yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

Adana Altın Koza Film Festivali Günlükleri-1

Bu yıl 32’incisi düzenlenen Adana Altın Koza Film Festivali’ndeki Ulusal Uzun Metraj Film kategorisinde yarışan, Orhan Eskiköy’ün ikinci belgesel filmi Ev, yönetmenin ilk filmi İki Dil Bir Bavul’la tematik ve biçimsel bir paralellik taşıyor. Her iki filmde de karakterler hayatın doğal akışı içinde izleniyor; kurmaca neredeyse yok denecek kadar az. Eskiköy’ün film sonrası söyleşide belirttiği gibi belgesel yapım sürecinde yalnızca küçük yönlendirmeler olmuş, örneğin aileden birine bir soruyu sormasını istemek gibi. Bu yaklaşım, filmin etkileyiciliğini artırıyor çünkü anlatı olağan akış içinde şekilleniyor.

Ev, 6 Şubat depreminden sonra hayatta kalmaya çalışan bir ailenin çadırda geçen yaşamını konu alıyor. Kamera, bu geçici mekânda kurulan gündelik hayatı büyük bir doğallıkla takip ediyor. Film, daha çok ailenin küçük oğlu Yusuf’a odaklanıyor. Ancak çocukların dünyasına odaklanmak, felaketin ardından onların da yetişkinlerle aynı kaygıları taşıdığını görünür kılıyor. Normalde ebeveyn ve çocukların dertleri ayrıdır; ama burada herkesin ortak arzusu, Virginia Woolf’un “kendine ait oda”sını bir “kendine ait ev”e dönüştürmek.

Ailenin en küçük çocuğu İbo, taşkın neşesiyle çadır yaşamının sınırlarını zorlayan bir karakter olarak öne çıkıyor. Evsizliğin etkisini tam olarak kavrayamasa da sokakta geçirdiği zamanın özgürlüğünü tatmış biri olarak okula gitmek yerine oyun peşinde koşmayı tercih ediyor. Ailesi de tıpkı İbo gibi, yaşadıkları travmanın farkında olmadan, sanki hep çadırda yaşamışlar gibi davranıyor. Günlük hayatlarını olağan bir biçimde sürdürüyorlar; yeni bir ev yapma planlarıyla zaman geçiriyor, bu durumun geçici olduklarına inanıyorlar. Uzaktan bakıldığında sıradan bir mutlu aile gibi görünüyorlar. Ancak zaman ilerledikçe bu planlar yerini sessiz bir umutsuzluğa bırakıyor.

Film, depremi yalnızca acıya hapseden bir anlatı kurmak yerine, orada hâlâ süren hayatı görünür kılmasıyla kıymetli. Felaketin ardından çocukların da yetişkinler gibi kaygı güttüğü, kendi küçük hayat akışlarının bile ortak bir derdin gölgesinde şekillendiği bir evren kuruyor. “Ev” olmadığında insanın darmadağın olduğunu, ortada kaldığını sessizce ama derinden hissettiriyor.

YOZLAŞMIŞ BİR ÜLKE: GİZLİ AJAN

Bir diğer film yarışma dışı kategoriden. Kleber Mendonça Filho’nun Cannes’da dört ödülle dönen son filmi Gizli Ajan, Brezilya’nın 1977 yılındaki karanlık bir dönemine ışık tutuyor. Ancak bu ışık, doğrudan bir askerî cunta anlatısından ziyade, o dönemin yarattığı toplumsal çürümenin izini sürüyor. Film, Recife’de geçen bir karnaval haftasında, geçmişinden kaçan Marcelo’nun (Wagner Moura) hikâyesiyle başlıyor. Ancak bu kaçış, onu daha da derin bir girdabın içine çekiyor: Kiralık katiller, yozlaşmış güvenlik güçleri ve görünürde eğlenceli ama içten içe çürümüş bir şehir…

Filmin anlatısı, klasik bir politik gerilimden çok daha fazlası. Mendonça Filho, gerçek olaylardan esinlenerek büyülü gerçekçilik tonlarıyla örülü bir evren kuruyor. Bir köpekbalığının karnından çıkan insan bacağı, 100 kişinin öldüğü bir karnaval ve şehirde dolaşan söylentiler… Tüm bu unsurlar, filmin karnavalesk yapısını besliyor. Her şeyin birbiriyle çarpıştığı ama aynı zamanda anlatıda kendine yer bulduğu bir evren bu. Güç sahiplerinin pervasızlığı, sıradan insanların hayatta kalma çabası ve şehirde hâlâ devam eden karnavalın ritmi, filmin dokusunu oluşturuyor.

Wagner Moura, Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu ödülünü almasını fazlasıyla hak eden bir performans sergiliyor. Marcelo karakteriyle sadece bir kaçak değil, aynı zamanda bir gözlemci, bir arayış içinde olan bir figür olarak karşımıza çıkıyor. Onun sessizliği, çevresindeki karakterlerin gürültüsüyle birleşerek filmin ritmini belirliyor.

Kleber Mendonça Filho’nun Gizli Ajan’ı, Brezilya’nın geçmişine dair bir yüzleşme olduğu kadar, sinemanın anlatı olanaklarını zorlayan bir deneyim. Politik gerilimle büyülü gerçekçiliği, belgesel dokusuyla tür sinemasını harmanlayan bu film hem yerel hem evrensel bir anlatı kuruyor.

Suzan Demir
diğer yazıları

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir