KARDEŞ ÇATIŞMALARI
Bu yıl 31.’si düzenlenen Adana Altın Koza Film Festivali 23 Eylül’de başladı. Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda 11 filmin yarıştığı festivalde bu filmlerden 10’u Türkiye’de ilk kez seyirciyle buluşuyor. Yönetmen Vuslat Saraçoğlu’nun ikinci uzun metraj filmi Bildiğin Gibi Değil ise bu yıl 43. İstanbul Film Festivali’nde de yarışmış hatta burada En İyi Senaryo Ödülü’nü almıştı.
Adana Altın Koza Film Festivali’nden notlarda, sizlere yarışma filmlerinin bazılarını, yani izleyebildiklerimizi aktarmaya çalışacağız.
Vuslat Saraçoğlu’nun Bildiğin Gibi Değil filmi Tokat’ta geçen ve babalarının ölümüyle bir araya gelen, birbirinden son derece farklı kardeşler Tahsin, Yasin ile Remziye’nin cenaze sonrası yaşadıklarına odaklanıyor. Filmde öncelikle ölen babalarının üç kardeş için de çok farklı şeyler ifade ettiği hissettiriliyor.
Üç kardeşten Tahsin babasıyla Tokat’ta kalmış, esnaflık yapan, boşanmış ve müziğe de merakı olan en büyükleri. Yasin ise evde üniversite bitirip kendine bir yol çizerek yazar olan ortanca kardeş. Remziye ise İzmir’de yaşayan tam olarak ne yaptığını bilmediğimiz ama kardeşlerinden bambaşka bir dünyası olan en küçük kardeş. Hatta bu dünyanın bambaşka olduğu Remziye’nin sevgilisine adının Sude olduğunu söylemesi kadar bir başkalık…
Bildiğin Gibi Değil, adından da anlaşılacağı gibi bir sırrı anlatacağını daha en baştan söylüyor. Ama filmin yaslandığı şey içine koyduğu o sır değil. Uzun yıllardır görüşmeyen, her ailede olabilecek sıkıntılar yaşamış ve yaşamakta olan bir ailenin geçirdiği, o kısa andaki hikâye, filmi asıl çekici kılan şey. Yönetmen Vuslat Saraçoğlu sırtını bu sırra yaslamadığı gibi yıllar sonra bir araya gelen üç kardeşin bir anda birbirlerini keşfetme hikâyesi de anlatmıyor. Öyle ki zaten birbirini bilen ve hatta tam da bu yüzden çatışma yaşayan kardeşleri izliyoruz. Ortaya dökülen sır ise ailenin tüm düğümleriyle alakalı değil; ama bilinmeyen bu düğüm, en azından aralarından birinin yaşamına dair bir cevap ortaya koyuyor.
Serdar Orçin, Hazal Türesan ve Alican Yücesoy’un başrolü paylaştığı filmin oyunculukları önemli bir etmen. Bildiğin Gibi Değil, senaryosu ve oyunculuklarıyla seyirciyi hızlı yakalayan ve onunla birlikte akan bir film. Yapay duran hesaplaşmalarla değil, hayatın içinden kısa çekişmelerle kardeşler arası çatışmayı yaratıyor. Tam olarak bu küçük şeyler yakalıyor zaten izleyiciyi. Kardeşlerin “Ben yaptım, sen yapmadın” üzerine sorguladığı bu kavgalar, tam da aile kurumunun ana çatışma dinamiğidir bir bakıma. Aile farklı bireylerin tercihlerinin çatışma alanı değil midir zaten? O çatıyı terk eden ile o çatının altında öğütülüp gidenin sürekli aynı noktaya varan kavgası ya da…
Her ne kadar Bildiğin Gibi Değil tüm bu çatışmaların altına travmatik bir sır gizlese de benim dikkatimi bu küçük çatışmaların sürekliliği çekti. Hatta döngü gibi. Sürekli geçmişten eşelenen bir durum, bir anı, bir olay o evin ortasında saatli bomba gibi duruyor. Aynı çatı altında doğmuş, yaşamış ama kendisine farklı yollar çizmiş insanların çatışması illa travmatik bir olaya ihtiyaç duymayabilir…
DARBE GECESİ…
Bir diğer film de yine kardeş çatışmasını odağına alan Gecenin Kıyısı. Türker Süer’in dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan ve daha sonra Toronto Film Festivali’nde gösterilen filmi, Türkiye’nin yakın tarihindeki en önemli siyasal kırılmalardan biri olan, 15 Temmuz darbe girişimini de konu alıyor. Süer’in ilk uzun metraj filmi olan Gecenin Kıyısı’nda başrolleri Ahmet Rıfat Şungar ve Berk Hakman üstleniyor. Orduda subay olarak görev yapan Sinan (Ahmet Rıfat Şungar) kardeşi Kenan’ı (Berk Hakman) askerî mahkemeye götürmekle görevlendiriliyor. Sinan ilk etapta askerî bir suçlunun akrabası tarafından götürülmeyeceğini sorgulasa da üstlerinin emrini görev bilinciyle yerine getiren bir askerdir.
Film ilk olarak askerliğin “emir komuta” zincirini gösteren bir sahneyle açılıyor. Bir er, komutanına onu spor salonunda bulamadığını tekmil verirken, komutanı kendisine “bir de git bak bakalım ben kantinde miyim?” diye emir veriyor. Film tam da askerliğin bu görev bilincinin altını çizerek başlıyor. Çünkü iki kardeş arasındaki çelişkinin ana sebebi tam da bu. Sinan’a kardeşini Erzurum kışlasına götüreceği fakat öncesinde Malatya’ya sorgulanmak üzere uğramaları emrediliyor. Dediğim gibi Sinan harfi harfine kurallara ve emirlere uyan bir asker. O yüzden abisinin suçsuz olabileceğine kanaat getirmiyor kesinlikle, onun kötü bir şey yaptığına emin. Abisinin suçu ise bir üstünü yaralayıp sonrasında ülkeyi terk ederken yakalanmak.
Gecenin Kıyısı filmini en ilginç kılan noktalardan biri ise Türkiye’nin yakın tarihinin en önemli kırılma noktalarından birini yaratan, 15 Temmuz darbe girişimini bu konuya dâhil etmesi. Askerî bir suçluyu Malatya’ya götürürken yolda darbe olduğunu öğreniyorlar. Zaten abi kardeş arasında bir çatışma varken daha büyük ve geniş çaplı bir çatışmanın içine düşüyorlar. Hangi tarafta durmalılar, kim güvenilir, kim güvenilmez tam bir kargaşa hâli… Film 15 Temmuz sathına girdikten sonra çatışmanın ve gerilimin dozunu artırıyor. Hatta Sinan ilk emir nasıl verildiyse o şekilde Malatya’ya gitmek istiyor. Fakat beraberindeki rütbeli askerlerden bir tanesi Malatya’nın son derece karışık olduğunu gösterince başka bir kışlaya gitmeye ikna oluyor.
Sinan ve Kenan arasındaki belli ki geçmişe dayanan çatışmaya dair ufak izler veriliyor filmde. Kenan ise Sinan’a göre daha savruk duran biri. Bu iki farklı karakterdeki kardeşin çatışma dinamiğinin baba üzerinden olduğu da yer yer hissediliyor. Sonrasında elbette bu düğüme dair film cevapları veriyor. Sinan’ın askeriyeye son derece sadık bir subay oluşunu sorguluyor Kenan. Sinan ise kendinden son derece emin. Fakat 15 Temmuz darbe girişimi ve mecburen istikamet değiştirip gitmek zorunda kaldıkları kışladan sonra Sinan da sorgulama evresine giriyor. Çünkü kendi çatışmalarından çok daha büyük bir çatışmanın içine giren Sinan neredeyse tüm ezberlerinin bozulabileceği bir atmosferde buluyor kendini.
Gecenin Kıyısı’nın temel derdi iki kardeş arasındaki çatışma olsa da elbette 15 Temmuz darbe girişimi ortasında kalmaları son derece dikkat çekici. İzleyen birçok kişi filmin iki taraftan birini seçmemesini eleştiriyor görünüyor. Ben izlerken bu konuda bir taraf seçip seçmemesi konusunda öyle çok da emin değilim. Zira yakın zamanda yaşadığımız bir olay olduğu için bu olayda bir taraf seçtiğimi hiç hatırlamıyorum. 15 Temmuz darbe girişimi hâlâ sıkıntılı birçok noktasıyla karşımızda duruyor ama önünde bir sis perdesi var. Bugün demokrasinin en büyük düşmanının darbeyi yapanlar mı yoksa engelleyenler mi oldu? En azından diğer tarafın uygulamalarını öğrendik. Bu anlamda bir taraf seçememe ya da Sinan’ın kafa karışıklığının o dönemin ruh hâliyle örtüştüğünü söyleyebilirim. İki taraftan da değilseniz hatta son derece örtüşüyor.
Gecenin Kıyısı özellikle Ahmet Rıfat Şungar’ın oyunculuğuyla son derece dikkat çekici. Berk Hakman’ın da çok iyi bir performans sergilediğini elbette not düşelim. Zira kedisini beyazperdede az görsek de son derece iyi yapımlarda rol aldığını söylemek yanlış olmaz. Öte yandan filmdeki ses kullanımı o kadar iyi ki bazı sahnelerde ses filmin bir unsuru hâline geliyor. Fakat tüm bunlara rağmen bazı diyaloglar biraz havada kalıyor. Filmde bence fikir ve hikâye çok güzel ama senaryoda bazı zayıflıklar var. Yine de hem oyunculuk hem bazı kadrajların son derece güzel olduğu bu film, kesinlikle görülmeye ve üzerine düşünülmeye değer.



