Filistin’i yıllarca işgal edilen topraklarıyla, uğradıkları soykırımla ve ölümleriyle andık. Elbette tüm bunların karşısında şanlı direnişleriyle. Bunlar oraya dair en iyi bildiklerimizdi. Başka bir pencereye geçip oradan baktığımızda bu karanlık tablonun hemen yanı başında bir ışık beliriyordu. Zor koşullara rağmen ısrarla yarattıkları ve belki de dünyaya seslerini duyurmanın en önemli aracı olan sanat üretimleri orada duruyordu. Şiirleri, öyküleri, romanları, duvar resimleri ve pek çok şey… Hemen hepsi işgal şartlarında ortaya çıkan eserlerdi, dünyaya kafa tutmanın, hikâyelerini anlatmaktan bir an olsun vazgeçmeyen bir halkın taşlardan sonra en önemli direniş biçimlerinden biriydi.
Bir direniş aracı olarak kültür sanatın gelişimi çoğunlukla edebiyat üzerinden tartışılırken Filistin’de tiyatroya ve onun rolüne dair soruların çoğunlukla karşılıksız kaldığı görülüyor. Teatral faaliyetler bu yüzden ayrıca bir merak konusu: Tiyatro toplulukları var mıydı? Oyun oynama fırsatı yaratabilmişler miydi? Kendi eserlerini üretmişler miydi? Ya da halk için bu sanat bir anlam taşıyor muydu?..
Arap coğrafyasında tiyatronun ilk nüvelerinin 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Bazı Arap tarihçileri bu tarihler öncesinde Arap coğrafyasına has bir tiyatro üretimi olmadığını hatta Arapların tiyatroyu bilmediğini öne sürerken kimi tarihçiler bu tarihlerden önce Arapların Batı taklidi bir tiyatro biçimini benimsediklerini savunmaktalar. Özellikle Bonapart’ın 18. yüzyılda gerçekleşen Mısır istilasıyla birlikte, Mısır’ın kültür sanat alanlarında dönüşüm ve değişim yaşadığı ve bir merkez olduğu vurgulanıyor. Fakat kaynaklara baktığımızda 1870’e kadar tam manasıyla bir Arap tiyatrosundan söz etmek mümkün değil. Bu tarihten sonra tiyatro faaliyetlerini başlatan bir isim olarak ise karşımıza Yakub Sannû çıkıyor. Yahudi bir anne-babanın çocuğu olarak Kahire’de doğan Sannû, eğitimini İtalya’da görürken buradaki çeşitli yenilikleri de gözleme ve kavrama şansı yakalıyor. Mısır’a döndükten sonra ilk işi tiyatro alanında üretim yapmak oluyor ve Arap tiyatrosunun öncüsü olarak tarihte yerini alıyor. Sannû’dan sonra karşılaştığımız bir diğer isim kimi kaynaklarda Lübnanlı kimisinde de Suriyeli olduğu söylenen Mârûn en-Nakkaş. Muhasebe ve ticaretle uğraştığı bilinen en-Nakkaş da Sannû gibi İtalya’ya gidiyor ve oradaki sanatsal faaliyetleri yakından izleme şansı yakalıyor. Döndüğünde ise tiyatro alanında ilk üretimleri gerçekleştiriyor. Böylelikle Arap tiyatrosunun ikinci ismi olarak kaynaklarda yerini alıyor.
Sınır komşularında tiyatro böylece filizlenirken Filistin’de ise durum farklıydı. Özellikle 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarına kadar kültür sanat faaliyetinden epeyce bir yoksundu. Bunu, kimi tarihçiler Filistin’in o dönemlerdeki ağır ekonomik koşullarına, eğitim kurumlarının yetersizliğine ve siyasi/sosyoekonomik nedenlere bağlar. Özellikle o dönemde edebi ya da kültürel manada Filistin ulusal kimliğini öne çıkaran veya genel olarak böyle bir derdi barındıran hiçbir üretim görülmez. Daha çok dönemin eserlerinde Nasıra ve Hayfa üzerinde şekillenen ve bu yerlerin güzelliğine vurgu yapan, siyasi bir sözü olmayan eserler görülür. Tür ise ağırlıkla şiirdir. Filistin ulusal bilinci tarih sahnesine 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanıyla minik adımlarla da olsa çıkmaya başlar. Akabinde Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması, 1917’de Filistin’in İngiliz mandası olması kültürel faaliyetlerinin artışına yol açar. Okulların, kütüphanelerin kurulması bu yıllara denk gelir ve entelektüel manada eğitim ve eğilimler çoğalır. Bu canlanma sıklıkla Kudüs ve Hayfa çevresinde yoğunlaşmaktadır. Özellikle döneminin elitleri kültür alanında faaliyetlerin gerçekleşmesi için mekân ve yazar teşvikleriyle bu süreci besler. 1920’li yıllara kadar Filistin’deki kültürel atmosfer ağırlıkla geri kalmışlıkla tarif edilirken bu tarihten sonra tiyatronun zayıf da olsa tohumları atılır. Karşımıza çıkan ilk isim de el-Cevzi ailesidir. Bu köklü aile o dönemin öğrencilerine ve üretimlerine fon sağlarken aynı zamanda mekân yardımında bulunur. Oyunların oynandığı veya okunduğu yerler çoğunlukla kahvehaneler, öğrenci kulüpleri ve bazı kurum salonlarıdır.
İlk denemeler
O dönemin teatral kıpırdanmaları “Hakawati” geleneğiyle gerçekleşir. Hakawati, Arap geleneğinin, edebi anlamda önemli bir unsurudur. Hikâye anlatıcılarının ustası/şahı olarak karşımıza çıkan Hakawati’ler her kesimden insana merak ve heyecan uyandıracak hikâyeler anlatmalarıyla meşhurdurlar. Filistin’de oyun geleneği tam da bu geleneğe yani Hakawati’lere dayanır. 1920’li yıllar itibarıyla Hakawati’ler teatral unsurları birleştirip hikâyelere müzik ve hareketi de dahil ederek halkla buluşturur. Konuları kendi kültürlerine ait hikâyeler ya da Binbir Gece Masalları’nın uyarlamalarıdır. Bu anlatıcılar ülkenin dört bir yanına giderek öykülerini insanlara izletir/dinletir. Onları dini bayramlarda da (Ramazan, Peygamberin doğuşu, Azizlerin doğum günleri vb) düğün yerlerinde de görmek mümkün. İlerleyen zamanda bu gösterilere Levant’ta[1] yani Bilâdüşşam’da yaygın olan debke[2] dansı da eklenir. Fakat bunlar elbette orada Batılı anlamda bir tiyatronun gelişmediğinin, sadece kendi kültürlerine ait oyun biçiminin oluştuğunun göstergesidir.
Bu ilk denemelerden sonra bizim de çok iyi bildiğimiz gölge oyunları Filistin tiyatrosunda varlık gösterir. Özellikle Ramazan aylarında halkla buluşturulan bu oyunlar tarihsel birçok olayı konu edinir. Yine kaynaklarda en sevilen gölge oyununun bizdeki gibi Karagöz olduğu görülmektedir. Bu oyunlar önce çocuklara ardından da yetişkinlere özel gösterilirmiş.
1948 ve öncesi
1948’e kadar Filistin’de tiyatro kulüplerde gerçekleşen, daha dar gruplara hizmet eden, elit sınıfların öncülüğünü üstlendiği bir sanattır. Özellikle Mısır’daki sanatsal üretimlerden etkilenen Filistinli üst sınıf entelektüellerinin desteklediği ve bu yönlü üretimlerin gerçekleştiği bir süreçten bahsetmek mümkün. Filistin’de yazarlar veya şairler -ki oyun metinlerinin altında en çok şairlerin imzası vardır- bir metin kaleme aldıklarında ilk önce Mısır’daki dergilerde yayımlatır, daha sonra Filistin’de herhangi bir yayın organında duyururlarmış. Filistin’deki kültür sanatın gelişimine dair önemli bir adım da 1936’da kurulan Palestine Broadcasting Service (PBS) radyosudur. Radyoda İbrahim Tûkan’ın öncülüğüyle birçok genç şair ve oyun yazarına teşvik sağlanmış, eserlerine yer verilmiştir. Radyoda ilk yayınlanan oyun ise Eski Ahit’te geçen, Samson ve Delilah hikâyesidir. Kaynaklardan, bu oyunu Gazzeli köklü bir aileye mensup Nasri el-Cezvi’nin yeniden uyarladığını ve radyoda yer verdiğini öğreniriz. Bu isim ilerleyen zamanlarda Filistin’in ilk profesyonel tiyatro topluluğunu da kurar. Kardeşiyle beraber orijinal diyebileceğimiz metinler kaleme alırlar ve Filistin tiyatrosuna dair akıl yürütürler. Fakat 1948’de başlayan İsrail işgaliyle beraber doğup büyüdükleri yeri bırakıp Ürdün’de yaşamaya başlarlar. Bir dönem gelecektir ki 1948’le beraber giden bu elit sınıfa mensup bazı insanların isimleri kalanlar tarafından -bir süre sonra dönenler hariç- vatana ihanetle anılacaktır.
Görüldüğü üzere Filistin tiyatrosu 1948’e kadar doğum sancısı çekmekteydi ama bu doğum ne yazık ki tam anlamıyla gerçekleşemedi. 1948’den önce oldukça içe kapanık bir üretim söz konusuydu. Daha çok kendi kültürüne odaklanan, gelenekleri sürdüren çalışmalar mevcuttu. Moliere’den Shakespeare’e çevirilere rastlasak da ağırlıkla Arap kültürüne ait oyunlar üzerinde yoğunlaşılan bir dönemdi bu dönem. Ve siyasetin kıyısına dahi yanaşmıyorlardı. Tamamen eğlenme kültürü üzerine yoğunlaşılmıştı. Tiyatro mücadelenin bir parçası değildi.
Siyonist devletin kurulmasıyla tiyatro kan kaybetti
Filistin tiyatrosundaki gelişmeleri 1948 ve sonrasındaki dönemlerden takip edebiliriz. 1948, Siyonist İsrail’in kurulduğu o uğursuz yıldı. Filistin’i en-Nekbe’ye (Felaket Gününe) götüren yolun taşları 1917 Kasımı’nda “Balfour Deklarasyonu”yla döşenmişti. Her ne kadar bu deklarasyonda ülkedeki halkın haklarının ihlal edilmemesi şart koşulmuşsa da bu şart hiçbir zaman uygulanmadı. Siyonistlerin katliamı daha devlet kurulmadan başlamıştı. İşgalden günümüze kadar gelen süreçte bu devlet, katliamlarına, topraklarını genişletmeye devam etti/ediyor. Durum böyleyken 1948 itibarıyla Filistin’deki aydınların ve sermaye sahiplerinin çoğu topraklarını terk etti. Filistin tiyatrosunu geliştireceği düşünülen birçok isim de gidenler arasındaydı. Geride kalanlar ise yoksullardı. Bu yüzden Batı Şeria ve Gazze’deki kültürel faaliyetlerin çoğu son buldu. Filistinliler İsrail sınırları içerisinde artık azınlık olarak görülüyorlardı ve sanatsal çalışmaların veya bu yönde atılan herhangi bir adımın karşılığı türlü engellemeler oluyordu. 1948 Filistin tiyatrosunun kan kaybettiği yıldır.
Bu tarihten sonra Filistin halkını ve kültürünü yok etme politikaları hız kazandı. Elbette tiyatro da bu konuda bir araç olarak kullanıldı. Adı belli olmayan yazarlara İsrail’in ülkeye getirdiği “katkılar”ı öven oyunlar yazdırıldı. Özellikle bu oyunlar Filistinliler tarafından yazılıyormuş gibi yaygınlaştırıldı. Bunun en çarpıcı örneğini The Development of the Arab Village in Israel in Ten Years (İsrail’deki Arap Köyünün 10 Yıldaki Gelişimi) isimli oyunda görürüz. Oyun 1948’den on yıl sonra köyüne dönen Filistinli bir ailenin köyün değişimi karşısında duydukları şaşkınlığı ve hayranlığı anlatmaktadır. Yani oyuna göre Siyonist İsrail, Filistin halkına “özgürlük” “kültürel zenginlik” getirmiş, köye çağ atlatmıştır. Tüm bu sebeplerle Filistinli birçok tarihçi tiyatronun gelişiminde 1948’den 1970’e kadar geçen süreyi yok sayar. Ve o dönemin eserleri yaygınlıkla Siyonizmin propagandası olarak değerlendirilir.
Yaşam uğruna sanat: uyanış
Filistin kültürü 1948’den sonra ikiye bölünmüş olsa da asla tam manasıyla ortadan kaybolmadı. Savaştan sonra mülteci konumuna düşen Filistin halkı kamplarda yaşam mücadelesi verirken ekonomik koşulları da gitgide ağırlaşıyordu. 1960’lara kadar kayda değer bir tiyatro faaliyeti bulunmuyordu. Zaman zaman Batı Şeria’da yaz aylarında bu tarz etkinlikler düzenlense de yeterli değildi. ’60’lı yıllar Filistin ulusal bilincinin uyandığı ve yükselişe geçtiği yıllardı. Tam da bu yıllarda şairler ve öykücüler birçok oyun kaleme alır. Bizim de romanlarıyla tanıdığımız Gassan Kanafani’nin, bu dönem el-Bab (Kapı) isimli bir oyun yazdığı bilinmektedir. 1964’te FKÖ’nün kurulmasıyla birlikte kültürel faaliyetler desteklenmiş, küçük çaplı da olsa oyun toplulukları yeniden canlanmıştır. 1970’e kadar da yer yer duran yer yer adım atmaya çalışan bir tiyatro kültürü görürüz. Bu yıllarda Filistin kimliğini öne çıkaran bir tiyatro isteği aydınlar arasında yayılır. FKÖ’nün de teşvikiyle devrimin sahnede sergilenmesi, halkın mirasıyla bağ kurmasını sağlayan gösterilerin yapılması desteklenir. Sadece eğlendiren, siyasete girmeyen o tiyatro anlayışından uzaklaşılarak tiyatro, insana ulaşmanın bir yolu olarak görülür. 1970’ten sonra bu anlamda tiyatro yapan topluluklar artar ve sahnelenmese bile oyun metinleri yayımlanır. Bu metinlerin en önemlisinin altında şair Semih el-Kâsım’ın ismini görürüz. Filistin’de basılı olarak ilk kez yayımlanan oyun el-Kâsım’ın kaleme aldığı Karakaş’tır. Şiirsel tiyatro tarzında kaleme alınan bu oyun, başkahramanı diktatör olan Karakaş üzerinden zulüm altında olan Filistin halkını ve totaliter rejimleri anlatmaktadır. Oyunun Brecht’in Kafkas Tebeşir Dairesi’nden izler taşıdığı da kaynaklarda karşımıza çıkan önemli bir bilgidir.
Filistin’in ilk ciddi ve direngen tiyatro toplulukları
İşgal altındaki Filistin’in ilk ciddi tiyatro topluluğu Belalîn, Fransuva Ebu Salim ve birkaç arkadaşı tarafından 1970’te kurulur. Paris’te aldığı tiyatro eğitiminden sonra Filistin’e dönen Ebu Salim çağdaş Filistin tiyatrosunun da öncülerindedir. Aynı zamanda Filistin’de Brecht’e yer veren isimler arasındadır.
Ebu Salim Belalîn’den 7 yıl sonra Kudüs’te terk edilmiş bir sinema salonunu dönüştürerek Jackie Lubeck ve oyuncu Radi Şihade’yle birlikte El-Hakawati Tiyatrosu’nu kurdu. Bu topluluk kendini tamamen siyasal meselelere adamış ve üretimlerini bu yönde şekillendirmişti. Amaçları işgal altındaki Filistin halkını bilinçlendirmek ve Filistin sorununa dair birlikte düşünmekti. Onlar için tiyatro yapmak sanatsal bir dürtüydü. Silah taşımak zorunda hissetmeden kendilerini ifade etmenin yolu olarak tiyatroyu seçmişlerdi. Doğaçlamayı ve izleyicinin oyunda aktif yer alışını savunan topluluk, o dönem sadece kentlilere değil, özellikle Gazze bölgesinde kamplarda kalan insanlara, köyde hiç tiyatroyla tanışmamış halka, işçilere bu sanatı götürme gayretindeydi. İşgale karşı direnişi örgütlemenin yanı sıra Filistin halkının uğradığı en ufak bir haksızlık karşısında protesto gücünü de beslemeyi düşlüyor, oyunlarını bu minvalde ele alıyordu. El-Hakawati geleneksel hikâyelerden ilhamla yeni metinler ortaya koymayı da ihmal etmedi. Oyunlarını halkla buluşabilecekleri her alanda oynamayı tercih ediyorlardı. Bazen sokakta, bazen de bir kafenin içinde. Hakawati kültürünü tiyatroyla harmanlıyorlardı. Brecht’i referans alan, commedia dell’arte’ın sınırlarında gezen, İsrail’in zulmünü anlatmak için mitolojik karakterlere sığınan bir tiyatro anlayışına sahiplerdi. Topluluğun ilk oyunu Baba, Ana ve Oğul Adına’dır. Karakterlerin kafesler içinde görüldüğü oyun, Filistinli kadınların durumunu eleştirel bir biçimde ele alır. El-Hakawati, ’80’ler itibarıyla dünya turnelerinde kendine yer açarak birçok ülkeyi dolaştı, Filistin halkının sesini yükseltti. Avrupa’da oynadığı Göz ve Diş Öyküsü tam da bu sebeple İsrailli yetkililer tarafından yasaklandı. Birinci İntifada’dan sonra ise topluluk sanatsal faaliyetlerini direnişin yanında durarak sürdürmekte bir hayli zorlandı. Oyuncularının çoğu tutuklandı, oyunları yasaklandı. Kurucu kadrosu o dönem dağılsa da bu topluluktan yetişen oyuncular irili ufaklı gruplar kurarak tiyatro yapmaya devam etti. Grup bugün Filistin Ulusal Tiyatrosu olarak hâlâ faaliyetini sürdürmekte ve bünyesinde tiyatro eğitimleri vermeye devam etmektedir.
El-Hakawati Tiyatrosu’ndan sonra Filistin tiyatrosuna büyük katkılar sağlayan bir diğer topluluk El-Kasaba Tiyatrosu’dur. 1986’da yılında George İbrahim tarafından yerli oyun yazarlarını desteklemek ve artırmak için Kudüs’te kurulan bu topluluk, 1998’te eski bir sinema salonunu restore ederek Ramallah’a taşındı. Günümüzde hâlâ El-Kasaba Tiyatrosu ve Sinematek adıyla varlığını sürdürmekte. Bünyesinde tiyatronun yanı sıra çeşitli film gösterimleri de yapılmaktadır. El-Kasaba Tiyatrosu da diğer Filistinli tiyatrolar gibi direniş zamanlarının öne çıkan isimlerinden biridir. Filistin halkının haklı davasını desteklemesi ve hatta onun bir parçası olmasıyla bilinir. Başlarda çocuk tiyatrosuna ağırlık veren ekip sonrasında yetişkin oyunlarına ağırlık vermiş ve oyunlarını yurtdışında da sergileme şansı yakalamıştır. Alaaddin’in Sihirli Lambası’nın yanı sıra, Caligula, The Adventures of Khadra (Khadra’nın Maceraları), Smile You Are Palestinian (Gülümse Sen Filistinsin) isimli oyunları sahneleyen ekip 1994 yılında Shakespeare’den Romeo ve Juliet’i de Filistin halkıyla buluşturmuştur. Diğer her Filistinli tiyatro gibi El-Kasaba da Siyonist İsrail devletinin baskısından nasibini alıyordu. Özellikle İkinci İntifada’da salonları basılmış ve tahrip edilmiş, bilgisayarlarına el konulmuştur.
Filistin tiyatrosunun diğer önemli topluluğu da 1991’de kurulan Ashtar Tiyatrosu’dur. İdvard Muallim ve İman Avn tarafından Kudüslü gençleri eğitmek amacıyla sanat yaşamına başlayan topluluk, ilerici Filistin tiyatrolarından biridir. İnteraktif oyunları tercih eden ve izleyicinin de oyuna dahil olabileceği bir tarzı benimseyen Ashtar Tiyatrosu, gençleri yetiştirmek üzerine de yoğunlaşır. 1995’te Ramallah’ta ikinci bir mekân açan bu topluluk, Filistin’de hâlâ yaşayan tiyatrolardan biridir. 7 Ekim’de başlayan İsrail’in Filistin halkına uyguladığı soykırımla tiyatroculara uluslararası bir dayanışma çağırısında da bulunmuş, Gazze Monologları adlı metnin tüm tiyatrocular tarafından bulundukları her alanda okunmasını ve böylece katliama ses çıkarırken meslektaşlarıyla da dayanışmalarını istemişti.
7 Ekim’deki İsrail kıyımından nasibi aldığını bildiğimiz bir diğer tiyatro Özgürlük Tiyatrosu (The Freedom Theatre)’dur. Filistin tiyatro tarihi içerisinde en genç olduğunu söyleyebileceğimiz bu ekip 2006’da Arna Mer Khamis tarafından kuruluyor. Arna Mer Khamis, Yahudi bir ailede doğan ama yaşamını Filistinliler arasında sürdürmeyi seçen devrimci bir kadındır. İşgal altında büyüyen çocukların korkularını, yaşadıkları travmaları ele almak ve bunu tiyatro sanatıyla azaltmak isteğiyle Özgürlük Tiyatrosu faaliyetlerini Cenin mülteci kampında başlatır. 2006’dan beri Cenin mülteci kampındaki her gencin tiyatroyla tanışması için çabalamakta ve onların eğitimini üstlenmektedir. Tiyatro, oyunculuk atölyelerinin yanı sıra resim, fotoğrafçılık gibi alanlarda da etkinlikler düzenlemektedir. Tiyatronun dönüştürücü gücüne inanan bu ekibin amacı bir gün Filistin kurtuluş hareketinin en ön saflarında yer alacak ve kültürel direnişin sembolü olacak gençler yetiştirmektir. Özgürlük Tiyatrosu (The Freedom Theatre) kendini şu şekilde ifade eder: “Her ne kadar Özgürlük Tiyatrosu’nun odak noktası tiyatro ve görsel sanatlar olsa da İsrail’in apartheid rejimi, sömürgeci politikaları ve askerî işgali hususunda tarafsız değiliz. Aynı şekilde başta kadın ve çocuk hakları olmak üzere insan hakları ihlallerini görmezden gelmiyoruz. Biz Filistinliler için sanat, adalet, eşitlik ve özgürlük arayışımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu yüzden kültürel direniş yoluyla her türlü baskıya kafa tutabilecek bir nesil yetiştirmek istiyoruz.” Özgürlük Tiyatrosu, 7 Ekim 2023’ten sonra İsrail’in hedefindeydi. 12-13 Aralık 2023’te tiyatro İsrail güçleri tarafından basılmış ve duvarları çizilen Davut Yıldızı şekilleriyle tahrip edilmiştir. Yine aynı tarihte tiyatronun müdüründen oyuncusuna birçok kadrosu tutuklanmıştır. Bu zamana kadar yirmi beşten fazla oyuna imza atan ekibin sahnesine yansıyan uyarlama metinlerden bazıları şunlar: George Orwell’den Hayvan Çiftliği, Gassan Kanafani’den Güneşteki Adamlar ve Harold Pinter’dan Kapıcı.
Bitirirken
Filistin tiyatrosunun geçmişten günümüze çetin koşullarda var olmaya çalıştığını ve en zorlu zamanlarda da dahi bir çıkış yolu bulmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Tiyatro, ilk adımlarını attığı ’48 öncesinde daha çok burjuva sanatı olarak değerlendirilen ve eğlenme kültürüne hizmet eden bir sanatken İsrail işgali sonrasında tiyatronun hızla politikleşmeye başladığını gözlemek mümkün. Bugünden baktığımızda tiyatronun hâlâ neden bu kadar yetersiz kaldığı ve gelişmediği sorusuna birçok cevap verilebilir. Bunun en önemli nedeni Siyonist İsrail’in Filistin üzerinde uyguladığı politikalar kuşkusuz. Filistin halkının yıllarca bombaların hedefi olması, yaşamlarının sürekli kontrol altına alınmaya çalışılması, özellikle sanatsal anlamda eğitimden yoksun olmaları nedenler arasında gösterilebilir. Tabii bunların yanı sıra her an her yerde karşılaştıkları sansür komiteleri… Uzunca bir dönem özellikle tiyatro toplulukları, sahnelemek istedikleri oyunları bu kurullardan geçirmek zorundaydı. Siyonizmin yasakçısı bu kurullar da ideolojik gerekçelerle olduğu kadar kimi zaman da keyfi nedenlerle pek çok oyuna izin vermezdi. Verdikleri izinler ise onların yüce gönüllerine dalalet değildir. Filistinli tiyatro seyircilerinin oyunlar karşısında verecekleri tepkileri anlık kontrol etmek ve onları oldukları yerde fişlemek ve cezalandırmak içindir. İzleyici ulusal bilinç ya da Siyonizm karşıtlığına ilişkin sahnelerdeki tepkilerinden yola çıkılarak fişlenir.
Yine ’48’den sonra Filistin halkının, haklı davasını vurgulamak ve nesillere aktarmak için tiyatroyu bir araç olarak kullandığını söyleyebiliriz. Oyunlar ulusal bilinci yükseltmekte, devrim düşünü çoğaltmakta önemli silahlarındandır. Bazen açıktan yapamadıkları İsrail eleştirilerini sahneden verirler. Diğer yandan Filistin tiyatrosu halkın iyileşmesi için de önemli bir yere sahiptir. Kendilerine yaşatılan acıların yanı sıra kendi eylemlerini, yaptıklarını ya da yapamadıklarını da özeleştirel bir şekilde bu oyunlar aracılığıyla sahneye taşırlar.
Filistin tiyatrosunun gelişiminde çoğunlukla yerel bir izlek sürülse de günümüze yaklaştıkça çağdaş Filistin tiyatrosunda Batı’nın izleri görülmeye başlanır. Shakespeare’in yanı sıra Brecht’in buradaki tiyatrolara etkisi büyüktür. Brecht’in epik tiyatrosu Filistin tiyatrosuna da uyarlanmıştır. Böylelikle bu sanat elit sınıftan koparılıp halkla buluşturulmuş ve izleyicileri orta sınıf ve işçilerden oluşur hâle gelmiştir. Özellikle El-Hakawati’nin tiyatronun biçimini değiştirme konusunda tarihsel rolü büyüktür.
Filistin tiyatrosunun karşı karşıya olduğu sorunlar bugün de farklı değil. Şimdiki toplulukların en temel problemi mali koşullar. Birincisi ülkede tiyatro eğitimi veren resmî bir kurum yok. Bu etkinlikler daha çok irili ufaklı atölyelerde ve toplulukların bünyesinde gerçekleşiyor. Maddi anlamda hiçbir desteği olmayan bu tiyatroların çoğu da dışarıdan fon bulmaya çalışıyorlar. Fakat buldukları fonu hak edebilmek için fonu veren ülkelerin/kurumların belirlediği metinleri veya konuları işlemeleri gerek. Bu da kültürel ablukanın bir türlü yıkılamadığını, içeride de yeterli gelişimin işgal koşulları sebebiyle sağlanamadığını gösteriyor.
Kaynakça:
Reuven Snir, “Palestinian Theatre: Historical Development and Contemporary Distinctive Identity”, Contemporary Theatre Review, 1995, Vol. 3,2, sf. 29-73
Radi Shehadeh, “Palestinian theater, past and present”,
https://www.dci.plo.ps/print.php?id=1f0656y2033238Y1f0656
Marie Elias, Palestinian Theater The Bumpy History of a Maturing Art, Interactive Encyclopedia of The Palestine Question,
https://www.palquest.org/en/highlight/10520/palestinian-theater
Rahmi Er, “Modern Mısır Tiyatrosu (1)”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, DTCF Dergisi, Cilt: 33 Sayı: 01.02.1990
[1] Levant, Akdeniz’ın doğu sahillerini kapsayan geniş bir araziyi vurgulayan ve Doğu Akdeniz ülkelerini belirtmek için kullanılan addır.
[2] Debke, Levant’ta yaygın olan ve Arap kültürüne has bir halk oyunudur. Aynı zamanda Filistin’in ulusal halk oyunudur.