yeni e

iki aylık kültür sanat edebiyat dergisi

‘Kitap Kapağı Tasarımcısı’ Olarak Oğuz Aral   

Virgülün Başından Geçenler için yarattığı o güzel çizgileri yeniden kullanmama izin veren Oğuz Aral dostuma teşekkür ederim.”

 ÜLKÜ TAMER (1986)

Oğuz Aral denilince akla ilk gelen, mizah dergisi Gırgır olur. Deyim yerindeyse Gırgır, Oğuz Aral’ın “alâmet– i farika”sıdır. Nitekim “yaşam ve sanat serüveni”ne ilişkin ansiklopedik bilgilerde adının ardından Gırgır dergisi gelir. Bir zamanlar herkesin kolaylıkla erişebildiği bir kaynakta, “özgür ansiklopedi” Vikipedia’da “Yaşam ve sanat serüveni”ne ilişkin olarak verilen bilgiler şöyle başlar örneğin:

 “Oğuz Aral (d. 1936 Silivri – ö. 26 Temmuz 2004 Bodrum) Türk karikatürist. Gırgır dergisinin kurucusudur.”

 Oğuz Aral’ın sağlığında yayımlanan Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi’ndeki madde de böyle başlar:

“ARAL, Oğuz (1936) – Türk karikatürcü. Yönetmeni olduğu mizah dergisi Gırgır’da birçok karikatürcü yetiştirmiştir.”[1]

 Görüldüğü gibi biri sanal, diğeri gerçek dünyaya ait iki ansiklopedide de Oğuz Aral’a ilişkin olarak kurulan ilk tümcede Gırgır dergisi yer alıyor. Birinde “kurucusu”, diğerinde “yönetmeni” olduğu belirtiliyor. Ama üstü örtük biçimde bir başka şey daha söyleniyor: Gırgır’sız Oğuz Aral maddesi olmaz!

Evet “Oğuz Aral, Gırgır dergisinin kurucusudur.”

Ama Oğuz Aral, Gırgır’dan ibaret de değildir!

Görmek için yaşam ve sanat serüvenine, kuşbakışı göz atmak yeterli.  Bu konuda Ansiklopedi maddeleri çıkış noktası olarak kullanılabilir. Ansiklopedi maddeleri, kuramsal olarak, konusunun kuşbakışı bir görünümünü sunar çünkü. Sunmak zorundadır da ayrıca.

BİR “ANSİKLOPEDİ MADDESİ” OLARAK OĞUZ ARAL

 Yukarıda başlangıç paragraflarını aktardığım kaynaklardan birinden yararlanılabilir bu konuda. Ben “özgür ansiklopedi” Vikipedia’ya başvuracağım. Gerçi verilen bilgiler olduğu gibi Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi’nden aktarılmış ama onun basımından (1983) sonraki yıllarına ilişkin bilgiler de eklenmiş Oğuz Aral’ın. Dolayısıyla “özgür ansiklopedi” Vikipedia’da Oğuz Aral’ın yaşam ve sanat serüvenine ilişkin olarak verilen bilgiler çok daha kapsamlı ve derli toplu:

 “Oğuz Aral, İstanbul Silivri’de 1936 yılında doğmuştur. Davutpaşa Lisesi’nin ardından girdiği İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin üçüncü sınıfından ayrılmıştır. 1950’den sonra çeşitli dergi ve gazetelerde karikatür çizmeye başlamıştır.

Güncel, halkın anlayabileceği, basite indirgenmiş bir karikatür anlayışına önem veren Aral, kendi mizahi görüşünde ve doğrultusunda birçok karikatürcü yetiştirmiştir. Gırgır mizah dergisinin kurucusu ve yöneticisi olan Aral, daha sonra Avni dergisini çıkardı. Aral, Gırgır dergisinin tirajını 500 bin adedin üzerine çıkararak Dünyanın üçüncü büyük güldürü dergisi durumuna getirmiştir.

Avanak Avni tiplemesinin yaratıcısı olan Oğuz Aral, Hayk Mammer, Köstebek Hüsnü, Utanmaz Adam ve Vites Mahmut gibi tiplemeleriyle de tanınıyordu.

Karikatürleri ve ‘Huysuz İhtiyar’ başlığı altında yazıları ölümüne kadar Hürriyet gazetesinde yayınlanan Aral’ın, tiyatro, müzik ve sinema konularında da çalışmaları bulunmaktadır.

Anadolu’nun çeşitli yerlerinde pandomim gösterileri sergileyen Aral, Koca Yusuf (1966), Direkler Arası (1967), Bu Şehri İstanbul (1968), Ağustos Böceği ile Karınca (1971) adında çizgi filmleriyle de Türk çizgi film sektöründe önemli bir yere sahiptir.

26 Temmuz 2004’te Muğla’nın Bodrum ilçesinde kalp krizi sonucu vefat etti. Ölümünün 1. yıldönümünde anısına (26 Temmuz 2005) İstanbul Cihangir Parkı’na heykeli dikildi. Heykeli 2006 ve 2007 yıllarında 2 kez saldırıya uğramasına rağmen tekrar onarılmıştır. Ancak Şubat 2008’de gerçekleştirilen son saldırı sonucu parçalara ayrılan heykel yerine yenisi yapılması planlanmaktadır. (…)

Yönettiği bazı tiyatro oyunları: Huysuz İhtiyar, Keşanlı Ali Destanı.”

Oğuz Aral’ın emek verdiği etkinlik alanlarının dökümünün yapıldığı bir madde bu. Karikatüre emek verdiğini, tipler yarattığını; pandomim gösterileri sergilediğini; çizgi filmler yaptığını; “Huysuz İhtiyar” başlığı altında yazılar yazdığını;  tiyatro, müzik ve sinema konularında da çalışmaları bulunduğunu öğreniyoruz örneğin. Nedir ki bu dökümde eksik olan bir öğe var: “Kitap kapağı tasarımcılığı”…

AYNI ZAMANDA BİR “KİTAP KAPAĞI TASARIMCISI” DA!

 Gerçekten de Oğuz Aral’ın gözden kaçmış, üzerinde hiç durulmamış yönü “kitap kapağı tasarımcılığı”dır.

Üzerinde durulmaya değer bulunmadığından mı?

Sanmıyorum!

Sanat serüveninde öylesine göz kamaştırıcı öğeler (Yukarıda değinildi, yinelemeye gerek yok!) var ki, bu yönü, kendiliğinden gölgede kaldı galiba. Kitap tasarım ve düzenleme çalışmalarının süreklilik kazanmamasının da payı var bunda. Alanın seçkin örnekleri arasında sayılabilecek ürünlere imza atmış olmasına karşın, Oğuz Aral, bu konuda ısrarcı olmamış, emeğini yoğunlaştırmamıştır. Öyle ki 1957–1969 yılları arasında tasarlayıp düzenlediği kitap kapağı sayısı yirmiyi bile bulmaz! Öte yandan kendisinin de bu yönü üzerinde söz almaması, öyle sanıyorum, pekiştirici bir işlev yerine getirdi. Ne var ki bu konu üzerinde durmak gerekiyor. Salt onun değil, “kitap kapağı tasarlayıp düzenleyen” dönemdeşi öteki karikatürcülerin de!

Gerçekten Oğuz Aral’ın dönemdeşi pek çok karikatürcü, kitaplar için kapak tasarım ve düzenlemesi de yapmıştır. Usa ilk gelenleri sıralayalım: Turhan Selçuk, Yalçın Çetin, Mim Uykusuz, Ferruh Doğan, Şadi Dinççağ, Tonguç Yaşar, Bedri Koraman, Altan Erbulak… Onların da bu alandaki etkinlikleri üzerinde pek durulmamıştır! Ve hiç kuşkusuz durulması da gerekir.

Oğuz Aral’ın “kitap kapağı tasarımcılığı”nı elimdeki örneklerden yola çıkarak değerlendirmeyi deneyeceğim. Erişemediğim başka örnekler olabilir. Büyük olasılıkla vardır da! Ama elimdeki örneklerin “ara kesit”i bir yargı üretme açısından –bence– yeterli!

“KAPAKLARINI TASARLAYIP DÜZENLEDİĞİ” KİTAPLAR

Oğuz Aral’ın kapak tasarım ve düzenleme serüveni hangi tarihte ve hangi kitapla başlar bilmiyorum. Elime geçen en eski tarihli örnekler, kitap kapağı tasarım ve düzenlemesine dostluk ilişkisi çerçevesinde sıvandığını gösteriyor. Kurumlaşmamış yayınevlerince yayımlanan kitaplar için kapak tasarlayıp düzenlemesinden çıkarıyorum bunu. Kurumlaşmamış yayınevlerince basılan kitaplar için tasarlanıp düzenlenen kapakların yazgısının ne olacağını bilebilecek konumda çünkü Oğuz Aral. O nedenle de seçimi “dostluk”la açıklanabilir ancak. Hünerini “dostluk adına” kullanmaktan kaçınmıyor belli ki!

Erişebildiğim en eski tarihli kitap, İlhan Engin’in “mizah hikâyeleri”ni topladığı Asya Gribi’dir. “Gölge Mizah Yayınları” adlı yayınevi adına, 1957 yılında İstanbul’da basılıyor kitap. Ama ortada ilginç bir durum var:  Ön kapakta da,  kitabın bir başka yerinde de kapağı tasarlayıp düzenleyenin adı bulunmuyor. Buna karşılık arka kapaktaki İlhan Engin portresinin altında çizerinin adı yer alıyor: Semih Balcıoğlu! Bu karmaşık duruma karşın Asya Gribi’nin kapağını tasarlayıp düzenleyenin Oğuz Aral olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Çizginin özellikleri bir yana, kapaktaki tipler Oğuz Aral’ın bildiğimiz tipleri. Sözgelimi otomobilden kendini dışarı atan ve panik içerisinde kaçan tip, Korna Kâmil’in ta kendisidir. Dolayısıyla Oğuz Aral’ın kapağını tasarlayıp düzenlediği –benim erişebildiklerim arasında kuşkusuz– en eski tarihli kitap, 1957 yılında yayımlanan İlhan Engin’in Asya Gribi’dir!

Aynı yıl basılan bir başka kitabın da kapağını tasarlayıp düzenliyor Oğuz Aral: Adnan Veli Kanık’ın Seçim Konuşmaları adlı “mizah öyküleri” kitabı! Aziz Nesin ile Kemal Tahir’in kurdukları Düşün Yayınevi’nce basılıyor kitap. Ama imza konusunda çok daha talihsiz. Ön kapakta imzası bulunmadığı gibi, kitabın iç sayfasında da bir başka kişinin adı yer alıyor: “Kapak resmi: Şadi DİNÇÇAĞ”! Çizgiler, kapağın Oğuz Aral’ca tasarlanıp düzenlendiğini bas bas bağırıyor oysa![2]

Oğuz Aral’ın kapağını tasarlayıp düzenlediği üçüncü kitap, İlhan Engin’in Çocuk Hırsızları adlı “mizah romanı”dır. Kitap, Babıâli’nin birkaç kitap çıkardıktan sonra batan yüzlerce yayınevinden birince, “Ay Yayınevi”nce 1962 yılında İstanbul’da yayımlanıyor. Bu kez herhangi bir sorun yok: Kapakta Oğuz Aral’ın bildik imzası yer alıyor. Ama ikinci sayfada küçük bir tatsızlık bekliyor Oğuz Aral’ı. Soyadı “ARAL” olarak değil, “ORAL” olarak yazılmış çünkü: “Kapak: OĞUZ ORAL”!

Zaman dizimsel olarak sıra Ülkü Tamer’in Virgülün Başına Gelenler adlı şiir kitabında. Nisan 1965 yılında “de Yayınevi”nce yayımlanan kitabın salt kapağını tasarlayıp düzenlemekle kalmıyor Oğuz Aral, birbirinden güzel desenlerle (Resimleme demeye dilim varmıyor!) de süslüyor.  Cemal Süreya, Ülkü Tamer’in “ilk şiirleri” için, “Nuh’un gemisi gibiydi Ülkü Tamer’in ilk şiirleri: kalabalık, her türlü imgenin erkeğini ve dişisini barındıran, terzilerle, dülgerlerle, tilkilerle, kirpilerle, sansarlarla ve her şeyle dolu.” diyordu.[3] Tasarlayıp düzenlediği kapak ve desenleriyle bu havayı ete-kemiği büründürüyor Oğuz Aral!

Bundan sonra Oğuz Aral, kitap kapağı tasarlayıp düzenlemeye hız veriyor. Ama bu kez, Bilgi Yayınevi, Gerçek Yayınevi, Cem Yayınevi ve Keloğlan Yayınları gibi kurumlaşmış yayınevlerine iş yapıyor.

Bilgi Yayınevi ile düşüyor yola. Aziz Nesin’in 1966 yılında basılan Memleketin Birinde / Hoptirinam’ının kapağı onun imzasını taşıyor: “Kapak Düzeni: Oğuz ARAL”! Ama Bilgi Yayınevi ile yol arkadaşlığı bu kitapla sınırlı kalıyor.

İzleyen yıl, Temmuz 1967’de Fethi Naci’nin Gerçek Yayınevi’nce çıkarılan Bulat Okucava’nın Harbe Giden Mektepli adlı savaş karşıtı romanının kapağını tasarlayıp düzenliyor: “Kapak: Oğuz Aral”.

Oğuz Aral’ın kapak tasarım ve düzenlemeciliği Cem Yayınevi ile ivme kazanıyor.   Cem Yayınevi’nin 1967-1970 yılları arasında çıkardığı bazı kitapların kapaklarında onun imzası var!

Gerçekten de Cem Yayınevi’nce yayımlanan Aziz Nesin’in Zübük’ü (1967), Oktay Akbal’ın Garipler Sokağı (1967), Necati Cumalı’nın Susuz Yaz’ı (Ağustos 1968), Nâzım Hikmet’in Sevdalı Bulut’u (1968), Dürrematt’ın Yargıç ve Cellâdı (1970) ile Orhan Kemal’in Murtaza’sının (1973) kapakları onun imzasını taşır. Yargıç ve Cellâdı dışındaki kitapların tümünün kapaklarında Oğuz Aral’ın bilindik imzası bulunur. Yayınevi de Garipler Sokağı ile Yargıç ve Cellâdı dışındaki kitapların içlerinde, “Kapak: Oğuz Aral” açıklaması ile emeğinin altını çizer!

Oğuz Aral’ın işbirliği yaptığı, çıkardığı kitaplar için kapak tasarlayıp düzenlediği bir yayınevi de Aziz Nesin’in eşi Meral Çelen’in yöneticiliğindeki Keloğlan Yayınları’dır. Bu yayınevince basılan iki kitabın kapaklarını tasarlayıp düzenleyen Oğuz Aral’dır: Mahmut Yesari’nin Bağrı Yanık Ömer’i (Mayıs 1969) ile Enver Gökçe’nin Beydaba’dan uyarladığı ve Aydın Tataroğlu takma adını kullandığı Kelile ve Dimne’sidir (Mayıs 1969).

Sonrasında bir iki kuraldışı örnek olsa da, sadece kendi kitapları için kitap kapağı tasarlayıp düzenlemiştir!

OĞUZ ARAL’IN TASARLAYIP DÜZENLEDİĞİ KİTAP KAPAKLARININ “DİL”İ

 Kapak, kitabın “ana kapısı”dır. “Okur”un “kitap”la ilişkisi kapakla başlar. Vitrinleri süsleyen, rafları dolduran onca kitabın arasından şu kitabı değil de bu kitabı seçmesinde payı bulunan etmenlerden biri de “kapak”tır. Diğer bir deyişle “okur”, içeriğinden önce kapağıyla yüz yüze gelir kitabın. Kapak tasarlayıp düzenleyen sanatçının devinim alanını belirleyen bu gerçektir: Kapağın içeriği yansıtması, “zarf”la “mazruf”un örtüşmesi… Buna göre kitap kapağı tasarım ve düzenlemesinde başarıyı “zarf”la “mazruf”un örtüşme derecesinde aramak gerekecek.

Bu açıdan bakıldığında Oğuz Aral’ın tasarlayıp düzenlediği kitap kapakları için ne söylenebilir?

“Zarf”la “mazruf”un örtüşme derecesi nedir?

Yanıt için tasarlayıp düzenlediği kapaklar arasında cevelân eylemek gerekiyor.

Orhan Kemal’in Murtaza’sı için tasarlayıp düzenlediği kapağı düşünelim. İnsan asılır bıyıkları, silâh olarak kullandığı (tabanca gibi çizilmiş) düdüğü ve şapkası ile Bekçi Murtaza gülen çizgilerle betimlenmiştir. Ama yüzündeki kahırlı çizgiler seyredende “komik” değil, “trajik” bir duygu uyandırıyor. Bekçi Murtaza da budur zaten: Dış dünya açısından “komik”, yazgısı açısından “trajik” bir kişilik! “Zarf”la “mazruf”un örtüştüğü, Orhan Kemal’in vermek istediğini çok iyi yansıtan bir kapakla yüz yüzeyiz burada.

Benzer durum, Aziz Nesin’in Memleketin Birinde / Hoptirinam’ı için tasarlayıp düzenlediği kapak için de geçerli. Oğuz Aral’ın tasarlayıp düzenlediği bu kapakta geçimini can alarak kazanan ve indirmek üzere satırını kaldırmış, “iş”ine büyük bir ciddiyetle odaklanmış cellât ile diz çökmüş, satırın boynuna inmesini bekleyen mahzun – melül bakışlı hükümlü yer alır. Gülen çizgilerle resmedilen ikili görünüşte “komik”, ama özünde “trajik” bir bütün oluşturur.

Aziz Nesin, Zübük’ü, Düşün Yayınevi’nin yanı sıra kurduğu Karikatür Yayınevi adına 1961 yılında yayımlar. Kapak tasarım ve düzenlemesinin altında Sait Maden’in imzası vardır: “Kapak resmi: Sait MADEN”. Oğuz Aral, Cem Yayınevi’nce gerçekleştirilen ikinci basımda devreye girer. Tekin Yayınevi’nce gerçekleştirilen sonraki basımlarda ise kapak tasarım ve düzenlemeleri Erkal Yavi’nin imzasını taşır. Üç sanatçının tasarlayıp düzenledikleri kapaklar birbirinden alımlı. Denilebilir ki Zübük, bu açıdan, talihli bir kitap. Ama içeriğin eksik yansıtılmaması açısından bakıldığında Oğuz Aral’ın tasarlayıp düzenlediği kapak diğerlerinden birkaç adım önde durduğu görülür. Gerek Sait Maden, gerekse de Erkal Yavi “odak”a Zübük’ü alırlar. Sait Maden’in tasarlayıp düzenlediği kapakta fötr şapkalı, bıyıklı, çevresini pusuya yatmış bakışlarla süzen karanlık bir portre yer alır. Buna karşılık Erkal Yavi’nin tasarlayıp düzenlediği kapaklarda okuru karşılayan gülünç bir kişidir. Aslında bu iki öğe de Zübük’te vardır. Ama bir başka öğe daha vardır: Halkı avlayan, halkın sırtından geçinen ve bir yerlere tırmanan bir kişilik. Ama bu kişilik halkın dışında değil, içindedir; bir tür ortak yaşam sürdürmektedirler. İşte Oğuz Aral’ın tasarlayıp düzenlediği kapakta bu eksiklik giderilir. O, Zübük’ü, yükünü taşıyanlarla birlikte betimler. Sırtındaki yükün ağırlığı altında ezilmemek için dişlerini sıkan iki büklüm olmuş halktan biri ve onun sırtına oturmuş keyifle gülen Zübük! Burada dişlerini sıkan yüzü kahırlı insanla keyifle gülen Zübük arasındaki karşıtlık, bir gövde de bütünleşir. Bu bütünleşme, tam da, kitabın özüdür!

Oğuz Aral’ın tasarlayıp düzenlediği kitap kapakları arasında beni en çok etkileyeni,    Necati Cumalı’nın Susuz Yaz’ı için tasarlayıp düzenlediği kapaktır. Kahverengi bir çerçeve içerisinde güneş sarısı bir ortamda başında kasket, öğle güneşinde gölgesi küçülmüş, ayağında şalvar sağ elini gözüne siper etmiş gökyüzüne bakan bir köylü… Aradığı, bulmayı umut ettiği çok açık: Yağmur bulutu. Susuz Yaz’ın içeriğini böylesine çarpıcı bir biçimde yansıtmak, sözcüğün gerçek anlamıyla, “ustalık”tır!

Oğuz Aral’ın çok sevdiğim “kapak tasarımları”ndan biri de, Nâzım Hikmet’in Sevdalı Bulut’u için tasarlayıp düzenlediği kapaktır. Masal başlangıçlarında dile getirilen döngüselliğe yapılmış yetkin bir göndermedir kapak. İkinci sayfadaki açıklama şöyle: “Kapak: Oğuz Aral / Resimler: Ferruh Doğan – Oğuz Aral – Eflatun Nuri”. Oğuz Aral’ın üç de resimlemesi var kitapta.

Dürrematt’ın Yargıç ve Cellâdı için tasarlayıp düzenlediği kapak da “zarf”la “mazruf”un örtüştüğü bir kapaktır. Bir kukla oynatıcısının eli, biri öldüren diğeri öldürülen iki kuklayı oynatmaktadır.

Oktay Akbal’ın Garipler Sokağı’nın ilk paragrafının üçüncü ve dördüncü tümcesi şöyledir: “Bu sokak, dertlerini bir kaşık suda boğmasını bilen insanlarındır. Yirmi dört saat saniyesi saniyesine yaşanır.”[4] Roman bu insanların kısır çekemezlikler, candan dostluklar, gizli sevdalar, geçim sıkıntısı, dedikodular… gibi öğelerden örülü serüvenlerinin öyküsüdür. Kapak, bir sokak tabelası gibi düzenlenen “Garipler Sokağı”nın altında toplanmış bu topluluğun fotoğrafı gibi düzenlenmiştir.

Oğuz Aral, yalnızca Nâzım Hikmet, Orhan Kemal, Necati Cumalı, Oktay Akbal… gibi yazarların kitapları için tasarlayıp düzenlediği kapaklarda değil, başka yazarların kitapları için tasarlayıp düzenlediği kapaklarda da “zarf”la “mazruf” ilişkisine büyük önem veriyor. Örnekse, İlhan Engin’in Çocuk Hırsızları.

I. Henry’nin bir öyküsünden esinlenerek yazdığı bu mizahî romanında fidye almak için bir çocuğu kaçıran iki kafadarın bekleme süresi ilerledikçe çocuğun tutsağı durumuna gelmelerini anlatır İlhan Engin. “Avcı”nın “av”a dönüştüğü bu süreç kapakta yetkin biçimde ete-kemiğe büründürülür. Sözüm ona çocuğu kaçıran iki kafadar arkalarına taktıkları kocaman gölge ile kaçmaktadırlar. Roman okununca, “gölge”nin kendi gölgeleri değil de çocuğun gölgesi olduğu görülecektir!

Benzer sözler, İlhan Engin’in Asya Gribi ile Adnan Veli Kanık’ın Seçim Konuşmaları için tasarlayıp düzenlediği kapaklar için de yinelenebilir. Kitaplara adını veren öykülerin neredeyse bir çizgi roman havasında üretilmişidir kapaklar! Salgına dönüştüğü söylenen, ama etkileri konusunda hiçbir şey bilinmeyen bir hastalığın bilinçsiz halk üzerindeki yansıları anlatılır  Asya Gribi’nde. Kapak korku, panik, kaçıp paçayı kurtarmak… gibi öğelerle örülü bu ruh halini somutlaştırır. Seçim döneminde herkesin siyasetçi kesildiği bir toplumdan kesitlerin sunulduğu Seçim Konuşmaları’nın kapağı da bu ortamı ete-kemiği büründürür.

Görüldüğü gibi Oğuz Aral’ın tasarlayıp düzenlediği kapaklarda “zarf”la “mazruf” örtüşüyor. Dolayısıyla da kitap kapağı tasarım ve düzenlemesi yapan bir sanatçı olarak Oğuz Aral’ın firesiz işlere imza attığı söylenmeli.

Oğuz Aral’ın başarısının bir de biçime ilişkin boyutu var. Üzerinde durmamak eksiklik olur.

Oğuz Aral, çizgileri gülen bir karikatürcü.

İçeriği trajik ya da dramatik olan kitaplar için tasarlayıp düzenlediği kapakları çizerken kolayca ayak bağı olabilecek olan bu niteliği avantaja dönüştürmeyi başarıyor. Öyle ki çizginin bu niteliği trajik ya da dramatik olanı daha da kekre bir havaya sokuyor. Memleketin Birinde / Hoptirinam, Zübük, Bağrıyanık Ömer ve Murtaza için tasarlayıp düzenlediği kapakların çarpıcılığı çizginin bu niteliğinden bağımsız olarak düşünülemez. Ustalığı, trajik ya da dramatik olanı yansıtmak için gülen çizgiyi evcilleştirmesinde yatıyor.

Çizginin niteliği, içeriği komik olan kitaplar için tasarlayıp düzenlediği kapakları üretirken doğal bir olanak oluyor. İlhan Engin’in Asya Gribi, Adnan Veli Kanık’ın Seçim Konuşmaları ve Enver Gökçe’nin Beydeba’dan aktardığı Kelile ve Dimne için tasarlayıp düzenlediği kapaklarda görülebilir bu.

EMEĞİNE SAYGI DUYULAN KAPAK TASARIMCISI

Yineleyerek söylüyorum: Kapak, kitabın “ana kapısı”dır. “Okur”un “kitap”la ilişkisi kapakla başlar. Vitrinleri süsleyen, rafları dolduran onca kitabın arasından onu seçmesinde payı bulunan etmenlerden biri de “kapak”tır. Diğer bir deyişle “okur”, içeriğinden önce kapağıyla yüz yüze gelir kitabın. Öyleyken kitabı için kapak tasarlayıp düzenleyenlere teşekkürünü yazıya dökmüş yazar çok az.

Bir anımı bölüşeceğim burada.

12 Eylül’ün kaçaklık günlerinde kardeşim bir yayınevi kurmuştu. Yayımladığı kitaplardan biri de, A. Kadir’in çeviri şiirlerini bir araya getirdiği ve Bu Rüzgârı Toplayın adını verdiği kitaptı. Kapak tasarım ve düzenlemesini, A. Kadir’in diğer kitaplarının kapaklarına da imzasını atan Sait Maden yapmıştı. Kardeşim hem olurunu almak, hem de tanışmak için  tanıdığımı ve yakınlığımızı bildiğinden A. Kadir’e birlikte gitmemizi istemişti.   Boğaz Köprüsü’nden geçmek ikimiz için de riskliydi. Yine de isteğine uydum ve A. Kadir’in evine birlikte gittik. (İyi de oldu aslında. Kadir Ağabeyi dünya gözüyle son kez görme olanağını elde ettim böylece.) Cansel Ablanın hazırladığı kahveleri içerken A. Kadir kapağı seyretmeye koyuldu. Ama yüzündeki ifade kapağı pek içine sindiremediğini gösteriyordu. İlkin Sait Maden’in kitap kapağı tasarım düzenleme konusundaki ustalığını örnekler de vererek uzun uzun övdü. Sonra bana baktı, doğrusu ben de kapağı sevememiştim. Kardeşim gösterdiğinde söylediğimi A. Kadir’e de yineledim. Kardeşim telaşla atıldı: “Kadir Amca,” dedi, “beğenmediyseniz Sait Ağabeye söyleyeyim, bize yeni bir kapak hazırlasın! Baskıya göndermeden size göstermemi o istemişti zaten!” Tam burada, A. Kadir, “Sakın ha!” dedi, “Bu işin ustası o. Bu kapağa imzasını atmayı uygun bulduysa bize emeğine ve ustalığına saygı düşer!” Kitap o kapakla yayımlandı. Emeğe ve ustalığa saygının böylesi, o kuşağa özgü bir nitelikti!

Oğuz Aral, bu konuda talihli. Zaman zaman kendisi de kitaplar için kapak tasarlayıp düzenleyen Ülkü Tamer, Virgülün Başından Geçenler adlı kitabını süsleyen birbirinden güzel desenleri (Resimleme diyemeyeceğim!) nedeniyle, yıllar sonra, Oğuz Aral’ı şu sözlerle selâmlayacaktır:

Virgülün Başından Geçenler için yarattığı o güzel çizgileri yeniden kullanmama izin veren Oğuz Aral dostuma teşekkür ederim.”[5]

 Yeterli mi?

Sanatçıya ve emeğine son derece saygı gösterilen bir ülkede, Türkiye’de, bu soruyu sormayacaksınız!

Haddinizi biliyorsanız kuşkusuz…

[1] Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, C: I, İstanbul 1983, Anadolu Yayıncılık, s. 381.

[2] Oğuz Aral’ın “rahle – i tedrisi”nden geçen karikatürcü dostum Zafer Temuçin de bu bilgiyi doğruladı!

[3] Cemal Süreya, Şapkam Dolu Çiçekle, 2. B, İstanbul Nisan 1985, Çizgi Yayıncılık, s. 186.

[4] Oktay Akbal, Garipler Sokağı, İstanbul 1967, Cem Yayınevi, s. 5.

[5] Ülkü Tamer, Yanardağın Üstündeki Kuş, İstanbul 1986, Can Yayınları, s. 98.

Mehmet Ergün
diğer yazıları