yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

İran İçin Fazla Amerikalı, Amerika İçin Fazla İranlı

43. İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilen yönetmen Maryam Keshavarz’ın “gerçek olaylara dayanıyor” dediği The Persian Version hem kendisinin hem de ailesindeki kadınların hikâyesi. İran Devrimi’nden önce Amerika’da New Jersey’e yerleşen, 9 çocuklu ailedeki tek kız çocuğu olan Leila’nın ağzından dinliyoruz hikâyeyi. Türkiyeli izleyicinin de yakın zaman kötü bir versiyonu (Bihter) ile tanışıp hemhal olduğu “dördüncü duvarın yıkılması” şeklinde ilerliyor film, Leila hikâyeyi ara ara seyirciye dönüp doğrudan onunla göz teması kurarak anlatıyor.

The Persian Version daha açılış sahnesinde aykırı yanını ortaya koyuyor, Leila’nın Cadılar Bayramı kostümü olarak burka altına giydiği mayo ile Brooklyn’de yürüdüğü sahneyle başlıyor. Daha ilk baştan İranlı Amerikalı göçmenlerin o melez kültürünü bu aykırı sahneyle vererek izleyiciyi nasıl bir hikâye beklediğinin de altını çiziyor yönetmen. O yüzden peşinen söylemek gerekli ki The Persian Version iki kültür arasında kalmış bir kadının hem annesiyle hesaplaşması hem de annesinin de anılarına dönüp oradaki hesaplaşmaları da yapan son derece eğlenceli bir film. Ritmi de bir o kadar hızlı.

 

MADEM ANNENLE PROBLEMLERİN VAR O ZAMAN YAZ…

Leila filmin daha başında çocukluğunu anlatırken İran için fazla Amerikalı, Amerika için ise fazla İranlı kaldığını vurguluyor. Humeyni devrini yaşamasalar da İran’daki kodları bir şekilde taşıyan ama daha seküler bir aile var karşımızda. Fakat lezbiyen olan Leila’yı kabul etmeyen de bir anne var filmin ana çatışması olarak. Leila 8 erkek kardeşli, lezbiyenliği baba dâhil aile erkekleri tarafında kabul edilen ama anne tarafından istenmeyen bir durum. Öyle ki Leila eşiyle geldiği şükran günü yemeğinde annesi tarafından bu sebeple evden de kovuluyor. Çünkü annesine göre Leila sorumsuz, her şeyi onu üzmek için yapan bir evlat. Annesinin elbette Leila’dan beklediği şey hetero-normatif bir kadın olması. Ama Leila daha çocukluğunda anlattığı ve iki kültürde de deneyimlediği hiçbir baskının şeklini almak istemeyen biri olduğunu baştan söylüyor. Bu iki tarafa da ait olamama iki taraftan da dışlanma hâli Leila’nın elbette lezbiyen olmasına sebep değil ama aile çatışmasının, daha doğrusu “birtakım anne problemleri” yaşamasının temelini oluşturuyor. Anneannesiyle daha iyi anlaşan Leila ondan şöyle bir tavsiye alıyor: “Sen yazarsın, madem annenle problemlerin var o zaman bunu yazarak çöz.” Yönetmen Maryam Keshavarz İranlı bir Amerikan göçmeni olarak kendi yaşamından anlattığı bu hikâyede tam olarak bunu yapıyor, yazarak hesaplaşıyor. Fakat sadece kendisiyle bırakmıyor hesaplaşmayı. Annesinin sır olarak sakladığı gerçekleri de öğrenip onun hikâyesiyle de yüzleşiyor.

 

MELEZ AMA TAMAMEN KENDİNE AİT

The Persian Version şimdiki zamanda Leila’nın annesiyle çatışması, babasının kalp nakli bekleyişini anlatırken, sık sık geçmişe giden de bir kurguya sahip. Bu anlamda bazen temposundan da kaynaklı bir karmaşa hissi yaratıyor ama mizahi dilinin dengesi bu karmaşayı büyük oranda elimine ediyor. Yine de birden fazla karakterin geçmişine yolculuk yaparken buralarda konu dağılıyor. Dağılmaktan ziyade fazla dallanıp budaklanıyor. Buralarda da bir şekilde sırtını ritme dayayıp toparlıyor ama yine de filmi tökezleten durumlar bunlar. Öte yandan yönetmen Maryam Keshavarz’ın anlatım ve tarzını Leila’nın ağzında da söylediği gibi iki kültürün baskısına göre şekillendirmiyor. Kadınların yaşadığı travmaları dördüncü duvarı yıkan tarzıyla yaparken, aslında kadınlara doğrudan da söz hakkı veriyor. Bir eğlence unsurunu ya da daha çok mizahi anlatımda kullanılan bu türü kadınların sesine çeviriyor. Bunu yaparken kendine has mizahını ne Amerikalı ne da İranlı olarak sınırlıyor. Melez ama tamamen kendine ait…

Suzan Demir
diğer yazıları

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir