yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

Yükseköğrenim Gençliğinde Değişen Eğilimler ve Vakıf Üniversitelerindeki Mücadele Deneyimleri

Ekonomik kriz koşulları, güncel siyasal gelişmeler ve bunlarla bağlantılı olarak üniversitelere dönük saldırılar, üniversite gençliğinin yaşam koşullarını her geçen gün ağırlaştırıyor, yükseköğrenim gençliğin taleplerinin aciliyeti büyüyor. Bunun karşısında, son dönemde üniversite öğrencilerinin barınma, beslenme gibi temel talepler etrafında ve kulüp ve topluluklar üzerindeki baskılar, şenlik ve mezuniyet iptalleri gibi üniversite yaşamına dönük saldırılar karşısında bir araya geldiği yerel düzeyde birçok mücadele deneyimi öne çıktı. 2021 yılında başlayan Boğaziçi eylemleriyse gerek demokratik ve özerk üniversite tartışmasını birçok üniversitede öne çıkararak gerekse pandemi ve online eğitim koşullarına rağmen birçok üniversitede basın açıklamaları gibi eylemlere yol açarak üniversite gençliğinin geneline dair bir etki alanı yaratmasıyla farklı bir yerde duruyordu. Üniversite gençliğinin mücadelesinin yakın döneminde farklı bir yerde duran bir başka deneyim ise vakıf üniversitesi öğrencilerinin eylemleriydi. Üniversite ücretlerine yapılan fahiş zamlar karşısında Doğuş Üniversitesi ve Beykent Üniversitesi öğrencilerinin eylemleri daha önce çok fazla tanık olmadığımız deneyimlerdi ve kendi özgünlüklerini de taşıyorlardı.

BİR “ÇÖZÜM” OLARAK VAKIF ÜNİVERSİTELERİ

Vakıf üniversitelerinde yaşanan son eylemler, yükseköğrenimin özelleştirilmesi tartışması bağlamında egemen söylemin iflas ettiğini bir kez daha gösterdi. Nitekim Türkiye’de, dünyada olduğu gibi, yükseköğrenimde yaşanan neoliberal dönüşümlerin temel sac ayaklarından biri olan yükseköğrenimin özelleştirilmesi süreci sözümona akademinin sorunlarına bir çözüm olarak sunulur. Neoliberal paradigmanın, genel olarak özelleştirmenin gerekliliğine yönelik savlarının yanında, üniversitelerdeki akademik süreçlerin sorunlarını çözecek olanın özelleştirme olduğu iddiası sürecin meşruiyet inşasında kullanılır. Öyle ki Türkiye’de de YÖK raporlarında, hükümet sözcülerinin dönemsel açıklamalarında, TÜSİAD gibi büyük sermaye gruplarının raporlarında “değişen dünyanın gerektirdikleri”, “çağa uygun bir eğitim” gibi söylemler, dünyada yükseköğrenime artan taleple birlikte yükseköğrenimin finansmanının artık tamamen devlet tarafından karşılanamayacağı ve bunun getirdiği eğitim sorunlarının vakıf üniversiteleriyle çözüleceği iddiasıyla birlikte ortaya konulur.[1,2] Ancak akademiye yönelik çok yönlü neoliberal saldırıların özelleştirme ayağının temel amacı eğitimin sorunlarını çözmek değil, eğitimin sermaye için bir pazar haline getirilmesidir. Bunun, en azından üniversite bileşenleri için, bir çözüm değil aksine var olan sorunları daha da derinleştiren bir süreç olduğu bugün çok daha bariz bir şekilde önümüzde duruyor. Nitekim 1980 sonrasından günümüze kerte kerte ilerleyen ve esasında sermayenin güncel ihtiyaç ve eğilimlerini temel alan üniversitelerin yeniden yapılandırılma süreciyle eğitimin kamusal niteliği törpülenip eğitim hizmeti ticarileştirilirken, sonuçta çözüm olarak sunulan vakıf üniversitelerindeki eğitim ve araştırma faaliyetlerinin de niteliksizlik yarışında oldukları görülüyor.

Sermayenin ihtiyaçlarının, piyasanın işleyiş mantığının belirleyiciliğinde yaşanan bu dönüşüm sürecinin bir diğer yönü, üniversitede sürdürülen akademik faaliyetlere ve üniversite eğitiminin amaç ve işlevine ilişkin beklenti ve kabullerin değişimidir. Üniversitelerde sürdürülen araştırma ve eğitim faaliyetleri üzerindeki sermaye tahakkümü derinleştirilirken “piyasaya entegre” üniversitenin kendi varlığı ve işlevi de nitelikli iş gücünün yetiştirilmesi ve istihdam edilmesi fonksiyonuna hiç olmadığı kadar bağlantılı hale getirildi. Ancak bu sadece pratikte gerçekleşmiş bir bilim ve üniversite politikası olarak değil kuramsal da bir dönüşümü işaret ediyor ki bu dönüşüm aynı zamanda gençliğin üniversiteden beklentilerindeki değişime de yansıyor.

ÖĞRENCİLERİN DEĞİŞEN BEKLENTİLERİ VE FIRSATLAR DÜNYASI İLLÜZYONU

Bu noktada kapitalizmin geleceksizlikten ötesini vadetmediği gençliğin, kurumsal olarak üniversitelerden ve genel olarak üniversite eğitiminden beklentilerindeki değişimler elbette yaşam koşullarıyla doğrudan bağlantılı. Genç işsizliğin resmi istatistiklere göre %20’lerde olduğu, esnek ve güvencesiz çalışmanın neredeyse kural haline geldiği Türkiye’de de durum bundan farksız değil. Öyle ki bir yandan AKP’nin “her ile üniversite” politikasıyla birlikte bilimsel altyapısı olmadan açılan üniversitelerin her yıl 1 milyondan fazla mezun verdiği bir işgücü piyasasında nitelikli işgücünün ücretleri sermaye lehine baskılanırken, eğitimin niteliksizliği ve üniversiteli yedek iş gücü ordusunun varlığı üniversite diplomasına sahip olmanın anlamını yitirdiği bir tablo yaratıyor. Hem alacağı eğitimin niteliğine hem de bununla bağlantılı olarak geleceğine dair kaygı taşıyan üniversite öğrencilerinin tercih dönemlerinde en çok sordukları sorular da bu kaygılarla birlikte şekilleniyor. “Kolay iş bulabilir miyim, bana sağlanan kariyer fırsatları neler, yurtdışına gidebilir miyim, kendimi ne kadar geliştirebilirim” gibi sorular bir yandan üniversite eğitiminin nitelik ve işlevinin istihdamla ölçüldüğü hakim paradigmayla bağlantılı biçimde üniversitelileri buna mecbur bırakıyor. Bir yandan da niteliksiz üniversite eğitimi ve mecbur kalınan kariyer rekabeti içinde öğrenciler, “kendini geliştirme” adı altında verilen eğitimin eksik bıraktığı yerleri tamamlamayı kurslar, seminerler, değişim programlarıyla yurtdışına gitme gibi üniversitelerin sağladığı “imkanlarla” kendileri üstlenmek zorunda kalıyor. 

Böylesi bir ortamda üniversite tercih dönemleri de bir reklam kampanyasına dönüşüyor. Bu noktada adeta kendilerini pazarlama yarışına giren vakıf üniversiteleri özel olarak dikkat çekiyor. Bu noktada sayıları hiç olmadığı kadar artan özel üniversiteler, dünden farklı olarak sadece çok küçük bir azınlığın para vererek eğitim alabildikleri bir kurum değil artık daha geniş gençlik kesimlerinin de girebildikleri bir kurum olarak şekilleniyor. Çeşitli bursların olanaklarını kullanarak ve kredi çekerek, ek mesai yaparak vakıf üniversitelerini tercih eden işçi ve emekçi ailelerin çocuklarıyla birlikte özel üniversitelerin sınıfsal kompozisyonu da değişiyor.[3] Artık üniversite öğreniminin gerek ama yeter şart olmadığı koşullarda gençler iş bulma ve güvenceli bir gelecek kaygısıyla birlikte vakıf üniversitelerinin vadettiği parlak kariyer nedeniyle tercihini bu okullardan yana kullanabiliyor. Çünkü gençliğin sorun ve kaygılarını sömüren vakıf üniversiteleri, vakıf üniversitesi olmanın “avantajlarını” başta kariyer olanaklarının fazlalığı biçiminde ortaya koyuyor. Vakıf üniversiteleri özel sektörle olan bağlarını -yani doğrudan doğruya sermaye yatırımı olmalarını- öğrencilere büyük kariyer fırsatları, hatta staj ve iş bulma garantisi gibi imkanların varlığı biçiminde sunuyor. Vakıf üniversiteleri öğrencilere kariyer planlama hizmeti, sektör temsilcileriyle bir araya gelme gibi olanaklarla kariyer basamaklarını hızlıca tırmanmalarını sağlayacağını iddia ediyor. Ayrıca eğitimin niteliği açısından da öğrencilerin devlet üniversitelerinde bulamayacaklarını iddia ettikleri birçok avantajdan söz ediliyor.  

Halbuki durum bundan epey farklı. Vakıf üniversitelerinin kendilerini pazarlayan bir ticarethaneden başka bir şey ifade etmedikleri, reklamla gerçeğin birbirinden ne kadar farklı olduğuyla da kendini gösteriyor. Örneğin son dönemde okul ücretlerine yaptığı fahiş zamlarla gündem olan Beykent Üniversitesi, Diş Hekimliği Bölümünü tercih edecek öğrencilere pratik yapmak için hasta aramayacakları söylüyor, öğrencilere okulun hastanesine gelen hastalarla staj yapabilecekleri vadediliyor. Bu işin reklam kısmı, gerçek ise şöyle: Diş hekimliği öğrencilerinin yıl sonu sınavına girmek için belirli sayıda hastaya bakmış olmaları gerekiyor ancak okulun hastanesi bir özel hastane, şehir dışında ve pahalı. Doğal olarak çok az hasta geliyor ve öğrenciler sınıfı geçmek için müthiş bir hasta bulma baskısı altında kalıyor. 

Bunun gibi birçok örnekle birlikte aslında vakıf üniversitelerinin staj ve iş garantisi vaatlerinin gerçekliğe tekabül etmediğinin her yıl büyük umutlarla bu üniversiteleri tercih eden öğrenciler tarafından deneyimlenmesine yol açıyor. İşsizlik ve yoksulluğun bu düzeyde olduğu, eğitimin niteliğinin her geçen gün düştüğü, diploma almanın neredeyse bir öneminin kalmadığı koşullarda kariyer basamaklarının hızlıca tırmanılacağı rüyası kapitalizmin nesnel gerçekliğine çarpıp geri dönüyor. Bu tabloda eğitim ve araştırma niteliklerinin zayıflığı da vakıf üniversitelerinin reklamlarda görünmeyen yüzünü oluşturuyor. Nitekim vakıf üniversitelerinin kütüphane olanakları, derslik ve akademisyen sayılarının yeterliliği ve laboratuvar imkanları devlet üniversitelerinin bile hayli gerisinde. Vakıf üniversitelerinin sürekli olarak kâr amacı gütmediği propagandası yapılsa da eğitimi büyük bir yatırım alanı olarak gören sermayenin temel amacının kar olması, eğitim ve araştırma olanaklarının geliştirilmesi ve üniversite eğitiminin bilimsel niteliğinin artırılması amacını ikincil plana itiyor ve bütçeler buralara harcanmıyor. Öğrencilerin birer müşteri olarak görüldüğü vakıf üniversitelerinin önemli bölümünün reklam ve tanıtım harcamalarına ayırdıkları bütçelerin, öz kaynaklı araştırma projesi ve kütüphane harcamaları gibi eğitim ve araştırma faaliyetlerine ayırdıkları bütçelerden fazla olması da bu durumun açık bir göstergesi.[4] Öyle ki vakıf üniversitelerinin her türlü angarya işi yaptırdıkları araştırma görevlilerine tercih dönemlerinde aday öğrencileri arayarak okulu pazarlama işinin veriliyor olması gibi çarpıcı örnekler, vakıf üniversitelerinin öğrenci ve akademisyenlerden nasıl bir beklenti içinde olduklarını açıkça gösteren bir başka örnek.[5]

VAKIF ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİLERİNİN MÜCADELESİNİN GÖSTERDİKLERİ 

Bu tablo bir kez daha yükseköğrenimin sorunlarına karşı “çağa uygun” bir eğitimi gerçekleştirmek üzere çözüm olarak tarif edilen vakıf üniversitelerinin böylesi bir amacının da sonucunun da olmadığını gösteriyor. Gençliğin kaygılarını sömüren vakıf üniversitelerinin durumu, aksine yükseköğrenimin sorunlarını büyüttükçe öğrencilerin de kaygılarını büyütüyor. Örneğin yapılan zamlara karşı bir araya gelen Beykent Üniversitesi öğrencileri, kendilerine eğitim hayatları boyunca en fazla %5- 10 zam yapılacağının sözünün verilmesine rağmen bu dönemin başında %300’lere varan zamlarla karşılaştıklarında birçok öğrencinin okulu bırakmak zorunda kalacağından bahsediyor. Koç Üniversitesi öğrencilerinin yurt sorununun çözümü için düzenledikleri eylemler, Doğuş Üniversitesi ve Beykent Üniversitesi öğrencilerinin kendilerine verilen sözlere, imzalanan sözleşmelere rağmen yapılan zamların karşısında “Müşteri değil öğrenciyiz” sloganıyla bir araya gelmesi, öğrenci velilerinin “Çocuklarını özel üniversitelerde okutan biz veliler karun kadar zengin değiliz” demesi aslında vakıf üniversitelerinin artık yükseköğrenim içinde tuttukları yerin ve dolayısıyla öğrencilerinin sınıfsal kompozisyonunun değişimini de gösteriyor. Dolayısıyla son dönemde vakıf üniversitelerinde yaşanan eylemler, yükseköğrenim gençliğinin mücadelesindeki hareketlenme içerisinde taşıdığı özgünlükler ve eğitim hakkının kapsamı tartışmasında durduğu yerle birlikte önümüzdeki dönemde gençlik hareketi için son derece önemli bir deneyim olarak kendini var ediyor.


[1] T.C. Yükseköğretim Kurulu (2007) Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi, https://www.yok.gov.tr/Documents/Yayinlar/Yayinlarimiz/Turkiyenin-yuksekogretim-stratejisi.pdf, Erişim Tarihi: Şubat, 2007

[2] Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (2019) Eğitim ve Sürdürülebilir Büyüme, https://www.tusiad.org/tr/yayinlar/raporlar/item/3611-egitim-ve-surdurulebilir-buyume-turkiye-deneyimi-riskler-ve-firsatlar, Erişim Tarihi: 10.08.2022

[3] Nazlier, E. (2022), “Doğuş Üniversitesinde fahiş zam tepkisi: Bazıları ‘Doğuş’tan zamlı”, Evrensel, https://www.evrensel.net/haber/468210/dogus-universitesinde-fahis-zam-tepkisi-bazilari-dogustan-zamli

[4] Yükseköğretim Kurulu (2020) Vakıf Yükseköğretim Kurumları Raporu, https://www.yok.gov.tr/Documents/Yayinlar/Yayinlarimiz/2020/vakif-yuksekogretim-kurumlari-2020raporu.pd, Erişim tarihi: Temmuz, 2020

[5] Danış, E.D. (2022) “Vakıf Üniversitelerinde reklam (tercih) dönemi sömürüsü”, Evrensel, https://www.evrensel.net/haber/466769/vakif-universitelerinde-reklam-tercih-donemi-somurusu 

Burak Bağçeci
diğer yazıları