yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

YAŞADIĞI HAYATIN İNSANI: BEHİCE BORAN

SELMA GÜRKAN

“Kişiler hakkında nasıl mı karar vereceksiniz? Hayatlarına bakarak… Bir insan, yaşadığı hayatın insanıdır.”[1]

Behice Boran

 

Benden Behice Boran’ı yazmam istendiğindefikirlerine eleştirel bir bakışım olan ama siyasiduruşundan hep gurur duyduğum birini, yazının zorluklarına rağmen,yazmayı kabul ettim. Boran’a yönelik eleştiriler de duyulan gurur da tarihte silinip gitmemeli. Bu yazı için onun metinlerine dönüp yaşam öyküsünü okumaya başladığımda silüetinin hiç silinmeyeceğini bir kez daha anlamış oldum.

Behice Boran’ın yaşamı Türkiye tarihinin kritik dönüm noktalarında geçer. Boran da bu dönüm noktalarında önemli müdahalelerde bulunmuş, tarihin akışını yönlendirmeye çalışmış bir kadın. Doğal olarak Boran’ın yaşamında içinde bulunduğu dönemlerin etkilerini görmemek mümkün değil. Elbette, onun bir kadın olması nedeniyle seçtiği yaşam ve inandığı değerler için mücadelesindeönüne çıkan zorluklar daha katmerli olacaktı.

Boran bir bilim insanı, parti genel başkanlığı da yapan bir siyasetçi ama aynı zamandaaile evinin ekonomisini düşünen bir ev kadını, anne, içinde yaşadığı toplumun gereklilikleriyle zorunluluklarını göz ardı etmeden direnen bir kadındı. Siyasal çalkantıların, savaş gerçekliğinin, baskıların olduğu siyasal bir ortamda sosyalist bir kadın olarak var olmanın gerektirdiği cürete ve cesarete sahipti. Bütün bu çalkantıların ortasında, mücadelenin tam merkezinde yer aldı.

1 Mayıs 1910’da[2], Bursa’da doğan Behice BoranKazanlı Tatar göçmenlerinden, ekonomik durumu dönemin koşullarına göre iyi, ticaret erbabı ve aydın bir ailenin kızıydı.İyi koşullarda eğitim görme olanağı bulmuş sınırlı sayıdaki gençlerin arasındaydı. Amerikan Kız Koleji’ndeki eğitiminin ardından İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde okudu. Bu bölümü bitiremeden Amerikan Kız Koleji ve Manisa Orta Mektepte İngilizce öğretmenliği, ABD’de Michigan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde burslu doktora yaptı. Sonra tekrar ülkesine dönerekzorlu bir çabanın sonunda DTCF Sosyoloji Bölümü’nde doçent olarak göreve başladı. Belki dönemin özelliği gereği, eğitim almış bir genç olarak Boran da yaygın bir ideali paylaşıyordu, ülkesinin, içinde yaşadığı toplumun gelişmesi ve ilerlemesi için eğitimin önceliğine inanıyordu. ABD’de doktora öğrenciliği döneminde Karl Marx’ın eserleriyle tanışması onun fikirlerini olgunlaştırdı. Toplumsal ilerlemenin tek başına eğitimle olmayacağını, geri kalmışlığın en önemli sebebinin ülkenin sosyo-ekonomik yapısı olduğunu fark ediyordu. Bu okumalar ona bütünsel ve sistematik bir bakış açısı kazandırmıştı.

Onun siyasal görüşlerini giderek belirleyen, siyasi mücadelesine rehber olan bu görüşleriydi. Aynı zamanda o bir bilim insanı sosyolog olarak toplumu Marksist diyalektik bakış açısıyla yorumluyor ve tarihsel materyalizm gibi önemli bir yöntemden yararlanıyordu.

Behice Boran, onun ABD’de doktora yaptığı dönemi ve DTCF’teki akademisyenlik dönemini değerlendiren çağdaşlarının gözünde ayrıntılara önem veren, çalışkan, disiplinli, parça ile bütün ilişkisini ustalıkla kuran bir akademisyendir. DTCF’te toplumsal yapıya dair yaptığı bir saha çalışmasında kadının toplumsal statüsü ile üretimdeki yerini kıyaslayarak çıkardığı sonuçlar özel olarak ele alınması gereken çalışmadır. Boran, “Üretim teşekkülünün idarecisi, patronu erkek olduğu için kadın erkeğe nispeten daha aşağı mevkidedir”diye yazar ve ekonomik yaşamda, üretimde, eğitimde, siyasette ve toplumsal yaşamda varolan cinsiyet eşitsizliğine mercek tutar. Bu gerçeklik ve kadınların durumuyla ilgili bilinci onun bir kadın olarak politik mücadelede bu kadar öne çıkmasında teşvik edici olmuştur kuşkusuz.

Boran’ın sahada nesnel bilgiye ulaşma çabası, bütünlüklü ve sistematik sonuçlara ulaşma titizliğinin bizim gibi bir ülkedeki karşılığı bellidir. Muhalif akademisyenler akademiden uzaklaştırılır ki bu onun da başına gelmiştir. Kürsüsünü korumak, akademiye sahip çıkmak için de mücadele etmek zorunda kalmıştır Behice Boran.

YAZIDA VE SAHADA MÜCADELE

Dergiler çıkarmış, bunları bir tartışma kürsüsü olarak görmüştür.  Yurt ve Dünya, Adımlar dergilerindesiyasetin yanısıra kültür, sanat, edebiyat üzerine deyazmıştır.  “Kadın Romancılarımız” (Yurt ve Dünya, Ağustos 1941), “Hayal ve Hakikat” (Yurt ve Dünya, Ekim 1941), “Sanat Sanat İçindir-Sanat Cemiyet İçindir Dolambacı” (Yurt ve Dünya, Mayıs 1943, “Sanatın Sosyal Şartları ve Roman” (Adımlar, Ekim 1943)[3]başlıklı yazıları buna örnek gösterebiliriz.

Behice Boran, Türkiye siyasi tarihinde parti genel başkanlığı yapmış ilk kadındır ama politika onun için sadece parti faaliyetiyle sınırlı bir iş değil tersine hayatın bütün alanını kaplayan bir uğraştır.  Bilim insanı olarak yürüttüğü çalışmaların vebu eksendeki tartışmalarının içeriği hep politiktir. Üzerinde hareket ettiği politik zemin, özel yaşamını, aile ve toplumsal ilişkilerini bütün hayatını adadığı sosyalizm mücadelesinin ihtiyaçlarına göre düzenlemesinin de sebebidir. Behice Boran mücadeleyi, mücadele ise Behice Boran’ı şekillendirmiştir.

Behice Boran’ın mücadele arkadaşları ile birlikte çıkardıkları dergilerde savunduğu görüşlere, partisinin ve kendisinin politik platformuna dair eleştirilere gelince, bu eleştirileri dile getirmemek sanırım ona haksızlık olur. Sonradan Boran’ın ve birlikte mücadele ettiği arkadaşlarının ayağına çokça dolanacak olan “İnönü’nün genel başkanı olduğu partinin siyasetine bağlılık sözleşmesi”[4]görevden uzaklaştırılmalarının dayanağı olmuştur.

ZORLU SÜREÇLERDE KRİTİK KARARLAR

Yurt ve Dünya ile Adımlar dergilerinin yanısıra o dönem CHP içerisinde siyaset yapan muhalifler arasındaki Adnan Menderes ve Bayar’ında dahil olduğu, sonradan Demokrat Parti kurucuları olacak isimlerin desteklediğiGörüşler dergisi demokrasiyi savunma iddiasıyla bir siyaset zemini oluşturmuşlardı. “Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü demokratik bir parti kurmak istiyorlar. Sertellere bir dergi çıkarmalarını öneriyorlar. Parasını da verecekler. Zekeriya Bey, ‘paraya ihtiyaç yok, matbaamız var, biz çıkartırız’ diyor”[5]

Dergide kapağa Behice Boran’ın da adı yazılmıştır. Onunla birlikte adları yazılanların içinde yer aldığı DP iktidarı dönemin sosyalistlerine, komünistlerine savaş açmış, Kore’ye asker gönderilmesine karşı çıkan Boran ve arkadaşlarını yargılamış ve mahkûm etmiştir. Politik olarak bir araya gelmemiş olsalar da bir dergi etrafında pamuk ipliğine bağlı kurulan bir hukukun bile burjuva siyasetinde yeri geldiğinde nasıl keskin bıçağa dönüşebileceğinin örneğidir bu. DP burjuvazinin İnönü kliğinin karşısındaki bir başka kliğidir nihayetinde, aynı kandan gelmektedirler.

Behice Boran ve partisiyle işçi iktidarı, devrim stratejisi, parlamentoya biçtikleri rol, parti içi demokrasi o zaman kapitalist restorasyon yolundaki SSCB’nin hâlâ sosyalist olduğu yolundaki ısrarları nedeniyle siyasi bir mesafem elbette var. Bunlar buradaki kısıtlı alanda ele alamayacağımız kadar derin konular. Sadece anmakla yetineyim.  Yaşamı boyunca en zorlu süreçlerde kritik kararlar ve tutumlar alarak tarihe önemli notlar düşen haysiyetli bir siyasetçinin mücadelenin yolunu açan müdahaleleri diğer siyasi hatalarını gidermez ama emek mücadelesi tarihine önemli bir katkı oldukları da göz ardı edilemez.

İktidarın kadrolaşma politikalarına karşıakademide görev alabilmek için de bir çaba vermiştir. Parti üyeliği bile onun için karşılaştığı sorunlardan biridir. Geçirdiği soruşturmalar ve yargılamalar nedeniyle partinin zarar göreceği endişesi ile partideki tereddütleri anlamış ve partiyi koruma kaygısıyla alınan tasarruflara itiraz etmemiştir.

BARIŞTA ISRAR VE KARARLILIK

Demokrat Parti iktidarının NATO üyeliği karşılığında ABD için 25 Temmuz 1950 tarihinde aldığı Kore’ye asker gönderme kararına karşı çıkan, Türkiye halkına seslenen bildirileri arkadaşlarıyla dağıtma cesaretini ve kararlılığını gösteren de odur. O, siyasal koşullarda bu karara karşı tutum almak, barış yanlısı bir siyaseti savunmak, Amerikan emperyalizmine kafa tutmak, hükümeti teşhir etmek hiç kolay değilken Türkiye Barışsever Cemiyeti’nin yöneticisi olarak ön cephede kararlılıkla durmuştu. Mecliste bulundukları 1965-1969 döneminde Boran ve partisi Kıbrıs meselesinde de “üslerden arınmış, bağımsız bir Kıbrıs” görüşünü TBMM’desavundular.[6]

Askerî darbeler siyasal iddia sahipleri için birer laboratuvardır. Bu zorlu süreçlerden nasıl çıkacağınız, boyun eğmek ile teslim olmamak arasında nasıl bir tercihte bulunacağınız iddialarınızın tarihteki yerini de belirler. Boran 1960 darbesini, çoğu insan gibi gözü kapalı desteklemedi. 12 Mart darbesinde deBehice Boran ve partisi ne şekilde ve nasıl olursa olsun rejim dışı müdahalelerinin karşısında olduklarını açıklıyor; bunun demokrasinin askıya alınması olacağını söylüyordu.[7]

12 Mart dönemini, yargılamalar, soruşturmalar ve siyasi baskıların yanı sıra işsizliğin ağırlığı altında geçirdi Behice Boran. 1980 darbesine kadar da ülkede kalmayı tercih etti. 80 darbesi sonrasında ise partisi onun yurt dışına çıkmasına karar vermişti.

Behice Boran,1965 seçimlerinde TİP’ten milletvekili olarak Meclis’e girmişti. Vekilliği döneminde yaptığı konuşmalar, kürsü seslenişleri kurtlar sofrasındaki puslu hava içinde enerjik ve sorgulayan birer beyanname etkisinde olmuştur. Bu, cesaretle politika yapmaları konusundadiğer kadın vekillere de ilham olmuştur.

SINIF MÜCADELESİNDE TOPLUMSAL HAFIZA

Behice Boran’ı pek çok kavramla tanımlayabilirsiniz. Fedakâr, ilkeli, disiplinli, özgüvenli, inatçı, kavgacı, militan, inançlı, düşünceli, zarif, eylemci, lider, sıra neferi, barışçı, sosyalist, demokrat. Pek çok kadın gibi de birçok şeyi bir arada yaptı. Ancak o durumunu bütün kadınlarla birlikte değiştirmenin önemini ve gerekliliğini erken kavrayanlardandı. Toplumsal gelişimin eğitimle olacağına inanmaya devam etseydi akademisyenlik veya öğretmenlikte devam ederdi belki. Ama o toplumsal değişim sorununun politik bir sorun olduğunu anladığından örgütlü mücadelede, sınıf mücadelesinde karar kıldı.

Cezaevleri, işsizlik, siyasi tercihinden dolayı yaşamak zorunda bırakıldığı yoksulluk, etrafını saran kuşatılmışlık, kadın olmanın dezavantajları onu inandığı davadan uzaklaştıramadı, uzaklaştırmadı. Çocuklarıyla da sınandı ama yolundan dönmedi. Aldığı eğitimi, sahip olduğu olanakları düşündüğümüzde daha rahat koşullarda çalışabilecek ve yaşayabilecekken o işçi sınıfı davasına inandı, toplumsal değişimin sosyalizmle mümkün olacağını gördü ve mücadele yolunu seçti.

Hayatının son günlerinde, TİP ve TKP birleşmesinin ilan edileceği basın toplantısına ilerlemiş hastalığına, doktorlarının uyarılarına rağmen tüm enerjisini toplayarak katılmayı başardı ve zaten 2 gün sonra da yaşamını yitirdi. Son nefesine kadar inandığı değerler için mücadele etmişti. İşte bugün mücadeleyi sürdürenlerin Behice Boran’da takip edeceği izler bu kararlılık, sosyalizme bağlılık, zorlu koşullara sınıf mücadelesine olan inanç ve bilinçtir, cesaretle yürüme özgüvenidir. Biz bu izleri takip ediyoruz. Yarın da öyle olacak.

Behice Boran’ın anısına saygıyla…

[1]Emel Koç, BEHİCE “Bir devrimci…Bir Kadın…Bir Anne…”Destek Yayınevi, 2010, İstanbul,sf. 19
[2]Doğum tarihi Nüfus Hüviyet Cüzdanında 1 Mayıs 1326 (14 Mayıs 1920)olarak yer almakla birlikte Behice Boran Uğur Mumcu’ya 1 Mayıs 1910 tarihini verir. Kolektif, BiyografyaBehice Boran 2, Bağlam Yayınevi 2002- İstanbul sf.29
[3]Emel Koç,BEHİCE “Bir devrimci…Bir Kadın…Bir Anne…” Destek Yayınevi 2010 İstanbul sf. 68
[4]Agy. sf. 93
[5]Agy. sf.89
[6]Agy. Sf. 203
[7]Nihat Sargın (Yayına Hazırlayan), Boran/Selam Olsun, Rezan Yayıncılık, Ekim 2010, sf. 63

diğer yazıları