- Öykülerinizin -var ise elbette- ana meselesi nedir?
Çok sıklıkla yazan biri değilim, yazı dilim öyküye göre şekilleniyor aslında. Hangi yazarları seviyorsam, onlar neleri görmek istiyorsa bir süre sonra ben de onlara benzemeye başladığımı, onlar gibi görmeye başladığımı fark ediyorum. Son kertede okur olarak kalıyorum tabi, mürit değil. Yaşamımda iz bırakan kişiler bir şekilde öykülere sızmayı başarıyor, kokular da, şehirler de ve nerede yaşadığımdan çok, nasıl yaşadığım etkiliyor kalemimi. Yazma fikriyle yazmanın kendisi cidden farklı şeyler ve bunlar teknik olarak öğretilebilir, öğrenilebilir şeyler değil kanımca. Herkes kendi patikasını kendi yaratıyor.
- Cortazár’ın bilindik sözüdür: “Roman puanla kazanır ama öykünün tek şansı nakavt etmektir.” Buna karşılık, “Öykü,” der Carver, “bir şeyleri açığa vurmalı, ama her şeyi değil”. Kurgu öykünüzün neresinde yer alıyor?
İlk kitaplar daha çok geçmiş yaşamımızdan damıtılıyor, daha çapaklı ama samimi bir anlatıma sahip oluyor, ilk kitap daha çok bir arınma gibi ve ondan sonraki rotamızda daha teknik daha kurgu ağırlıklı bir anlatıma yöneliyoruz sanki.
Öyküde kurgu, mühendislik bir kavramdan öte görme, gördüklerimizi biriktirme hali kanımca. Doğan Yarıcı’nın “Yazar yazdıklarından çok eksiltebildikleriyle yazardır.” sözü ve Henry Miller’ın “Yazdıklarının ilk taslağı için balta kullan, ince uçlu tarak değil. İkincisi bitler içindir!” sözü çok hoşuma gitse de yazmanın şehvetine kapılıp gereksiz ayrıntıları sıklıkla sarkıttığım oluyor bu da kurgunun can düşmanı ne yazık ki.
- Toplumu içeren ya da ona ilişkin herhangi bir alanda hâkim olan vasatlık, sanatsal üretim alanlarına ne şekilde sirayet eder, çağdaş öykümüz ölçeğinde değerlendirir misiniz?
3)Vasatlık; rafine, steril olma iddiasındaki metinlere de sızabiliyor hem de usulca. Dünya üstünde pek çok malzeme bizleri etkilemek için yarışıyor aslında kimi kitap kılığında kimi sinema filmi kılığında kimi de fotoğraf karesi olarak zihnimize düşmeye can atıyor. Sorun şu; biz de onlardan etkilenmek için can atıyor muyuz?
Türker Ayyıldız’ın bir sözü var;
“Öykülerimin iyileştirici bir etkisi olsaydı, biraz bencilce olacak ama beni iyileştirmesini isterdim evvela. İyi değilim çünkü, iyi olamıyorum.”
Ben de şuna inanıyorum; hikâyeler herkese iyi gelir tıpkı aşk gibi ve söz konusu has edebiyatsa vasatlık dışarıda kalmaya mahkûmdur.