yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

Adana Altın Koza Film Festivali’nden Notlar #3

FESTİVAL BİTERKEN

Festivali kapatırken 31. Adana Altın Koza Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Yarışması’ndan son iki filmi daha ele almaya çalışacağız. Bu filmlerden ilki, SİYAD En İyi Film ile En İyi Film Ödüllerini alan ve festivalin gözdelerinden olan Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri.

Venedik Film Festivali’nin Orizzonti Bölümü’nden Jüri Özel Ödülü alan Murat Fıratoğlu’nun hem başrolünde oynayıp hem de yönetmen koltuğuna oturduğu Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, Siverek’te domates hasadında çalışan Eyüp’ün hikâyesini anlatıyor.
Eyüp borçları yüzünden domates tarlasında çalışmaktadır. O sırada yevmiye alabilmek için hasadın başındaki Hemme ile sık sık tartışır. Hemme ile Eyüp arasına yine orada çalışan Ali girmek zorunda kalır. Ama yevmiyesini alamayan Eyüp ile önceki akşam uykusunu alamayan Hemme arasında bir kavga patlak verir.

Filmde bundan sonrasında Eyüp’ün apar topar tarladan ayrılışı ile birlikte onu bitmek bilmeyen bir yolda izlemeye başlarız. Eyüp’ün sürekli bozulan motosikleti, ne amaçla henüz gittiğini anlamadığımız o yoldaki kararlılığı, filmin açılışından sonraki en geniş bölüm. Sanki Eyüp gittikçe yol uzuyor, yol uzadıkça Eyüp daha da hırsla yola devam ediyor.

Eyüp’ün nihayet evine vardığındaysa Hemme’yi öldürmek için silah aldığını anlıyoruz. Film özellikle bu yarıdan sonra dramatik olarak açtığı filmi yavaş yavaş bir mizaha kaydırıyor. Mizahın dozu Eyüp’ün tarlaya geri gitmeye çalışmasının ana unsuru oluyor bir süre sonra. Eyüp yol boyunca tanıdıkları ile karşılaşıyor, hatta tanımadıklarına bile bu yolda eşlik ediyor. Eyüp’ün silahı almak için eve gelen yolunu başta çok uzuyor zannediyorsak da dönüş yolu çok daha dolambaçlı bir hal alıyor.

Baş karakteri kendisi canlandıran Murat Fıratoğlu, sinemasındaki Abbas Kiyarüstemi etkisini kendisi bir söyleşide söylüyor zaten. Birçok kişinin de benzettiği üzere film İran sineması etkisini taşıyor. Gündelik hayatın içindeki garip karşılaşmaların bir şekilde mizaha döndüğü Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, bu topraklardaki mizah için yeni bir kapı aralıyor. Şunu baştan söylemek gerekli ki hem bölgenin kendine özgülüğü hem de bu sinemanın yarattığı mizah şekli herkese uymayabilir. O yüzden tüm sinema seyircisini içine alan ya da hemen kavrayan bir sinemadan bahsetmiyoruz.

Öte yandan Murat Fıratoğlu çok yalın bir hikâye anlatıyor. Emeğinin karşılığını alamayan bir adamın anlık bir kavga sonrasında ortaya çıkan fikrini, kısa ama bitmeyen, dolambaçlı ve zorlayıcı bir yol hikayesine çeviriyor.

Ama ilgimi çeken ve bence eleştiriye muhtaç olduğunu düşündüğüm bir nokta var. O da en yaşlısından en gencine kadar hiç kimsenin Kürt coğrafyasında Kürtçe konuşmuyor olması…

 

ON SANİYE YÜZÜNDEN ÇIKAN KAVGA…

Bu yazı ile anlatacağımız ikinci film ise Ceylan Özgün Özçelik’in yönetmenliğini yaptığı ikinci uzun metraj filmi On Saniye. Film, Erdi Işık’ın aynı adlı tiyatro oyunundan sinemaya uyarlanmış bir yapım. Senaryoda yine Erdi Işık’ın Ceylan Özgün Özçelik ile birlikte yer aldığı filmin başrollerini ise Bergüzar Korel ve Bige Önal paylaşıyor.

On Saniye, Türkiye’nin gözde okullarından birinden uzaklaştırılan çocuğu için psikolojik danışmanla görüşmeye gelen bir velinin hikayesi. Daha doğrusu ikisi de aynı kişiyi kurtarmaya çalışan ve bunun için çatışan iki kadının karşılaşması. Bir tiyatro uyarlaması olan film iki kadın karakterin arasında geçen diyalogların bütününden oluşuyor. Önce rehber öğretmenin odasında başlayan sohbet ya da bunun adına kavga da diyebiliriz, mekân olarak sadece yan ve daha geniş bir alana geçiyor. Ceylan Özgün Özçelik film sonrası yapılan söyleşide mekânda özellikle zeminin kare şeklinde, satranç tahtasından olmasına dikkat ettiklerini söylüyordu. İki kadın arasındaki çatışmanın birbirlerini köşeye sıkıştıran hamlelerden oluştuğunu düşünürsek evet, bu diyalog aynı zamanda bir satrancı da andırıyor.

Bergüzar Korel’i ilk kez bir bağımsız filmde izlediğimiz gibi yanılmıyorsam (Prime’daki dizisini izlemedim) ilk kez de böyle bir karakter canlandırıyor. Zengin bir adamın eşi ki bunu özellikle vurguluyor, gücüne ve sınıfına son derece güvenen, sınıfının kendine verdiği bütün ayrıcalıkların farkında olan bir anneyi canlandırıyor. Son derece sinir bozucu bir karakteri hakkıyla oynadığını söyleyebilirim. Karşısındaki öğretmeni aşağılayan, sınıfsal gücünü kullanacağını söylemekten geri durmayan bir karakter var karşımızda. Fakat rehber öğretmene hayat veren Bilge Önal’ın oynadığı karakter de tüm sınıf farklılığına rağmen kendi sınırlarını ve alanını koruyan; yer yer karşısındaki ile aynı kozları kullanıp aynı şekilde davranabilecek bir potansiyele sahip.

On Saniye, bir tiyatro uyarlaması da olduğu için fazlasıyla oyuncuların performansına dayalı bir film. Öte yandan filmin gerilim unsurunu da kamera hareketleri belirliyor. Fakat burada şunu söylemek isterim ki bazı kamera hareketleri fazla tekrar ediyor. Bu tekrarlar aynı gerginliği hissetmemize sebep olmuyor. Fakat oyuncuların yüzüne odaklanan ya da yüzlerinin bazı kısımlarına odaklanan açıları güzel bulduğumu söylemek isterim. Ayrıca bu filmde de bir mizah dozu olduğunu söyleyebiliriz. Biraz geren ama arada gevşeten bir yapıya sahip. On Saniye ana akımda görmeye alışkın olduğumuz iki oyuncunun performansları ve hikâyede amaçlandığı gibi bazı kutsalları yıkması açısından kesinlikle izlenmesi gereken filmlerden biri.

Suzan Demir
diğer yazıları

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir