OĞUZHAN YEŞİLTUNA
Yerli metinlerin takibini yapma, bu metinleri okuma, yorumlama ve bunu kayda geçirme niyetiyle başladığım Uzak Yıldız yazılarının ilkinde[1] ikinci romanların zorluğuna ilişkin okur izlenimlerimi aktarmıştım. Yazının yayınlandığı günlerde benzer tespitlerin Enver Topaloğlu tarafından şairler için yapıldığını fark ettim: “Şairin en zor geçidi ilk kitaptan ikinci kitaba giden yoldadır. Ama ondan belki de daha zoru ilk kitaptan çıkmaktır. Aslında birçok şairin ilk kitabı yoktur. İlk kitabı olan birçok şairin de oradan çıkamadığını söyleyebiliriz… Bunu söylemek içinse elbette tarihe; şiirin tarihine, deneyimine, birikimine dönmek, orada, evet bir arkeolog, kazıbilimci gibi çalışmak gerekir…”[2] Kendini nesirle gösterenlerin şiir hakkında söyledikleri şair tesiri yaratmaz. Bu sebeple romancılar (ve de öykücüler) için söz konusu olduğunu düşündüğüm ikinci kitap yolunun ilk kitap çıkmazına varmamasının öneminin, şairler için de geçerli olduğunu bir şairden öğrenmek mutluluk verici. Malum, şairlerle düzyazı yazanlar nadiren ortak kümelerde yer alırlar. Bu müşterek düzlemden cesaret alarak Şüküran’ın şiirlerine bakalım.
Evrensel Kültür, Fora Fanzin, Yokuş Yol’a gibi mecralarda münferit şiirlerini okumaya başladığımız Şüküran’ın ilk şiirler toplamı 2016 yılında şiir dalında Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’ne değer görülen Gül Rengini’ydi. “mebde”, “labirentler”, “fecir” ve “laminarya” isimli dört bölümde toplanan şiirler bireysel ve toplumsal olarak var oluşu imliyordu. Başlangıçta iç çatışmaların okura sezdirilmesi niyetiyle yazıldığını düşündürtse de günün sonunda coğrafya ve tarihe varıyordu. Bunu kitabın açılış ve kapanış dizelerinde görmek de mümkündü:
Açılış:
“soylu bir kederdi bu bak! göğsümde hala izleri
dokunaklı bir çehreye yolculuk
ateşe yazılan gazel, bir geçite tırmanan haz
ben ki boğumlu erguvanlarla
öldürülmüş gül rengini”[3]
Kapanış:
“ezber dualarla geçiyorum olmadığım,
olmayacağın şehirlerden
–anılar ölümlü değil
tarihin ölçütü dökülen kandır, diyor biri–
incinmiş haritalarda genişleyen bir öfkeyle
yeni bir kavrayışa başlıyor zaman
çağlardan eksik hikayeleri tamamlamak.”[4]
Gül Rengini gibi Aynada Yürüyen Sesler de dört bölümden oluşuyor: “uzak menzil”, “bir ses taşıyorum yüzümde”, “rölans”, “aşındırma heceleri”. Akıcılığında bir değişiklik olmasa da Şüküran’ın şiir dilinin sadeleştiğini, daha anlatısal bir boyut kazandığını, ritmik hamlelere açıldığını görüyoruz. Yeni bir ses çağırıyor Şüküran. Doğa, bu sesteki imgesel hakimiyetini sürdürse de kentsel imgeler de beliriyor. Aynada Yürüyen Sesler ile gelen esas değişiklik ise bana göre uzuvların ve iyelik eklerinin kullanımı ile şekilleniyor. Şüküran’ın dizelerinde, vücudun birinci tekil iyelik ekiyle çekilen parçaları bakımından bir değişim var.
Gül Rengini’ne bu açıdan baktığımızda en çok tekrar edenin el ve kalp olduğunu tespit edebiliyoruz: “göğsüm”[5], “kalbim”[6] ve “yüreğim”[7] toplamda yedi kez anılıyor, el ise -her daim “ellerim”[8] şeklinde çoğul olarak- altı kez. Bu, ilk kitabın lirik atmosferi ile uyum içinde. Nitekim, andığım sözcükleri ağız ve dil izliyor. Her ikisi de – “ağzım”[9] ve “dilim”[10] – kendine üçer kez yer buluyor. Ancak iki sözcüğü de kullanıldığı dizelerle birlikte değerlendirdiğimizde, ağız ve dilin konuşmaya değil de susmaya, susma değilse de sayıklama ya da kekelemeye uzuv olduğunu görüyoruz (ki “küflü bir mantar dağıldı ağzımda” ve “ruha lekeler bırakan dilim” dizeleri sanıyorum kastettiğimi açıklar nitelikte). Dolayısıyla Gül Rengini’nde, kalbinde soylu bir kederin ağırlığıyla ellerini kullanmada kararsız ve konuşmayan bir beden vücut buluyor.
Aynada Yürüyen Sesler’de ise hemen göze çarpan bir durum var: “göğsüm”, “kalbim” ve “yüreğim” kelimeleri hiç geçmiyor. El, bu kez “elim”[11] ve “ellerim”[12] şeklinde on bir defa anılıyor. Dört kez tekrar eden “yüzüm”[13], kitabın adı ve teması göz önünde bulundurulduğunda tahmin edileceği üzere, eli izliyor. Bağlantılı olarak dikkat çeken bir diğer husus ise birinci tekil iyelik ekiyle ilk kez Aynada Yürüyen Sesler’de kullanılan uzuvlar: karın, diz, ayak, tırnak, göz, parmak ve baş.[14] Tümü bir arada düşünüldüğünde, elinde ya da yüzünde taşıdığı bir ses ya da şey ile zorlu bir yola (muhtemeldir ki yokuş yol’a) giden bir beden canlanıyor. Dolayısıyla Şüküran’ın şiirinde aktif duruma geçiş ve bir çağrı var: Gül Rengini’nin sustuğunu Aynada Yürüyen Sesler konuşuyor. Gül Rengini bekliyordu, Aynada Yürüyen Sesler davet ediyor. Gül Rengini bur’a’dan o’ra’yı göstermişti, Aynada Yürüyen Sesler bur’a’dan o’ra’ya doğru harekete geçiyor. Tüm bunlar – şimdilik – Şüküran’ın ilk kitaptan çıktığını gösteriyor. Şiiri iyelik ekleri ve uzuvlar üzerinden okumak, onun değerini azaltır mı bilmem. Fakat var olduğu izlenimine kapıldığımız bir değişimi niceliğe başvurarak haklılaştırmak, müşterek düzlemi genişletir gibi geliyor.
“yine de bir ip çekilirse şehirlere
giderim, giderim dilimde kelimelerin serin lekesi
çiçek filizleri, içinde nehir sesleri.”[15]
[1] YEŞİLTUNA Oğuzhan, “Uzak Yıldız (1): İkinci Roman ve Diğer Kutsal Şeyler”, yeni e, Eylül 2020.
[2] TOPALOĞLU Enver, “Mehmet Özkan Şüküran’dan Yeni Şiirler: Aynada Yürüyen Sesler”, Gazete Duvar Kitap, S. 125, Eylül 2020, s. 4.
[3] ŞÜKÜRAN Mehmet Özkan, “Tek Failli Bir Hissiyata İştirak Ederken”, Gül Rengini, Varlık, 2016, s. 9.
[4] ŞÜKÜRAN Mehmet Özkan, “Tenum Şehrinde Renc-ü Mihnet”, Gül Rengini, Varlık, 2016, s. 61.
[5] ŞÜKÜRAN Mehmet Özkan, Gül Rengini, Varlık, 2016, s. 9, 18, 22.
[6] ŞÜKÜRAN Mehmet Özkan, Gül Rengini, Varlık, 2016, s. 21, 48.
[7] ŞÜKÜRAN Mehmet Özkan, Gül Rengini, Varlık, 2016, s. 36.
[8] ŞÜKÜRAN Mehmet Özkan, Gül Rengini, Varlık, 2016, s. 11, 13, 16, 22, 33, 36.
[9] ŞÜKÜRAN Mehmet Özkan, Gül Rengini, Varlık, 2016, s. 31, 35, 53.
[10] ŞÜKÜRAN Mehmet Özkan, Gül Rengini, Varlık, 2016, s. 35, 47.
[11] ŞÜKÜRAN Mehmet Özkan, Aynada Yürüyen Sesler, İthaki, 2020, s. 15, 33, 34, 35, 49.
[12] ŞÜKÜRAN Mehmet Özkan, Aynada Yürüyen Sesler, İthaki, 2020, s. 18, 30, 31, 47.
[13] ŞÜKÜRAN Mehmet Özkan, Aynada Yürüyen Sesler, İthaki, 2020, s. 18, 27, 29, 41.
[14] ŞÜKÜRAN Mehmet Özkan, Aynada Yürüyen Sesler, İthaki, 2020, s. 13, 15, 17, 29, 42.
[15] ŞÜKÜRAN Mehmet Özkan, Aynada Yürüyen Sesler, İthaki, 2020, s. 13, 15, 17, 29, 42.