yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

Umut Etmenin Yorgunluğu Üstüne

Adana Altın Koza Film Festivali kapsamında Türkiye prömiyerini yapan Kuru Otlar Üstüne, Nuri Bilge Ceylan sinemasının alışkın olduğumuz tarzına yeni dokunuşlar ve karakterler getiren bir film olmuş diyebiliriz. Filmin detaylarına geçmeden ilk olarak görüntü yönetmenleri Cevahir Şahin ve Kürşat Üresin’in iyi bir iş çıkardıklarını peşinen söylemek lazım. İkinci olarak yazının filme dair bazı yönleri, çok detaylı olmasa da ortaya çıkarmak gayretinde olduğunu eklemek gerek.

 

EN KARANLIK, KARIŞIK VE SAYDAM PORTRE

Konuya gelirsek, Samet (Deniz Celiloğlu) 4 yıldır Erzurum’un bir köyünde resim öğretmenliği yapmakta. Samet’in tek isteği ise buradan bir an önce kurtulmak. Film Samet’in tayininden önceki eğitim yılında yaşadıklarına odaklanıyor. Samet’in ev arkadaşı Kenan (Musab Ekici) yine meslektaşları olan Nuray (Merve Dizdar) ve en sevdiği öğrencisi Sevim (Ece Bağcı) ile kurduğu ilişkiler var karşımızda. Samet, Kenan ve Nuray arasındaki gerilim ile Sevim üzerinden okulda çıkan taciz şikâyeti, Samet’in karakterine dair ince ve kalın çizgiler Ceylan’ın şimdiye kadar yarattığı en karanlık, bazen saydam, bazense karışık karakterini ortaya çıkarıyor.

 

BIKKINLIK DAHA ÇOK DİLLENDİRİLİYOR

Kuru Otlar Üstüne’nin Nuri Bilge Ceylan sinemasının geneline baktığımızda bazı farklı noktalar getirdiğine değindim. Ama bu farklılık diğer filmleri ile bir hayli ortak paydası olmasını ortadan kaldırmıyor. Taşradayız ve yine taşranın akmayan, bıkkınlık veren zamanının ve mekânın karakterler üzerinde yarattığı etkileri izliyoruz. Bu etkiler bu defa daha karanlık yanları ortaya çıkarıyor. Fakat yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için şunu belirtmek isterim, bu karanlık yanları ortaya çıkaranın taşra olması, nedenin de o olduğu ya da Ceylan’ın bunu kast ettiği anlamına gelmiyor. Taşranın su yüzüne çıkardıkları diyebiliriz. Hissedilen zamanın en uzun geçtiği yer olması açısından bu sorgulamalar ve ortaya çıkardıkları için de bir hayli uygun bir mecra zaten. Zira Ceylan’ın taşrayı niye bu kadar işlediğinin de alametifarikası.
Karakterlerin karanlık taraflarına gelmeden önce taşranın Samet’te yarattığı kaçma duygusuna değinmek istiyorum. Ceylan’ın diğer filmlerinde de bu duygu işlenir ama bu defa karakter bıkkınlığını daha çok dile getiriyor. Hatta en başından beri bir an önce oradan gitmeyi bekleyen biri var karşımızda. Daha önce Ceylan’ın sinemasında gördüğümüz gibi bir gün gitmeyi bekleyen, uzaklara bakan ya da sırasını düşleyen biri değil Samet, aksine sabırsız bir karakter.

 

SEVİM’İN AĞZINDAN DUYMADIKLARIMIZ

Nuri Bilge Ceylan 197 dakikalık filmde Samet’in karakterini ortaya çıkaran üç ana konuyu birbirine bağlıyor. Samet’in gitme isteği, öğrencisi Sevim’in onu taciz ile suçlaması ve Nuray ve Kenan’la kurduğu ilişkinin gerilimi. Aslında gitme isteğine biraz değindim, Sevim ile olan ve onu zor duruma düşüren taciz hikâyesiyle devam edelim. Bu mesele sinemada işlemesi son derece zor bir konu. Zira sadece sinemada değil bunun haberini yazmak da bunu ortaya çıkarmak da zordur. Ceylan bu netameli konuda “Samet taciz etti mi etmedi mi” gerilimi kurmuyor. Samet’in, bir şekilde bağ kurduğu, başarılı, sevildiği belli olan, belki de konuşma tarzından bile yakınlık hissettiği bu kız çocuğu ile eşit olmayan bir konumda oluşunu gösteriyor. Eşitler arası olmayan bu ilişki biçiminde Samet günün sonunda öyle ya da böyle “mağdur” değil. Erkek ve erk olmanın avantajlarıyla yine bu eşit olmayan terazinin diğer kefesine koca bir kayayı oturtuyor. Suçlamanın ondan olduğunu öğrenince güç yetkilerini kullanıyor hem de yapmaması gerekirken. Nitekim izleyici de Samet de Sevim’in bunu çocukça bir hisle yaptığını düşünse de cevabını onun ağzından alamıyor. Ceylan, ne Samet’e ne de izleyiciye istediği şeyi vermiyor.

Sevim ağırlıklı olarak Samet’in cephesinden bakılarak yaratılsa da ona ait bir hikâye olduğu ve bunun devam edeceği izlenimi bırakıyor. Nuray ise filmde bu bilmediğimiz hikâyenin ve cevabın tamamlayıcısı gibi. Sevim’den duyamadıklarını Nuray’dan duyuyor Samet. Sevim’le kurduğu eşitsiz güç ilişkisini burada kuramıyor. Fakat buradaki hikâyenin de başka pencereleri var. Sadece Sevim üzerine ikame bir alan değil burası aynı zamanda Samet’in karakterinin en büyük tamamlayıcısı hatta belki Nuri Bilge Ceylan’ın da kendisi hakkındaki politik eleştirilere yanıtı. Bu yanıtlara da bakacağız.

 

SAMET’İN AYRICALIKLARI

Ceylan’ın Kuru Otlar Üstüne‘de epey güncel politikaya değdiğini söyleyebiliriz. Hem kişisel hem de sinemasının bu anlamdaki duruşunu anlatma çabası kendini hissettiriyor. Hatta önceki paragrafta bahsettiğim kendine ilişkin eleştirilere de cevabı gibi… Nuray karakteri Ankara Gar patlamasında bacağını kaybetmiş politik bir kadın. Burada politik kısma gelmeden bir parantez daha açmak lazım. Samet, Nuray ile ilk tanıştığında bu durumu içten içe dert ettiği epey belli olarak Nuray’ı ev arkadaşı Kenan ile tanıştırmak istiyor. Gerekçesi ise kendisinin yakında gideceği gerçeği, evlilik düşünmemesi ve Nuray’ın da Kenan gibi hem oralı hem de Alevi olması. Aslında Samet burada da Nuray ve Kenan üzerinde bir hiyerarşi kuruyor. Onların o coğrafyaya mahkûm olması, yani oralı olmaları Samet’in, onlara gelecek tayin etme yetkisi varmış gibi bir sanrıya kapılmasına sebep oluyor. Yine eşit olmadığı tüm ayrıcalıklarına sığınıyor Samet; Türk, Sünni ve erkek olmaya… Fakat istemediği Nuray’ı daha sonra Kenan’dan kıskanmaya başlıyor. Bu noktalarda Ceylan, Samet’i son derece karikatürize ediyor. Onun bencilliğinden, narsistikliğinden ve toplumsal ayrıcalıklarından gelen bu üstünlüğü seyirciyi güldürecek anlara dönüştürüyor.

 

CEYLAN’IN POLİTİK ÇERÇEVESİ

Gelelim Ceylan’ın politik çerçevesine. Nuri Bilge Ceylan, Nuray’ı hem Samet’in karakterinin turnusolu yapıyor hem de kendisine soru soran, eleştiren insanların yerine koyuyor. Nuray ve Samet’in politika, örgütlenme üstüne uzun sohbeti, Ceylan’ın doğru sorulara verdiği cevapları (yeterli ya da yetersiz) yer yer iki tarafın da karikatürize edildiği bir münazaraya dönüşüyor. İknadan çok izah var burada ve net bir şekilde hissediliyor. Öyle ki Ceylan bu sahneyi izleyen bir noktada, daha önce hiç yapmadığı bir şey yapıp deyim yerindeyse bunun bir film olduğunu hatırlatıyor ve filme kısa bir makas atıyor. Samet’in ağzından verdiği bu cevaplardan akılda şu cümle kalıyor: Umut etmenin yorgunluğu…

Öte yandan Nuri Bilge Ceylan filmde o coğrafyanın politik gerçeğine de sırt çevirmiyor. Kürt sorununa ve savaşa değiniyor ama ortada bir yerden. Savaşın yarattığı sonuçları iki taraftan da veriyor ve savaş kötü de diyor. Peki karakterler arasındaki bu eşit olmayan ilişki dinamiklerini verirken savaşın eşitliği nereden geliyor, onu da kendisine sormak lazım…

 

Suzan Demir
diğer yazıları

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir