerle kuşak tanımlamak ne kadar yerindedir, onu dahi sorgulamalı. Bunun dışında Z kuşağı esas olarak teknoloji kullanımı üzerinden okunuyor. Oysa teknoloji üzerinden tanımlama birçok bakımdan son derece kısıtlı bir tanımlama olur. Öncelikle toplumsal gelişmeleri değerlendirirken teknolojik determinizmden kesinlikle kaçınmak gerekir (Tilly, 2008; 148). Teknoloji, iletişim teknolojisi, bir toplumsal potansiyelin kendini ortaya çıkarmasını kolaylaştırabilir, süreci hızlandırabilir ancak kendi başına hiçbir şey yaratamaz. Ne yazının icadı ne matbaanın icadı ne de kitle iletişim araçlarının icadı tarihte herhangi bir şeyi oluşturmadı, o dönemdeki potansiyellerin kendini göstermesini kolaylaştırdı. Hatta birçok icadın, özellikle de yaygın kullanımının nedeni toplumsal ihtiyaçlardır. Başka türlü söylersek toplumsal koşulların oluşturduğu talepler ve ihtiyaçlar icatların nedenidir, toplumsal değişimler icadın sebebidir icatlar toplumsal değişimin nedeni değildir. Sosyal medya kullanımı da böyledir. İkinci olarak günümüz gençlerinin tümünün sosyal medyayı kullandığını, kullananların da aynı düzeyde aynı beceriyle ve aynı nedenlerle kullandığını söyleyemeyiz. İyi bir donanıma, güçlü bir internet bağlantısına sahip olmak, iyi düzeyde İngilizce bilmek ve başka diğer beceriler gerekmektedir. Bu hususlarda hem toplumlar arasında hem de aynı toplum içinde farklı kesimler arasında farklar vardır. Dolayısıyla, günümüz gençliğini hem sadece teknoloji kullanımı üzerinden okumamak hem de her zaman çoğul okumak gerekir. Bu nedenle, Z kuşağı tabirini de dikkatli ve kapsayıcı olmayan bir şekilde kullanmak gerekiyor. Hatta bana göre kullanamamak tercih edilmelidir. Türkiye’nin bugünkü gençlerini ayıran birçok hususun yanı sıra elbette birleştiren özellikler de vardır. Bu bakımdan kapsayıcı bir toplumsal kuşak tahayyül edilebilir. Ancak bunu teknoloji kullanımı üzerinden değil gençleri doğrudan etkileyen toplumsal-siyasal ve/ veya ekonomik durum üzerinden kurgulamak daha gerçekçi ve anlamlı olacaktır. Bu bağlamda farklı toplumlarda değişen yansımaları olsa da evrensel düzeyde geçerli bir pandemi kuşağından söz etmek mümkün hatta gereklidir. Bu tür bir okuma toplumsal analiz anlamında harfli kuşak okumalarından çok daha anlamlı olacaktır. 

ÖNYARGILARLA TANIMLANAN GENÇLİK: “SİYASETTEN UZAK”, “BİREYCİ”, “KONFORMİST”, “DAYANIŞMACI OLMAYAN” BİR GENÇLİKLE Mİ KARŞI KARŞIYAYIZ? 

Toplumsal kuşak/gençlik bağlamında sorunlar ve olgular üzerinden okuma yapmalıyız. Gençlerde kurumsal siyasete ilgisizlik uzun bir süredir tespit edilen bir vakıadır. Ancak günümüz gençlerinin siyasi parti üyeliği konusunda isteksizliğini aşırı bireycilik ya da toplumsal sorunlara duyarsızlık üzerinden okumak doğru olmayacaktır. “Apolitik gençlik” söylemi, özellikle 1990’larda popüler dile girip medyanın aracılığıyla yaygınlaşmıştır. Bilhassa 68 kuşağını idealleştiren bu anlayış, 1980 sonrası gençliklerini eleştirip 68 gençliği ve 1980 sonrası kuşakları birbirine karşıt şekilde kurgulamaktadır (Tanyaş, 2015). Genel olarak gençlerde siyaset alanına duyulan bir güvensizlik var. Günümüz gençlerinin önceki yaş gruplarına oranla iktidara desteğinin daha az olduğu belki söylenebilir ancak bu durum iktidar partisinden uzaklaşan gençlerin muhalefete yakın oldukları anlamına da gelmiyor. Gençlerin yoğun olarak oy kullanması ve bu oyun muhalefete yönelmesi için gençlere güven vermeleri, taleplerini dinlemeleri hatta gençlerin siyasi katılımını arttırmaları gerekir. Gençlerin genel olarak kurumsal siyasetten uzak durmaları bir yana kurumsal siyaset içindeki, gençlik kollarında yer alan gençlerin de siyasi partilerin gençlerin katılımını yeterince sağlamayan işleyişi güncel saha araştırmalarına dayalı yayınlarda açıklanmıştır. Birol Caymaz, saha araştırmasından hareketle, oligarşik yapıdaki siyasi partilerin içerisindeki gençlik kolları mensuplarının alana yeni giren aktörler olarak üst yönetimin fedakâr hizmetkarları işlevi gördüklerini belirtmektedir (Caymaz, 2015:58). Siyasetin gençlerden uzaklığının, gençlerin siyasete katılımının önündeki engeller hakkında birçok somut gösterge bulunmaktadır. Ancak bunun belki de en somut kanıtı gençleri kapsamaktan uzak mensupları büyük çoğunluğu orta yaşlı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. 27. Dönem Genel Seçimleriyle Meclis’e giren milletvekillerin içinde sadece 8’i 30 yaş altındadır (5 AKP, 2 CHP, 1 HDP). 30-39 yaş arasında ise 72 milletvekili bulunmaktadır (30 AKP, 18 CHP, 17 HDP, 7 MHP). Yani 40 yaş altında milletvekillerinin toplamı sadece 80. Yani gençliği uzayan gençlik olarak ele alıp bu dönemi 40 yaşına kadar uzatsak bile Mecliste gençlerin temsil oranı %13,3’de kalmaktadır. Türkiye’de tüm nüfusun ortanca yaşı 31 iken milletvekillerinin yaş ortalaması 50 yaşın üstündedir. Eski kuşaklardan birçok kişinin sandığı hatta inandığının aksine gençlerin çoğunluğunun bireyci oldukları, dayanışmacı olmadıkları algısı hem bazı araştırmaların hem de somut olguların geçersiz kıldığı bir ön yargıdır. Genel olarak önceki kuşakların genç kuşaklar hakkında –çoğu kez de farklı deneyimler yaşamaktan kaynaklanan- yaygın ön yargıları var. Ancak unutulmamalı ki hem dayanışma hem de siyaset farklı kuşaklarda farklı şekillerde görünür. Günümüz gençleri için önceki kuşaklara göre “özne” olma arayışının daha güçlü olduğunu ve “dayanışmacı özne”ler olarak hareket ettiklerini söyleyebiliriz. Bireysel özerkliğe, kişisel özgürlüklere olan düşkünlük başka bir deyişle birey olmak bireyci olmak olarak algılandığından gençlerin dayanışmacı olmadıkları düşünülmektedir. Oysa 2011 yılında UNESCO’nun 25 ülkede yaptığı bir araştırmada en dayanışmacı gençler (ki burada soru sizce ideal toplum bireysel başarıların ödüllendirildiği toplum mudur yoksa hakkaniyetli toplum mudur? sorusuna verilen cevaplardan hareket edilmişti) %63 oranıyla Türkiye gençliği çıkmıştı (Reynié, 2012: 109). Gençlerin çok konformist oldukları, eğer iş hayatının içindelerse çalıştıkları kurumlara sadık olmamaları algısı da yaygın bir ön yargıdır. Ben gençlerin, özellikle yükseköğretimdeki üniversite mezunu gençlerin, pek de konformist olduklarını düşünmüyorum, hem öğretim üyeliği yapmam nedeniyle sahip olduğum gözlem şansı hem de yaptığım araştırmalar böyle bir durum göstermiyor. Hatta günümüz gençliğinin hem bireysel ilişkilerinde hem de toplumla, toplumsal değerlerle, kurumlarla ilişkilerinde görece daha eleştirel oldukları söylenebilir. Gençlerin kendilerinden yaşlı olanlarla ilişkilerinde eskisinden daha fazla eşit saygı istediklerini ve bu ilişkilerde saygısızlığa çok daha az tahammül gösterdiklerini de rahatlıkla iddia edebiliriz. Kuruma sadık olma konusunda pek bir şey diyemem ancak birey olmak sorgusuz sadakati engellemesiyle ilişkili okunabileceğini düşünüyor ve olumlu buluyorum. Bağlamla yani koşullarla birlikte yargı oluşturmanın gerekli olduğunu da anımsatmak isterim. Kabaca 1980 sonrası Türkiye’de genç olmak eskisine göre daha zor olmaya başladı, gençler için gelecek de daha belirsizleşti. Bunu özellikle eğitimli gençlik için söz konusu olsa da diğer genç grupları için de geçerli. Aslına bakarsak gençler hakkında klişeler ve ön yargılar çoğu kez gençlerin sorunlarıyla ilgilenmeyip gençleri sorun olarak görmekten, gençliğin durumunu gençlerden öğrenmeye çalışmayıp önceden hazırlanmış şablonlara sokma çabasından kaynaklanıyor. Bu sorun hem toplumun hem siyaset alanının hem de yer yer bilim alanının sorunudur. Özellikle gençliğe “tehdit olarak gençlik” algısıyla bakan anlayışın neden olduğu bir sorundur. “Tehdit olarak gençlik” algısı gençliği tutarsızlık, biyolojik ve zihinsel kargaşa ile biçimlenmiş bir grup olarak ele alır gençlerin sorunlarına değil gençlerin neden olduğu düşünülen sorunlara odaklanır (Vulbeau, 201: 10-11). Bundan vazgerek gençleri özne olarak kabul edip söylemlerini, pratiklerini ciddiye aldığımızda bu tür hatalar yapmaktan kurtulmuş oluruz, değişimleri anlamamız mümkün olur. Özetle gençliği anlamak için gençlere öğretmeyi bırakıp gençlerden öğrenmek, bu anlamda gençleri ciddiye almak gerekmektedir. Özellikle de siyasi partilerin ve kurumların yapması gereken budur. 

KAYNAKÇA 

  • Caymaz, Birol (2015), “Mücadele Alanı Olarak Parti Gençlik Kolları: AKP Gençlik Kolları ve Ülkü Ocakları’nda “Gençlik”, İletişim, 22, s.31-61.
  • Fırat Derya, Muti Önder, Emiroğlu Tuğba (2017), “Gezi Direnişi vesilesiyle: Türkiye’de Politik Kuşaklar ve 19 Ocak Kuşağı”, Fırat Derya, Erdal Cihan (der.), Devrimci bir pusula: Gezi, Ayrıntı yay.
  • Mannheim, Karl, Le problème des générations, Ed. Nathan, 1990. 
  • Reynié Dominique (yay. haz.) (2011), La jeunesse du monde, Eds. Lignes de Repères. 
  • Tanyaş, Bahar (2015). “Gençler ve Politik Katılım: Gezi Parkı Eylemleri’nde “Apolitik” Nesil” Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, s. 25-50. 
  • Tilly, Charles (2008), “Toplumsal Hareketler 21.Yüzyıla giriyor”, içinde Çetinkaya Y. Doğan (der.), Toplumsal Hareketler Tarih, Teori ve Deneyim, İletişim yay., s. 143-187. 
  • Vulbeau, Alain (2001), “La jeunesse comme ressource: une paradigme pour un espace de recherche”, Vulbeau, Alain (yay.haz.), La Jeunesse Comme Ressource, ERES, s.9-15. 
  • Yıldız, Süheyla (2013), “Asimilasyon ile kimliklenme arasında bir kuşak: Yahudi gençlerinin kimlik stratejileri” içinde Lüküslü, Demet, Yücel, Hakan (der.), Gençlik Halleri, Efil yay., s.195-222. 

 

Kadir Yüksel
diğer yazıları