Birisi bir camı açar birden haykırır
Sen de varsın ey hayat
Tıpkı ölüm gibi (1)
Turgut Uyar’ın şiiri, en bilindik ama aynı zamanda arayışa muhtaç bir hayat imgesine dokunur ki, bunu belki de en güzel Ferit Edgü dile getirir; “Turgut Uyar ölümü unutan, ölümü yaşamın dışına süren, onu yok sayan şairlerden değildi. Ölümü yaşamın bir parçası olarak görüyordu. Şiirlerinde kaçmadı ölümden. Ne de umutsuzluktan. Ne de yenilmişlikten… O gece şiirlerini okurken, bir kez daha gördüm ki, yaşamı sevdasıyla, yalnızlığıyla, umuduyla, kırıklığıyla, varlığıyla, yokluğuyla bir arada kucaklıyor. Yaşam parçalandığında umuda, umutsuzluğa; iyimserliğe, kötümserliğe; yengiye, yenilgiye; aşka ya da ölüme bölündüğünde gerçekliğini yitirecek… Biliyor bunu. Ve yaşamı ve dünyayı böyle algılıyordu.”(2)
Hayatın ve şiirin hep kenarında dolaştı Turgut Uyar; hayatı bir bütün olarak algılayabilmek için kenarı da hayatın içine sokabilmek gerektiğine inandı. Kenarsız bir hayat, kenarsız bir aşk, kenarsız bir dünyadır özlemi. Belki biraz da bu yüzden yabancılık çekmez şiirini okuyan; hayatın alçakgönüllü yüreğinden damıtılıp gelmiş ‘herkesin’ hikayesidir çünkü her bir şiir. Hep, görülmeyen ama nasıl da görülmesi gerekeni anlatıp, durur ve sorar bıkıp usanmadan; ama öyle sorup çekilmez aradan, sorduğu soruya cevap arayan şiirdir Turgut Uyar’ın şiiri. Asla bilgiçlik taslamayan, ders verir gibi değil, kendi hikayesini anlatır gibi…
Ben bir alaca vakte dolanır gelirim
Ardımda bir şey komam hep yıkarım
Seni kapımızda bekler bulurum
Ama uzağımızda gemiler geçermiş geçsin
Işıkları pırıl pırıl yanarmış yansın,
Sular varmış şehirler varmış ötelerimizde
Bildiklerimiz yalanmış bilmediğimiz yokmuş
Artık senin gibi inanmak istiyorum
Dünyada ne varsa insan içindir (3)
Enver Ercan’ın Şair Çünkü Onlar kitabına da aldığı Düşün Dergisi’nin Şubat 1985 sayısında Turgut Uyar’la yaptığı söyleşide “umutsuzluğun kişiyi umudu yakalamaya, bulmaya zorlayan bir duygu olduğuna inanıyorum” diyen Uyar şirinin seyrini şöyle tarif edecekti; “Arz-ı Hal’i yayınladığımda yirmi yaşındaydım. Arabistan’ı yayınladığımda ise otuz iki. Okuduklarım değişmişti, mekanım değişmişti. Türkiye’de yeni bir toplumsal siyasal yapı oluşuyordu. Ben de bu yapı içindeydim. Değişmeler etkiliyordu ister istemez. Hazır bulduğumuz şiir belki yetmiyordu bu yeni oluşum içindeki insana.”(4)
Tam da bu süreçte, ‘hazır buldukları şiirin yetersizliği’ ve İkinci Yeni akımıyla hemhal olmasıyla şiirleri biçim, dil ve içerik bakımından değişikliğe uğrar. İnsanı tüm halleriyle gören güçlü gözlemleriyle hem toplumun hem de o toplumun bir parçası olan kendi sancılarını ve kurtuluş reçetesini sade ve çarpıcı bir dille serer ortaya; kendi hikayesini anlatır gibi…
“Her şiir yazanın şiirdeki toplumsal tavrı başka başkadır kuşkusuz. “İnsani durumlar”, “insani değerler” yanında bir de “insani ilişkiler” var kuşkusuz. İnsani ilişkilerin kapsamını istediğiniz kadar genişletebilirsiniz. Toplumsal siyasal ilişki ve tercihlerden, ikili aşk ilişkilerine kadar. Bu tavrı benim için, bilinçli bir biçimde taraf tutan iyi bir gözlemcinin tavrıdır.” (5)
“Hayatımızda olmayan mesele şiirimizde de olamaz.” O’nun şiiri hiç şüphesiz ki bu açıdan toplumcu gerçekçi tarafını da apaçık işaret eder; “Tek haklıyı her zaman halk olarak düşündüm. İnsanın haklılığına, direncine, değerlerine ve sevme yeteneğine inancımı söyledim” derken popülizme değil tam tersi, sevdiğini olduğu gibi kabullenmeye davet eder bizi. Şiirin zerafetini asla geri plana itmeden ama, zorlamadan. Ne şiiri, ne kendini, ne de inancını har vurup harman savurarak.
18 Mayıs 1982’de kağıda döktüğü Sonsuz ve Öbürü şiiri bu tavrın güzel bir örneği olacaktır:
En değerli vakitlerinizi bana ayırdınız
sağolunuz efendim
gökyüzünün sonsuz olduğunu bana öğrettiniz
öğrendim
yeryüzünün sonsuz olduğunu bana öğrettiniz
öğrendim
hayatın sonsuz olduğunu öğrettiniz
öğrendim
zamanın boyutlarını ve havanın kuşa döndüğünü
ama sonsuz olmayan şeyleri öğretmediniz
efendim
baskının, zulmüm, açlığın
bir yerlede kıstırılıp kalmanın, susturulmanın
aşk mutluluğunun ve eski hesapların
bunları bulmayı bana bıraktnız
size teşekkür ederim (6)
Cemal Süreya’nın Cumhuriyet Kitap’ın 24 Ağustos 1990 tarihli 27. sayısında ‘çağdaş bir bilge’ diye tanımladığı Turgut Uyar’ın şiire bakışını, yine Uyar’la yaptığı söyleşiden kalanlarla döküyor satırlara: “Sözü şiire getiriyorum. Dalgın. Uzun uzun konuşmak istemiyor. Eli Bafra paketine gidiyor. “Şiir kişilik işidir” diyor.” (7)
Bir şairi belki de en iyi tarif edecek cümle, “şiir kişilik işidir”.
Can Yücel, en sevdiği ay olan Ağustos’un 22’sinde aramızdan ayrılan bu ‘sahici’ şairi, ardından yazdığı Varsa Ölümün Arifesi adlı şiirinde şöyle bağrına basar;
Ben Turgut’la okuşup kokuştuğumda
Yaşamanın umman soluğunu soluduğumda
denize açılır gibi olurum hep
Fethe çıkarcasına “Dünyanın En Güzel Arabistanı”nı
Şiirimizin o en kızıl saçlı levendiyle. (8)
Turgut Uyar, sakin, sessiz ve kendiliğinden bir yaşamın sonsuz fitilli kandili…
“Ölümüm bir kandil olacak
Akşamlar, akşamlar, akşamlar olacak
Sevmenin en güzel yaşlılığı, ölümün
Yaşaman gibi sakin, sessiz, kendiliğinden.” (9)
Kaynakça:
- Büyük Saat – Turgut Uyar Bütün Şiirleri- YKY Yay. 2022 / Şimdi Biz, sayfa 608
- Şiirde Dün Yok Mu – Turgut Uyar Üzerine – Can Yay. 1999 / Ferit Edgü- Sonsuz Eksi İki, sayfa 106
- Yitiksiz – YKY Yay. 2010 / Eski Akşamlara Dönüş, sayfa 82
- Şair Çünkü Onlar – Enver Ercan – Literatür Yay. Kasım 2022, sayfa 201
- Şair Çünkü Onlar – Enver Ercan -Literatür Yay. Kasım 2022, sayfa 203,204
- Büyük Saat – Turgut Uyar Bütün Şiirleri- YKY Yay. 2022 -Sonsuz ve Öbürü, sayfa 596
- Cumhuriyet Kitap – 24 Ağustos 1990 – Sayı 27
- Can Yücel – Canfeda – Papirüs Yay. 9. Basım -1999- Varsa Ölümün Arifesi, sayfa 66
- Büyük Saat – Turgut Uyar Bütün Şiirleri- YKY Yay. 2022 -Kendime Ağıt, sayfa 31
*Turgut Uyar.


